İslam Medeniyetinin Temel Havzası: Bağdat / Köşe Yazısı - Ömer DEMİR

29.08.2016 12:18:19
Ömer DEMİR

Ömer DEMİR

                         İslam Medeniyetinin Temel Havzası: Bağdat 

İslam’ın ortaya çıktığı Arabistan yarımadasında, İslam’dan önce herhangi bir ilmi faaliyetin bulunduğu söylenemez. Hatta sözlü edebiyat gelişmiş olmasına rağmen,  İslamın ilk yıllarında okuma yazma bilenlerin sayısının çok az olduğu bilinmektedir. Böyle bir ortamda inen İslam, Müslümanları ilme teşvik etmiş, bunun sonucunda İslam dünyası çok kısa bir süre içerisinde ilimde üstünlüğü ele geçirmiş ve bir medeniyet ortaya çıkarmıştır. Asırlar boyunca bu medeniyet, dünyanın lokomotifi olmuş, İslam coğrafyasının birçok yerinde ilim havzaları ortaya çıkmış, dünyanın birçok yerinden araştırmacılar bu ilim havzalarına akın etmişlerdir. 

Müslümanlar yedinci yüzyıldan itibaren, iki yüzyıl boyunca bilimleri Yunanlılardan ve Hintlilerden (tercümeler yoluyla) aldılar.  İki yüzyıldan sonra bu ilk aşamayı tamamlayıp, üretim safhasına geçtiler ve bu üretim safhası tam 800 yıl sürdü. Sekiz yüzyıl boyunca, Müslümanların ortaya koyduğu bu medeniyet dünyaya yön verdi. Müslümanlar yeni ilimler kurdular, eski ilimleri geliştirdiler ve ileride kurulacak bazı ilimlerin temellerini attılar.(1) Lakin bu 800 yıllık dönemde Müslümanların neler yaptığı, neler icat ettikleri, ilme ne kattıkları maalesef Müslümanlar tarafından dahi yeterince bilinmemektedir. Yapılan araştırmalar sonucu, İslam Medeniyetinin ulaştığı seviyeye ilişkin ortaya çıkan bilgiler gerçekten insanı hayrete düşürmektedir.

Cabir İbn-i Hayyan’ın, 800’lü yıllarda kimya alanında ulaştığı bilgilere ancak 18. ve 19. yüzyıllarda ilave edilebilecek bazı yeni bilgilere ulaşılabilmiştir. Müslümanlar 15. yüzyılda Afrika’nın doğusuyla, Sumatra arasındaki mesafeyi yani 6.600 km’lik mesafeyi, bu günkü ölçüme yakın bir şekilde hesaplayabilmişlerdir. Müslümanlar 10. yüzyılda Dünyanın eğiminin 2000 yılda aşağı yukarı bir derece azaldığını tesbit etmişlerdir ki, modern astronomi bunu ancak 19. yüzyılda ispat edebilmiştir. (2) İslam Medeniyeti, o kadar hızlı bir şekilde yol almıştır ki, daha on birinci yüzyılda Biruni 27 yaşındayken, 18 yaşındaki İbn-i Sina’yla ışık hızı ölçülebilir mi, konusunu yazılı olarak tartışıyordu.(3)Müslümanların inşa ettiği bu medeniyet aynı zamanda bir kitap medeniyetiydi. Örneğin Moğollar, Bağdat’ı istila ettiklerinde şehirde 36 adet umumi kütüphane bulunuyordu.  10. yüzyılda bazı hükümdarların kütüphanelerindeki kitapların sayısı bütün Avrupa kütüphanelerindeki kitap sayısından daha fazlaydı. O devirde bir Müslüman şehrine giren ziyaretçi, günün hangi saatinde olursa olsun, bir camiye gitti mi, orada bir ilim adamının konferansını dinleyebilirdi.(4) Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkün. Mimari, eğitim, edebiyat, sanat, matematik, tarih, astronomi, coğrafya, tıp, eczacılık ….vb. ilmin her alanında bu sekiz yüzyıllık dönem gerçekten çok bereketli geçmiş ve Müslümanlar eşsiz bir medeniyet ortaya çıkarmıştır

Bu ilmi faaliyetler İslam Medeniyetinin çeşitli havzalarında yoğun bir şekilde devam etmiştir. Bu havzaların biri de yazımızın konusunu teşkil eden Bağdat havzasıdır.

