EĞİTİM, BİLİM VE LİDERLİK İLİŞKİSİ / Köşe Yazısı - Fahrettin GÜN

27.04.2015 16:27:08
Fahrettin GÜN

Fahrettin GÜN

 
EĞİTİM, BİLİM VE LİDERLİK İLİŞKİSİ

 
İnsanlık tarihinde Mısır, Mezopotamya, Çin, İran, Yunan gibi birçok medeniyet gelip geçti. Her birinin ortaya koyduğu kültür ve medeniyet değerlerinin birçoğu günümüze kadar gelmiştir. Medeniyetlerin her biri; belirli çağlarda ön plana çıkmış, zengin olmuş, ülkeler fethetmiş, güçlerine güç katmış, zamanında korkulan güce ulaşmış, bu günün ifadesiyle “süper güç” olmuştur. Onca ihtişamına rağmen, zirvedeki bu ülkelerin bir süre sonra durağanlaştığına, gerilediğine ve tarihten silindiğine şahit oluruz.

 
Medeniyetleri tarih sahnesinde ön plana çıkaran, güçlendiren, etkili bir aktör olmalarını sağlayan önemli güç nedir? Tüm ihtişamlarına, gücüne, zenginliğine rağmen medeniyetler ne oluyor da zayıflayıp tarih sayfalarına karışıyor?

 
Yüce Allah Kuranı Kerim’de Bakara süresinin 30. ayetinde "Hatırla ki; Rabbin meleklere, 'Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım' dedi. Onlar, 'Biz hamdinle Sana tesbih ve Seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun?' dediler." diyerek insanlığın projesini ortaya koyar. Hz. Adem’i balçıktan şekillendirerek ruhundan ona üfler, böylece on bin yıllara varan insanlık tarihi başlar. Yaratılış itibariyle keskin gözlerden, yırtıcı pençelerden, soğuklara karşı korunabilecek posttan, tehlikeden kaçabilecek hızdan, uçup kurtulabilecek kanatlardan yoksun olarak dünyaya ayak basan insanoğluna bunların hepsini yenebilecek eşsiz bir silah verilmiştir: Akıl. Ademoğlu bu silah sayesinde eşyanın ismini öğrenmeye, eşya ve olaylar hakkında düşünmeye, yorum yapmaya, çıkarımlarda bulunmaya başlamıştır. Böylece yeryüzünü imar etmiş, değiştirmiş ve hâkimiyeti altına almıştır. Hiçbir canlının yapamadığı konuşma, yazı yazma yetenekleri sayesinde bilgisini, birikimini gelecek kuşaklara aktarmış, böylece insanlığın giderek hayat standartlarının değişmesini ve teknolojik gelişmeleri sağlamıştır. Bilgi birikimi sayesinde gökdelenler, uçan makineler, yüzen gemiler, mesafeleri ortadan kaldıran televizyon ve telefon gibi hayatımızın vazgeçilmezleri arasına giren teknolojik gelişmeler gerçekleşmiştir.

 
İnsanlık tarihinin gelişim süreci M.Ö. 3500 yıl önce Mezopotamya’da yazının icadı ile, insanların olayları kaydetmesiyle, başlamış; bu da gelişimi hızlandırmıştır. Mezopotamya ile yaklaşık aynı dönemlerde tıp ve matematik alanında olağanüstü bilgiler ortaya koyan Mısır medeniyeti, tarihteki ilk güçlü medeniyetlerdendir. Bir zaman sonra bilgi Ege bölgesine kaymış bilim ve özellikle felsefe alanında yapılan çalışmalarla Antik Yunan medeniyeti öne çıkmıştır. Ortaçağdaki kilisenin insanlığı dünyadan soyutlayan inanışı ile beraber batı yaklaşık bin yıl süren karanlık bir döneme girmiştir. İbni Haldun’un dediği gibi devletler de tıpkı insanlar gibi doğar, büyür, yaşlanır ve ölür.. Mezopotamya, Mısır medeniyetleri gibi Antik Çağ Yunan medeniyeti de zamanla değişim ve gelişim rüzgarına göre yelkenleri açmamış, o da tarih sayfalarındaki yerini almıştır.

