DR. KELİM SIDDIKİ: ENTELEKTÜEL VE AYDIN BİR MÜSLÜMAN

24.06.2016 00:01:29
DR. KELİM SIDDIKİ: ENTELEKTÜEL VE AYDIN BİR MÜSLÜMAN

 DR. KELİM SIDDIKİ: ENTELEKTÜEL VE AYDIN BİR MÜSLÜMAN

Dr. Sıddıki bir konuda ısrarlıdır: fikirler tarihi tecrübe ile doğrulanmalı ve bir yerdeki başarının geçerli olabilmesi için başka yerlerde tekrarlanabilir olması gerekmektedir. Böyle olmadığı takdirde orijinal fikir dikkatle incelenmeli, rötuşlanmalı ve arzulanan sonucu elde etmek için yenilenmelidir. Onun mezhepçilikle ilgili analizi çok açıktır: gerek Şii gerekse Sünni teoloji İslam’ın tamamı içerisindeki kısmi açıklamalardır ve herhangi bir tarafın tek gerçek olarak dayatması yanlıştır.

Dr. Sıddıki’nin vefatı Ümmet için hala doldurulamamış büyük bir boşluk yaratmıştır. O çok büyük bir aydın, vizyoner, uzman ve aktivistti. Bütün bunları birleştirip harmanlayarak hayranlık uyandıran göz kamaştırıcı bir kişilik ortaya koymuştur. Müslümanların birliğine duyduğu özlem Seyyid Cemaleddin Afgani’yi hatırlatmaktadır. Bir vizyoner olarak da Muhammed İkbal ile kıyaslanabilir. Onun gibi bir şair olmasa da şiiri, özellikle de Müslümanların hayal kırıklıkları, mücadelesi, umutları ve arzularından bahseden dizeleri çok sevmiştir.

 Dr. Sıddıki, Batılıların tarih fikirleri oluşturur tezinin aksine fikirlerin tarihi oluşturduğunu savunmuştur. Büyük fikirleri destekleyen önemli terimleri kavramsallaştırmıştır. Bu fikirlerden birisi de küresel İslami Hareket’in oluşturulmasıdır. Bundan önce İslami hareket liderleri sadece ulus-devlet sınırları içinde konuşmuş ve hareket ortaya koymuşlardır. Ne yazık ki bu durum İslam dünyasının büyük çoğunluğunda hala geçerlidir. Küresel İslami Hareket kavramı Dr. Sıddıki’nin lügatinde önemli bir yere sahip olmuştur.

 Batı siyasi düşüncesinin yetenekli bir öğrencisi olmasına rağmen (benim de öğrenci iken kendisiyle tanışmış olduğum University College London - International Relations bölümünde doktora derecesini kazanmıştır.) onun adaletsizlik, eşitsizlik, zengin ve güçlünün yararına fakir ve zayıfın sömürülmesine dayanan doğasını anlamayı başarmıştı. Bunları tümden reddetti ve dünyaya adeta birer bela olan çok sayıdaki probleme sadece İslam’ın çözüm getirdiğini savunmuştur. Ardından da gelecekteki İslami bir medeniyet için gerekli unsurları oluşturma çabasına girişti.

 Ancak Dr. Sıddıki kendini dünya gerçeklerinden soyutlayıp fildişi kuleye kapatan bir aydın değildi. Yeni bir İslam medeniyeti inşasına girişmenin kolay olmadığının, yol boyunca pek çok engelle karşılaşılacağının farkındaydı. Uzun ve yorucu bir mücadele gerekiyordu; zira Müslümanlar Kur’an ve Sünnet’in öğretilerinden ve kutlu Nebi’nin Siret’inden oldukça uzaklaşmıştı. Ancak deyim yerindeyse binlerce kilometre sürecek bir yolculuk sadece tek bir adımla başlardı.