 

Bağdat

İslam Medeniyetinin önemli merkezlerinden olan Bağdat, bu günkü Irak’ın başkentidir. Dicle nehrinin her iki yakasında yer alan şehir, sekizinci yüzyılda Abbâsî Halifesi Ebû Ca‘fer el-Mansûr tarafından kurulmuştur. Kuruluşundan Abbâsî Devleti’nin yıkılışına kadar hilâfet merkezi olarak kalan Bağdat, Osmanlılar devrinde Bağdat vilâyetinin merkezi ve 1921’de de Irak’ın başkenti olmuştur. (5)

Halife Mansur, kurduğu bu şehre Medine tüs Selam adını vermiştir. Halife Mansur bu şehri aslında İslam’dan önce pek çok yerleşim alanının bulunduğu bir bölgeye kurmuştur. Fakat bu bölgeler gerek ekonomik, gerekse de siyasi manada herhangi bir ehemmiyete sahip olmadıklarından Halife Mansur’un yeni bir şehir kurduğu kabul edilir. Şehri Dicle nehrinin her iki yakasında verimli topraklara sahip bir ova üzerine kurmuş, bölge sağlıklı ve ılıman bir iklime sahiptir. Ayrıca Bağdat şehir plancılığı açısından da önemli bir örnektir. Şehrin merkezinin her tarafa eşit uzaklıkta olması, kolayca kontrol edilip korunabilmesi gibi sebeplerle şehir daire şeklinde planlanmıştır. (6)

Şehrin sokakları, güneşi engellemek için dar yapılmış, her sanat erbabı için ayrı bir sokak veya çarşı tahsis edilmiştir.  Çarşı pazarın ötesinde, halkın ikamet bölgeleri yer almıştır. Bağdat kurulduktan sonra hızlı bir şekilde gelişmiş, nüfusu hızlı bir şekilde artış göstermiştir. Şehrin nüfusunun 700 bin civarında olduğu, (bazılarına göre iki milyon) tahmin edilmektedir. Bağdat, 10. yüzyılda İstanbul’dan sonra dünyanın en büyük şehriydi (7)

Güzellikleriyle birçok şiire konu olan Bağdat, tarihinde birçok istilaya uğramış, bu istilalar sonucu çok büyük zararlar görmüştür. Bu istilaların en büyüğü hiç kuşkusuz 1258 yılında gerçekleşen Moğol istilasıdır. Moğollar şehrin her tarafını yağmalamış, yapılara büyük zararlar vermişlerdir. Dicle nehrine attıkları kitaplardan dolayı nehrin günlerce mürekkep attığı rivayet edilir.

Bağdat yaklaşık 400 yıl Osmanlı idaresinde kalmış, 1921 yılından itibaren de Irak’ın başkenti olmuştur.

Kuruluşundan sonra her alanda hızlı bir gelişmeye sahne olan Bağdat, özellikle 9. ve 10. yüzyılda İslam dünyasının en büyük şehri, en önemli ilim, kültür ve medeniyet merkezi haline gelmiştir. Artan ticaret, servet ve refaha paralel olarak ilim, sanat, edebiyat, mimari, eğitim….vb. alanlarda da ciddi gelişmeler olmuştur. Devlet adamlarının himaye ve teşvikleriyle kurulan müesseselerde alanlarında önde gelen âlimler yetişmiştir. İslam Medeniyetinde çok önemli bir yere sahip olan Bağdat, aynı zamanda Avrupa medeniyetinin doğuşuna da zemin hazırlamıştır.(8

İslam Medeniyetinin önemli havzalarından biri olan Bağdat söz konusu olunca, öncelikle üzerinde durulması gereken iki önemli kurum vardır. Bunlardan biri Beytü’l Hikme, diğeri ise Bağdat Nizamiye Medresesi’dir.