Ortaçağda bir başka yerde Arap yarımadasının çöllerinde, Sevr dağının Hira mağarasında dünyaya bir ışık doğar. Hz. Muhammed (S.A.V) ilk vahiyle tanışır ve ona ilk emir verilir: OKU… Böylece insanlık yeni bir kıpırdanışla yeni bir dönemece girer. İnsanların Allah’a şirk koştuğu, birbirini tavuk gibi boğazladığı, fuhşun yaygın olduğu, namusun yerlerde süründüğü, içkinin su gibi tüketildiği, kızların diri diri toprağa gömüldüğü, cehaletin diz boyu olduğu bu yarımadaya tüm bunların hepsini tarihe gömecek bir din gelir. İlk emri “oku” olan bu din, kısa sürede yayılır ve nuru dünyayı aydınlatmaya başlar. İslam’ın ilme verdiği değeri ifade eden birkaç ayeti ele alalım:
“Allah, melekler ve ilim sahipleri, ondan başka ilâh olmadığına adaletle şâhitlik ettiler. O’ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.." (Âl-i İmran, 18)
"…Allah, sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltir... (Mücâdele, 11)
"De ki, bilenlerle bilmeyenler bir olurlar mı?" (Zümer, 9)
"Allah'tan, ancak kullarının alim olanları korkar, şüphe yok ki Allah, üstündür, rahimdir.." (Fâtır, 28)
"De ki: "Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve kendilerinde Kitap'tan ilim bulunanlar yeter."( Ra'd, 43)
"Yanında kitaptan ilim bulunan dedi ki, onu ben sana getireceğim." (Neml, 41).
"Kendilerine ilim verilenler ise şöyle dediler: "Yazık size! Allah'ın sevabı iman edip salih amel işleyen için daha hayırlıdır. Ona ise ancak sabredenler kavuşturulurlar." “ (Kasas, 80).
"Biz bu misâlleri insanlar için veriyoruz. Fakat onları ancak âlimler anlayabilirler." (Ankebût, 43)
İlim öğrenme ve öğretmenin fazileti ile alimlerin üstünlüğüne işaret eden bazı hadisler de şöyle:
“Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Kim ilim tahsil etmek için bir yola girerse, Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır."
 
“ Ebû Ümâme radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Âlimin âbide üstünlüğü, benim sizin en aşağı derecede olanınıza üstünlüğüm gibidir." Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemşöyle buyurdu: "Şüphesiz ki Allah, melekleri, gök ve yer ehli, hatta yuvasındaki karınca ve balıklar bile insanlara hayrı öğretenlere dua ederler."

 
İslam dini bu anlayışla iki yüzyıllık gibi çok kısa bir sürede din, felsefe, doğa bilimleri alanında büyük mesafeler kat etti. Hızlı gelişen İslam bilim tarihinde; Ebu Hanife, İmam Şafi, Gazzali gibi alimler, Farabi, İbn-i Rüşd gibi filozoflar, tıp alanında yeni çağda bile ders kitabı olarak okutulan Kanun adlı eseri ortaya koyan İbn-i Sina gibi hekimler yetişti. Bu bilgi birikimi Müslümanları kısa sürede dünyada aktör yaptı ve üç kıtaya yayılan Osmanlı İmparatorluğu ile bu gücü perçinleştirdi.

 
Tarihteki tüm devletler gibi Osmanlı İmparatorluğu da değişime ve yenileşmeye karşı durmuş, kendini yenileyememiş, Batı ürünü olan her şeyi de “gavur icadı” diyerek bilimsel ve teknolojik gelişmelerden uzak kalmıştır. Hilafeti temsil eden Osmanlı İmparatorluğunun gerilemesi genel olarak İslam aleminin gerilemesi demekti. Ve bu nedenle bugün İslam alemi acının, gözyaşının, ölümün eksik olmadığı, çatışmaların kol gezdiği hazin bir sonu yaşamaktadır.