 İslam dünyasına baktığında gördüğü şey insanların düş kırıklığı idi; zira liyakatsiz ve yozlaşmış yöneticiler kimseye umut vermiyordu. Dr. Sıddıki “ulusların babalarının” (ulus devleti kuran lider – çev.) Müslümanlara sahte bir bağımsızlık pazarladığını çok net anlamıştı. İstisnasız hiç biri Batının ajanı olma dışında bir şey değildi. Batı sömürgeciliğinin birer parçası olduklarından Batı’dan miras alınan bu sistem dışında yaşamaları mümkün değildi. Buradaki bağımsızlık anlayışı beyaz yöneticinin gidip esmer bir yöneticinin gelerek sömürüyü eskisinden daha beter şekilde sürdürmesiydi.

 Peki, bu uğursuz duruma karşı ne önerdi. Müslümanların gerilemesinin sebeplerini analiz etmek ve bu gerilemeyi tersine çevirmek için çözüm önermek amacıyla Muslim Institute for Research and Planning’in kurulması fikrini ortaya koydu. Londra’daki öğrenci, akademisyen ve aktivistlerden oluşan bir grubu etrafında topladı ve söz konusu fikirleri tartışılmaya ve konuşulmaya başladı. Bu tartışmalara öncülük etse de tüm katılımcıların kendi fikirlerini açıkça konuşmasına da imkân tanıdı. Aylarca süren gayri resmi tartışmaların ardından Muslim Institute’ün taslak raporunu yazacak olan hazırlık komitesi tesis edildi. Taslağın tamamı Dr. Sıddıki tarafından hazırlanmış olsa da açık gönüllü doğası sayesinde diğerlerinin de sahiplenmesini sağladı. Onları taslağın son haline katkıda bulunmaya çağırarak Muslim Institute’ün Taslak Raporunu tamamlamış oldu.

 Taslak Raporunun pek çok özelliği göze çarpıyordu. İlk olarak İslam dünyasına dayatılmış kolonyal düzenin tamamen ortadan kaldırılması gerektiğini iddia ediyordu. Zira bu düzen Batı siyasi düşüncesinden ödünç alınmış yabancı bir düzendi. İslami bir medeniyetin ödünç fikirler üzerine kurulamayacağını savunuyordu. İkinci olarak da tek bir Müslüman grubun arzulanan değişimi gerçekleştiremeyeceğini düşünüyordu. Söz konusu değişimi gerçekleştirebilmek için “geleneksel kesim” olarak tanımladığı ulema ile “modern kesim” olarak tanımladığı Batı tarzı eğitim görmüş Müslümanların bir araya gelmesi gerektiğine inanıyordu. Ancak Batı tarzı eğitim almış Müslümanlar Batılı düşünceyle zehirlenmiş oluğu için liderlik rolüne soyunmamalıydılar. Sadece ulema liderlik yapabilirdi. İslam dünyasında gerçekleşen gelişmeler onun tamamen haklı olduğunu ispatlayacaktı.

 Üçüncü olarak da Müslüman toplumlardaki hasarın çok büyük ve kapsamlı olduğunu ortaya koymuş ve arzulanan değişimin gerçekleşmesinin takriben 50-100 seneyi bulacağını iddia etmiştir. Bunun gerçekleşmesi için ilk olarak bir bilgi haznesi oluşturulmalıdır. Bu bilginin kökleri Batı siyasi düşüncesine değil de kutlu Resul tarafından bize aktarılan Sünnet ve Siret örnekliğindeki İslam öğretileri olmalıdır.

 Muslim Institute ihtiyaç duyulan bilgiyi üretmek için 1976 yılında bir vakıf olarak kurulmuştur. Londra’daki ofislerinde seminer ve dersler düzenlenmiştir. Dr. Sıddıki Müslüman akademisyen, aydın ve aktivistlerle fikirlerini paylaşmak ve tartışmak için dünyanın pek çok yerine ziyaretlerde bulunmuştur.