 

Beytü’l Hikme

İslam coğrafyasında ilimlerin ortaya çıkması ve gelişmesinde tercüme faaliyetleri büyük rol oynamıştır. İslam öncesi ilim havzalarındaki ilmi birikimin İslam dünyasına kazandırılmasında,  kurumsal anlamda ilk sistemli tercüme faaliyetleri Beytü’l Hikme ile başlamıştır. Böylelikle İslam’dan önceki birikimin korunup geliştirilmiş ve sonraki zamanlara aktarılmasında Beyt’ül Hikme kritik bir rol oynamıştır.

Abbasi Halifesi Harun er-Reşid tarafından kurulan Beyt’ül Hikme,  faaliyetleri bakımından el-Memun döneminde zirveye çıkmıştır.  İlk dönemlerde bir tercüme bürosu ve bir kütüphane olarak kurulmuş, giderek fizikî ve fonksiyonel açıdan gelişip genişlemiş, özellikle pozitif ilimlerin araştırıldığı bir merkez ve bir eğitim kurumu haline gelmiştir. Beytü’l-Hikme, fen ve felsefe ilimlerinin İslam dünyasında yer edinmesinde hayati bir rol oynamıştır. Ayrıca Beyt’ül Hikme İslam dünyasında, belirli bir disiplin içerisinde çok sayıda çalışmanın yürütüldüğü ilk ilimler akademisidir (9)

Beyt’ül Hikme, İslam dünyasının ilk umumi kütüphanesi olmakla birlikte, aynı zamanda âlimlerin ve araştırmacıların toplandığı ilk İslam Üniversitesi sayılır. Bu yönüyle Beyt’ül Hikme, İslam Medeniyetinin, araştırmacılara bol miktarda ilmi malzeme sağlayan, tıp, felsefe, hikmet ve diğer ilimleri kapsayan çok yönlü bir kültür zemini ortaya çıkaran ilk ilim merkezi olmuştur. (10) Bu kurum, İslam dünyasının farklı merkezlerinde kurulan kütüphane ve ilim merkezlerine ve bir öğretim kurumu olması hasebiyle medreselere de örnek olmuştur. Zengin kimseler ve devlet adamları ilmi faaliyetlere destek vermeyi bu örnekten öğrenmişlerdir. İslam dünyasında ilim, kültür, kitap, yazı, kâğıt, kitapçılar çarşısı gibi hususlarda ilerlemelerin olmasında, medeniyetin gelişmesinde, halkın ilme yönelmesinde Beytü’l Hikme’nin çok büyük katkıları olmuştur. (11) Medeniyetimizin bu eşsiz kurumu maalesef Moğol istilası sonucu yıkılmış, günümüze ulaşamamıştır.

 

Nizamiye Medreseleri

 İslam Eğitim Tarihinde medreselerin kurulması bir dönüm noktasını teşkil eder. Öyle ki, işin uzmanları tarafından İslam Eğitim Tarihi, medrese öncesi dönem ve medreseler dönemi olmak üzere iki evre şeklinde tasnif edilir. Medreselerden önce eğitim öğretim cami, âlimlerin evleri, kitapçı dükkânları, saraylar gibi mekânlarda yapılırken, medreselerle beraber eğitim öğretim için ilk defa özel mekânlar ve öğretim programları ortaya çıkmış, eğitim öğretim belirli bir sistem dâhilinde yapılmaya başlanmıştır

İslam dünyasında ilk medreselerin, nerde ortaya çıktığı ve kim tarafından kurulduğu konusunda farklı rivayetler olsa da, Medreselerin ilk kurucusu Nizamülmülk kabul edilir ve kurduğu medreseler de ona nisbeten Nizamiye Medreseleri olarak isimlendirilir. (12) Nizamülmülk, birçok yerde medrese kurmuş olmasına karşın, Bağdat’ta kurduğu, medrese farklı bir konuma sahiptir. Bağdat Nizamiyesi, Nizamiye medreselerinin en önde geleni ve en önemlisidir (13)

 