 
Osmanlı imparatorluğun yanı başında, Rönesans ve Reform hareketleriyle Avrupa’da ciddi anlamda bilimsel ve teknolojik gelişmeler hızla gelişti. Avrupa toplumu Hristiyanlığın dünyayı soyutlayıcı anlayışından dünyaya dört elle sarılan seküler anlayışa geçti. Batı, dünyayı ve içindekileri kötü gören Hıristiyan din anlayışını terk eder, mala mülke şiddetli bir şekilde tapan sekülerizm anlayışı hakim olur. Dünya malına olan tapınma Avrupa’nın gözlerini öyle köreltir ki; Afrika ve Uzak Doğu Asya’da  insanların hayatlarını hiçe sayabilecek kadar gözlerini kan bürür. Zenginlik için her türlü alçaklığı yapmaktan geri durmayan Avrupa, sömürgeler kurup buradaki yeraltı ve yerüstü zenginlikleri çalarak ülkelerine getirir, bu hırsla dünya liderliğini kısa sürede ele geçirir.

 
Emperyalizm bu gücünü korumak amacıyla geçmişten dersler çıkarmış ve hakimiyetini perçinleştirme yollarına gitmiştir. Bu bağlamda Emperyalistlerin işgal ettikleri ülkelerde yaptıkları ilk uygulamalardan biri, o toplumun eğitimiyle oynamak olmuştur. Modern eğitim sistemi diye sömürgelerinin değerlerinden farklı, onların dünya görüşüne, inançlarına aykırı, kendi seküler eğitim sistemini o topluma şablon olarak sunmuştur. Bunun sonucunda kendi değerlerinden bîhaber, sömürgecilerin hizmetkarı siyasetçiler, bilim adamları, mühendisler, hakimler v.s. yetişmiştir. Diğer bir uygulama ise; özellikle de aynı ülkelerde yaşayan farklı etnik grupların, farklı milletlerin birlik ve beraberlik duygusunu güçlendiren dillerin yazı tiplerini değiştirerek o toplumların kendi değerlerinden ayrılmalarını, farklı ulusların birbirlerinden uzaklaşarak birbirlerine yabancılaşmasını sağlamışlardır.  

 
Türkiye’de Arap harflerin kaldırılarak yerine Latin alfabesinin getirilmesi ile Türkiye’deki toplumlar hem kardeşleri olan Araplardan uzaklaşmış, hem de İslam dininin kitabı Kuran-ı Kerim’in dili olan Arapçayı unutarak İslam’ı kaynağından beslenme imkanından yoksun bırakılmışlardır. Bunun yanında, Latin alfabesi uygulaması ile Arap alfabesiyle yazılmış 1400 yıllık kültür hazinemizi okumaktan mahrum bırakmışlardır. Tarihimizdeki bilim, din, edebiyat, felsefe, sosyoloji, matematik, tıp v.s. tüm alanlarda araştırma yapma imkanlarımız yok edilmiştir. Tüm bunlar hem tarihimizle yabancılaşmamıza hem de diğer Müslüman kardeşlerimizden uzaklaşmamıza neden oldu. Bugün artık birbirimizi anlamaz, birbirimizi aramaz olduk. Bu uzaklaşma, yani bu mesafe uzaklığı, gönül uzaklığına neden oldu. Öyle ki artık Filistin’deki Müslüman kardeşlerimize yapılan zulüm kılımızı bile kıpırdatmıyor, Arakan’daki zulmü yüzümüz kızarmadan seyredebiliyoruz. Hatta Suriye’den ülkemize sığınan mazlum kardeşlerimize “ülkemize almayalım, ne halleri varsa görsün” diyebilecek kadar imandan yoksunlaşmış bulunuyoruz.