Bağdat Nizamiyesi

Nizâmülmülk, dünyada eşi benzeri olmayacak ve ismini kıyamete kadar yaşatacak büyük bir medrese yaptırmaya karar verir ve medrese Dicle nehrinin doğu yakasında, hoca ve öğrencilere mahsus odalar, dershaneler, mescid, kütüphane, yatakhane, yemekhane, hamam gibi bölümlerden oluşan bir külliye şeklinde inşa edilir. Nizâmülmülk, medresenin her türlü ihtiyacını karşılamak üzere vakıflar kurar.  Medresenin yakınında yaptırdığı çarşı ile birlikte arazi, hamam ve dükkânların gelirlerini müderris ve öğrencilere tahsis eder. Medresenin müderrisleri ilk zamanlarda seçkin âlimler arasından bizzat Nizâmülmülk tarafından seçilip görevlendirilir. İslâm dünyasında eriştiği şöhretten dolayı bazı âlimlerin Bağdat Nizâmiye Medresesi’nde ders verebilmek için birbirleriyle yarıştıkları ve bu isteklerini her vesileyle dile getirdikleri rivayet edilir. İbnü’s-Sabbâğ, Ebû İshak eş-Şîrâzî, Ebû Sa‘d Abdurrahman b. Me’mûn el-Mütevellî, Şerîf Ebü’l-Kāsım ed-Debûsî, Ebû Abdullah Hüseyin b. Ali et-Taberî, Ebû Muhammed Abdülvehhâb eş-Şîrâzî, Kiyâ el-Herrâsî, Gazzâlî, Ebû Bekir Muhammed b. Ali eş-Şâşî, Hatîb et-Tebrîzî ve İbn Berhân gibi ünlü âlimler burada ders vermişlerdir. (14)

 Kur’anı Kerim ve Kur’an ilimleri, hadis, fıkıh, kelam, Edebiyat, riyaziye, matematik, felsefe derslerinin okutulduğu, medresede, öğretim süresi dört yıldır. Ders saatleri, dersin niteliğine, hocanın ilmi mertebesine, göre değişmekle birlikte, dersler hafta boyunca, öğleden önce başlar, öğle, ikindi ve yatsı namazlarından sonra devam ederdi. Yaşı yirmiyi geçen talebeler de kabul edilirdi. Medresenin yanına müderris ve talebelerin diğer şehirlere gitmeye ihtiyaç duymayacağı zenginlikte bir kütüphane inşa edilmiştir ki, bu kütüphanede 6000 cilt kitap bulunduğu rivayet edilir. İbn Tûmert, Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, İbn Ebû Rendeka et-Turtûşî, Ebü’l-Kāsım İbn Asâkir, İbn Ebü’l-Hadîd, Abdüllatîf el-Bağdâdî, İmâdüddin el-İsfahânî Bağdat medresesinde öğrenim gören meşhur şahsiyetlerdendir. (15)

 

Bağdat Havzasında İlim ve Medeniyet

Bünyesinde Bey’tül Hikme ve Nizamiye Medresesi gibi iki seçkin kurum barındırması, ilmi faaliyetlerin ve âlimlerin yöneticiler ve zenginler tarafından himaye edilmesi üzerine birçok ilim adamı ve mütercim Bağdat’a akın etmiş, şehirdeki kitapçı ve kâğıtçıların sayısı artmıştır. Edebi münazara ve toplantılar çoğalmış, halkın kitaplara olan ilgi ve alakası artmış, bunun sonucunda Bağdat, dönemin en önde gelen ilim merkezi olmuştur. Böylece, Bağdat’ta birçok büyük âlim, filozof, edip ve düşünür yetişmiştir. Bunlar arasında cebirin kurucusu sayılan Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî (ö. 235/ 850), İslâm felsefesinin ilk temsilcisi Kindî, astronomi âlimi Ferganî (III/IX. yüzyıl), Ebû Ma‘şer el-Belhî (ö. 272/886), tabip ve riyâziyeci Sâbit b. Kurre el-Harrânî, tabip, kimyacı ve filozof Ebû Bekir er-Râzî (ö. 313/925), astronomi âlimi Bettânî (ö. 317/929), İslâm felsefesinin en ünlü iki siması olan Fârâbî (ö. 339/ 950) ve İbn Sînâ (ö. 428/1037), matematik, astronomi, coğrafya, jeoloji, eczacılık vb. sahalardaki engin bilgisi ve araştırıcı zihniyetiyle Bîrûnî (ö. 443/1051) ve çok yönlü bir ilim ve tefekkür adamı olan Gazzâlî (ö. 505/1111) gibi âlimler, Câhız (ö. 255/869), İbn Kuteybe (ö. 276/889) ve Müberred (ö. 285/898) gibi edipler vardır (16)

 

Bağdat’ta Gelişen Başlıca İlimler

 

Matematik

Hindistanlı bir seyyah tarafından Bağdat’a getirilen astronomi ve matematiğe dair Sind-Hind adlı eserin Halife Mansûr’un emriyle İbrâhim el-Fezârî tarafından Arapça’ya tercüme edilmesiyle Hint rakamları İslâm dünyasında tanınmıştır.  Daha sonra Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî ve Habeş el-Hâsib’in hazırladığı tablolar, sayıların bütün İslâm ülkelerine yayılmasına vesile olmuştur. (17)Hârizmî’nin aritmetik ve cebirle ilgili Hisâbü’l-cebr ve’l-mukabele adlı eseri, cebir üzerine Müslümanların yazmış olduğu ilk eser olup, Cebir ilmi, adını eserin isminde geçen “cebr” kelimesinden almıştır. (18) Yine İmrân b. Veddâh, Şihâb b. Kesîr ve Ebû Mansûr el-Bağdâdî Bağdat’ta yetişmiş ünlü matematikçilerdir.  Benî Mûsâ b. Şâkir ve Haccâc b. Ertât ise geometri alanında eser veren ünlü âlimlerdir. (19)

 

Tıp

Bağdat diğer ilim dallarında olduğu gibi tıp alanında da,  İslam dünyasının başlıca ilim merkezlerinden biri olmuştur. Halifeler hastaneler kurmuş, tıp âlimlerini himaye etmişlerdir.

İslam dünyasında ilk tam teşekküllü hastane 8. yüzyılda Bağdat’ta Harun Reşid tarafından kurulmuş, bu hastane İslam tıbbının doğduğu merkez olmuştur. (20) Beytü’l Hikme’nin kurulmasıyla beraber, ünlü hekim Hipokrat ve Galen’in eserleri de tercüme edilmiş, Cündişâpûr’daki tıp merkezinin taşınmasından sonra Bağdat dünyanın en önemli tıp merkezi haline gelmiş, hastahaneler öğrencilere düzenli eğitim veren müesseseler olmuştur. Yuhannâ b. Mâseveyh Bağdat’ın önde gelen göz hastalıkları uzmanlarındandır. Onun öğrencisi Huneyn b. İshak Bağdat’ın sayılı hekimlerinden biri olmuştur.  Göz hastalıkları dalında yazdığı kitap bu sahadaki en eski eserlerden biridir. Bağdat’da birçok ünlü tıp alimi yetişmiştir. Bunlar arasında Buhtîşû‘ ailesinden Cibrâîl b. Buhtîşû‘, Buhtîşû‘ b. Cibrâîl, Buhtîşû‘ b. Curcîs, Cibrâîl b. Ubeydullah b. Buhtîşû‘, Yuhannâ b. Mâseveyh, Huneyn b. İshak, İshak b. Huneyn, Sinân b. Sâbit ve oğlu İbrâhim, Hasan b. Zeyrek ve İbrâhim b. Îsâ sayılabilir. Ali b. Rabben et-Taberî Firdevsü’l-hikme’yi Ali b. Îsâ el-Kehhâl Tezkiretü’l-kehhâlîn’i, Ebû Bekir er-Râzî de Kitâbü’t-Tıbbi’l-Mansûrî ve ilk tıp ansiklopedisi sayılan el-Hâvî’yi kaleme almışlardır. Bu son eser 1279’da Latince’ye çevrilmiş ve Batı’daki tıp merkezlerinde XVI. yüzyıla kadar başlıca tıbbî kaynaklardan biri olarak ilgi görmüştür (21)