 
Tarihsel süreçte medeniyetleri güçlü kılan dinamiğin bilim olduğu açıktır. Medeniyetlerin gerileme sinyalleri en güçlü oldukları dönemlerde ortaya çıkmıştır. Hayat standartlarının yükselişi, ülkenin zenginliği, silah olarak güçlü olmaları onları kibirlendirmiş ve kendilerini geliştirme ihtiyacı duymamışlardır. Özellikle bu dönemlerde devletin kaynaklarını kişisel menfaatleri için kullanan yönetim erkinin davranışları, toplumda hoşnutsuzluğa neden olmuş, bu da ister istemez toplumsal çözülmeye yol açmıştır. Özellikle bir toplumun dinamikleri, bilginleri ve alimlerdir. Bunlar toplumun düşünen aklı, gören gözleridir. Onlar olmadığı zaman toplum yolunu şaşırır karanlığa boğulur.  

 
İlk emri “OKU” olan İslam’ın müntesipleri ‘İlim Çin’de de olsa gidip alın’ diyen Peygamberin takipçileri, ne hazindir ki birkaç yüzyıl sonra en başta İslam’ı anlamaktan uzak kaldılar. Onlar ‘oku’ emrinden okumamayı anladılar ve bugün dünyanın en az okuyan toplumu oldular. Meşru çalışmanın ibadet sayıldığı dinimizin aksine “bir lokma bir hırka” anlayışı ile dilencileri bile gölgede bırakan, başkalarının sırtında geçinen kene anlayışı ile; çalışmayı, zenginliği hor gören bir zihniyete dönüştük. Özellikle toplumun öncüleri olması gereken âlimlerimiz, değişime karşı durmuş kelami, fıkhi ayrıntılarda boğulmuşlardır. Birçok âlim müsveddesi de sultanlara methiye, kaside düzmekle uğraşmış, her türlü bilimsel ve teknolojik gelişmeyi “gavur icadı” diye yaftalamış böylece gerilememiz kaçınılmaz olmuştur.

 
Rad Süresi 11. Ayette: “Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez.” Bu bir genel ilkedir. Bir toplumun gelişmesi de gerilemesi de kendi yapıp ettiklerindendir. “Kendi düşen ağlamaz” derler ya, bizim de başımıza her ne geldiyse kendi elimizle yapıp ettiklerimiz yüzündendir. Biz Müslümanlar İslam’dan uzaklaşmanın cezasını çekiyoruz, Kur’an’dan uzaklaşmanın cezasını çekiyoruz, Peygamberimizin sünnetinden ayrılmanın cezasını çekiyoruz. İslam’dan kopuşumuzla sadece liderliği kaybetmedik; bununla beraber inancımızı kaybettik, kendimize güvenimizi kaybettik, kardeşliğimizi kaybettik, ümmet bilincimizi kaybettik.

Bu parçalanmışlığa son vermek için İslam toplumu olarak yeniden tarih yazmamız, özümüze dönmemiz gerekir. Bizim özümüz İslam’dır. Her alanda rotamız İslam olmalıdır. Eğitim ile başlayacak olan bu değişim kısa süre içinde ekonomide, sağlıkta, siyasette, teknolojide meyvesini verecektir. En başta İslam’ın özü olan din ile dünyanın bütünselliği hayatın her alanında mihver olarak ele alınmalı, insanın yaratılış amacına hizmet eden eğitim ve bilim anlayışı inşa edilmelidir. Araf Süresi 32. Ayette dünyanın da ahiretin de inananların olduğu ifade edilir: “Allah'ın kulları için yarattığı ziynet ve temiz rızıkları haram kılan kimdir?' 'Bunlar, dünya hayatında inananlarındır, kıyamet gününde de yalnız onlar içindir' de. Bilen kimseler için ayetlerimizi böylece uzun uzun açıklıyoruz.”
 
İrfan ÇELENK

Bu yazı toplam 4208 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.