 

Astronomi

Halife Me’mun Bağdat’ta bir astronomlar heyeti kurmuştur. Bu âlimler dünyanın yuvarlak olduğunu daha o zamanlarda savunmuş, yaptıkları gözlem ve ölçümlerle dünya derecesini 56 2/3 mil olarak hesaplamışlardır ki bu ölçüm, bu günkü hesaplara göre yarım mil fazladır. Yine onlar yaptıkları hesaplamalarla dünyanın çevresini daha o dönemde 35 bin km olarak tahmin etmişlerdir. Yine Ebu’l Vefa, Tycho Brahe’den tam 600 yıl önce ayın üçüncü değişmesini keşfetmiştir (22) Me’mûn Bağdat’ta bir rasathâne kurmuş, ilk usturlap aleti de İbrâhim el-Fezârî tarafından burada yapılmıştır. Bettânî, Bîrûnî ve Ömer Hayyâm da o dönemin sayılı astronomi âlimlerindendir. Benî Mûsâ b. Şâkir adıyla tanınan Muhammed, Ahmed ve Hasan adlı üç bilgin dünyanın enlem ve boylam derecelerini ölçmüşler ve aynı dönemde çok kıymetli kozmografik haritalar hazırlanmıştır. (23)

 

Dini İlimler

 Bağdat, sadece pozitif bilimlerde değil felsefe ve dini ilimlerde de canlı bir merkez olmuştur. Kelam alanında Bağdat; İslam tarihi boyunca, Mu‘tezile, Selefiyye, Eş‘ariyye ve Şîa gibi belli başlı kelâm mekteplerinin gelişip yayıldığı kültür merkezlerinden biri olmuştur. Bağdat’ta Ahmed b. Hanbel ile başlayan Selefiyye-Hanbeliyye mezhebi her asırda devam ederek, günümüzde etkisini ve varlığını devam ettirmektedir. İslam dünyasının önde gelen ve kendilerinden sonrasını etkileyen âlimlerinden Bâkıllânî, İbn Fûrek, Abdülkahir el-Bağdâdî ve Gazzâlî Bağdat’ta bulunmuşlar, buradaki âlimlerle görüşmüşlerdir. Bu âlimlerden Bâkıllânî Câmiu’l-Mansûr, Gazzâlî Nizâmülmülk medreselerinde ders vermişlerdir. (24)

Tefsir alanında Bağdat’ta yapılan çalışmalar, bu ilmin daha sistemli hale gelmesine katkı sağlamıştır. Ebû Ubeyd Kasım b. Sellâm, İbn Kuteybe, Müberred, Taberî, Zeccâc, Cessâs, Ebû Hafs el-Bağdâdî, Abdülkahir el-Bağdâdî, İbnü’l-Cevzî, Hâzin, Âlûsî gibi ünlü tefsir âlimleri Bağdat’ta yetişen ve çok kıymetli eserler veren Tefsir ilminin kıymetli âlimleridir. (25)

Bağdat, hadis ilminde de önemli bir yere sahip olan bir ilim merkezidir. Ahmed b. Hanbel’in yaklaşık 40.000 hadis ihtiva eden el-Müsned’i, Bağdat’ta kaleme alınmıştır. Yahyâ b. Maîn, İbnü’s-Semmâk, Necâd el-Bağdâdî, Da‘lec b. Ahmed, İbnü’l-Muzaffer el-Bağdâdî, Dârekutnî, İbn Şâhîn, İbn Ebü’l-Fevâris el-Bağdâdî, İbn Şâzân el-Bağdâdî, İbn Hayrûn el-Bağdâdî, İbnü’l-Hâdıbe, Ebû Sa‘d el-Bağdâdî, İbnü’l-Ahdar, İbn Sükeyne, İbn Nukta, İbnü’n-Neccâr el-Bağdâdî, Acîbe el-Bağdâdiyye, Bağdat’ta yetişen hadis âlimleridir. (26)

İlk dönemlerden itibaren Bağdat, Tasavvufun önemli merkezlerinden biri olmuştur.  Ma‘rûf-i Kerhî, Cüneyd-i Bağdâdî, Serî es-Sakatî, İbnü’s-Semmâk, Hâris el-Muhâsibî, Ebü’l-Hüseyin en-Nûrî, Ebû Saîd el-Harrâz gibi Tasavvuf’un kurucuları sayılan âlimler Bağdat havzasında yetişmişlerdir. (27)

Yine fıkıh alanında da Bağdat önemli bir merkez olmuş, Hanefi ve Maliki mezheplerinin gelişip güçlendiği bir bölge olmuştur.  Hanbelî mezhebinin kurucusu Ahmed b. Hanbel, Bağdat’ta doğup büyümüş bir âlimdir.  Amr b. Muhammed el-Leysî el-Bağdâdî, İbnü’l-Kattân el-Bağdâdî, Abdülvehhâb b. Ali el-Bağdâdî,  Abdülkahir el-Bağdâdî, İbnü’s-Sabbâğ, Ali b. Akıl el-Bağdâdî, İbnü’s-Sââtî, Hüseyin b. Ebü’l-Kasım el-Bağdâdî, Abdülmü’min b. Abdülhak el-Bağdâdî Bağdat’ta yetişen fıkıh âlimlerindendir. (28)

Tarih

Diğer ilimlerde olduğu gibi Tarih alanında da Bağdat’ta önemli çalışmalar yapılmış, Vâkıdî, Medâinî, İbn Kuteybe, İbn Tayfûr, Taberî, Hatîb el-Bağdâdî, İbnü’l-Cevzî, İmâdüddin Kâtib el-İsfahânî, Sıbt İbnü’l-Cevzî, Abbâs el-Azzâvî gibi âlimler Bağdat havzasının tanınan, önemli âlimleridir. (29)

 

Dil ve Edebiyat

Basra ve Kufe ekolleri dil alanındaki ihtilaflarıyla Arapça’nın edebi mahsullerinin derlenmesi ve kaidelerinin tespitinde büyük rol oynamışlardır. Ebü’l-Kasım ez-Zeccâcî, Ebû Ali el-Fârisî,  İbn Cinnî ve Zemahşeri gibi âlimlerin temsil ettikleri Bağdat ekolü ise bu çalışmalara uzlaştırıcı bir rol oynamıştır. Ayrıca Mısır ve Endülüs’te ortaya çıkan ekollerin dil âlimleri 10. yüzyılın sonlarına kadar, Bağdat’ta toplanan malzemeyi kaynak olarak kullanmışlardır. Yine Bağdat’taki tercüme faaliyetlerinin etkisiyle, aydınlara sade bir dili öğretmeyi hedefleyen yeni bir nesir türü ortaya çıktı. Bu yeni türün kurucusu, el-Beyân ve’t-tebyîn eserinin sahibi meşhur Câhiz’dir.

 

Felsefe

 İslam dünyasında 8. yüzyılda başladığı tahmin edilen tercüme faaliyetleri, Bağdat’ın kurulmasıyla beraber, burada da önem kazanmış, gerek devlet adamları gerekse de zengin ailelerin bu faaliyetleri desteklemesiyle metafizik, tabiat felsefesi, psikoloji, mantık, matematik, astronomi, ahlâk, siyaset, mûsiki gibi felsefenin bütün alanlarına dair kısmen Hint ve İran, daha çok da Yunan kaynaklı pek çok eser Arapça’ya çevrildi. Böylece Bağdat’ta bir İslam felsefesinin başlatılmasına uygun bir zemin hazırlanmış oldu ve ilk İslam filozofu kabul edilen Ya‘kub b. İshak el-Kindî, burada yetişti ve bu alanda eser verdi. Ebû Bekir, İbnü’r-Râvendî, Yahyâ b. Adî, Fârâbî, Ebû Süleyman es-Sicistânî, Gazzâlî, Bağdat’ta bu alanda yetişen önemli şahsiyetlerdir. (30)

 

Sanat

İslam sanatlarında da önemli bir yere sahip olan Bağdat’ta, özellikle hat, minyatür ve mimari alanlarında büyük sanatkârlar yetişmiş, bu değerli sanatkârlar önemli eserler vermiş ve başka bölgeleri etkilemişlerdir. Kuyumculuk, cam, çini ve ahşap işçiliği de Bağdat’ta büyük bir gelişme göstermiştir.  Özellikle İslam hat sanatı, Bağdat’ta yeni bir safhaya girmiş ve birçok hattat yetişmiştir. İshak b. Hammâd, Yûsuf Lakve, Ahvelü’l-Muharrir, Ebû Ali Muhammed b. Ali ile Ebû Abdullah Hasan b. Ali adlı iki kardeş hat sanatında nam salmışlardır. Özellikle Ebû Ali İbn Mukle, bu alanda yazıların öğretilmesini ve değerlendirilmesini kolaylaştıran bir metod ortaya koymuştur. İsmâil b. Hammâd el-Cevherî ve Mühelhil b. Ahmed’in İbnü’l-Bevvâb yine hat sanatının tanınan büyük sanatkârlarıdır. Yâkut el-Müsta‘sımî, hem sanatı hem de kalem ağzının kesilişinde yaptığı değişiklikle hat sanatında bir dönüm noktası sayılır. (31)

 

KAYNAKÇA:

 

1-Sefer Turan, Bilim Tarihi Sohbetleri-Fuat Sezgin, Timaş Yayınları, İstanbul 2013, s.24.

2-Turan, Bilim Tarihi Sohbetleri-Fuat Sezgin, s.26.

3-Turan, Bilim Tarihi Sohbetleri-Fuat Sezgin, s.79.

4-Will Durant, İslam Medeniyeti, Elips Yayınları, Çev: Orhan Bahaeddin, Ankara 2004, s.60-61.

5-Abdülazîz ed-Dûrî “Bağdat” mad. DİA, İstanbul 2001, IV,425-426

6-ed-Dûrî “Bağdat” , IV,427.

7-Durant, İslam Medeniyeti, s.55.

8-Abdülkerim Özaydın “Bağdat” mad. DİA, İstanbul 2001, IV,437.

9-Gazi Erdem, “İslam Kültür Tarihinin İlk İlimler Akademisi: Darü’l Hikme”, Dini Araştırmalar, Ocak - Haziran 2013, Cilt: 16, Sayı: 42, s. 57- 77.

10-Ahmet Çelebi, İslam’da Eğitim Öğretim Tarihi, Damla Yayınevi, Çev: Ali Yardım, İstanbul 2013, s.140,

11-Erdem, İslam Kültür Tarihinin İlk İlimler Akademisi: Darü’l Hikme, s.57-77.

12-Ziya Kazıcı, Anahatlarıyla İslam Eğitim Tarihi, İFAV Yay., İstanbul 2012, s.49.

13-Çelebi, İslam’da Eğitim Öğretim Tarihi, s.85.

14-Abdülkerim Özaydın “Nizamiye Medresesi” mad. DİA, İstanbul 2007, XXXIII,188-189.

15-Özaydın “Nizamiye Medresesi”, XXXIII, 189-190.

16-Özaydın “Bağdat” ,IV,437.

17-Özaydın “Bağdat” ,IV,438.

18-Seyyid Hüseyin Nasr, İslam ve Bilim, İnsan Yayınları, İstanbul 2006, s.85.

19-Özaydın “Bağdat” ,IV,438

20-Nasr, İslam ve Bilim, s.155.

21-Özaydın “Bağdat” ,IV,438.

22-Durant, İslam Medeniyeti, s.67.

23-Özaydın “Bağdat” ,IV,438.

24-Özaydın “Bağdat” ,IV,438.

25-Özaydın “Bağdat” ,IV,439.

26-Özaydın “Bağdat” ,IV,440.

27-Özaydın “Bağdat” ,IV,439.

28-Özaydın “Bağdat” ,IV,439.

29-Özaydın “Bağdat” ,IV,440.

30-Özaydın “Bağdat” ,IV,439.

31-Özaydın “Bağdat” ,IV,440-441.

 

Bu yazı toplam 8168 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.