 Sünni kökenli olmasına rağmen İran’daki gelişmelerden ve kaynayan kazandan tamamen habersiz değildi. İslami Devrim sırasında ve hemen sonrasında Dr. Sıddıki İran’daki gelişmenin hızlı adımlarını anlamak için düşüncelerine ayar çekti. Londra’nın entelektüel ortamında geliştirdiği tezlerin bu İslami Devrim ile gerçeğe dönüştüğünü gördüğünde bu devrime tam destek vermekten çekinmedi. 50-100 yılda yetişmesini beklediği meyveler on yıldan az bir sürede yetişmişti.

 Muslim Institute İslami Devrim üzerine çalışmaların yapıldığı bir fikir merkezi haline geldi. Seminerler düzenlendi ve bu seminerlere İslam Dünyasında İslami Devrimin etkisini tartışmak için farklı kökenlerden akademisyenler davet edildi. Muslim Institute baskın çoğunluğu Sünni olan İslam Dünyasına İslami Devrim fikirlerini yayan bir kanal haline geldi. Ulema çevreleri dışında İran’dakiler de dâhil pek çok devrimci, İslami Devrimin nasıl dışarıya aktarılacağını tam olarak anlayamadı. İslam Dünyasının geri kalanının kendi yorumlarını kabul etmediğinin farkında olmaksızın Şii teolojisi terimleriyle konuştular.

 Atlantik’in öte yanında ise Muslim Institute’den tamamen bağımsız bir biçimde Crescent International of Toronto da aynı kavrayışa sahip oldu. Bu satırların yazarı Crescent International’a samimi bir biçimde dâhil olduğu ve Londra’daki Muslim Institute’ün hazırlık komitesine de üye olduğu için ikisi arasında bir ilişki olduğu rahatlıkla öne sürülebilirdi. Özellikle Batı medyası, İslami İran’a karşı olan medya, bu tarz propagandalar yaptı. Crescent International’ın standartları Dr. Sıddıki’nin katılımıyla oldukça yükseldi. İslami Devrim hakkında en güvenilir haber kaynağı haline geldi. Müslüman dünyanın en doğru ve güvenilir sesi ve küresel İslami hareket davasını destekleyen bir araç haline geldi. Dünyada pek çok cilalanmış “İslami” dergi olmasına rağmen küresel bir okuyucu kitlesine sahip olmayı başaran ve hayatta kalabilen sadece Crescent International oldu. Bunun sebebi de gösteriş yerine fikirlere önem vermiş olmasıdır.

 Dr. Sıddıki’nin sayısız makale, rapor ve kitaplarında açıkça ifade ettiği fikirler Institute of Contemporary Islamic Thought (ICIT) (Çağdaş İslami Düşünce Enstitüsü – çev.) ‘in kurulması için temel teşkil etti. Bu yapı Dr. Sıddıki’nin bıraktığı yerden çalışmalarına devam etti; zira Muslim Institute artık içine kadar sızan çıkarcıların entrikalarının kurbanı olmuştu. Dr. Sıddıki son derece dürüst ve şeffaf bir kişiliğe sahipti ve herkesi kendisi gibi düşünmüştü. Ne yazık ki gerçek dünyada durum böyle değildi. Çıkarcılar Muslim Institute’ü yozlaştırdılar ancak ICIT Dr. Sıddıki’nin çalışmalarını devam ettirdi.

 Dr. Sıddıki ölümünden hemen önce Siret çalışmalarına yeni bir perspektif getirdi: güç/iktidar boyutu. “Political Dimensions of the Sirah” (Siret’in Siyasi Boyutları – çev.) başlığını taşıyan en son raporda Dr. Sıddıki Siret çalışmalarının sadece tanımlayıcı olmanın ötesinde analitik de olması gerektiğini savunmuştur. Böylece bu düzensiz dünyada Müslümanlara ve tabii ki diğer insanlara da örnek teşkil edecek dersler çıkarılabilecektir.

 İslami devletin kurulmasının Peygamber (sav)’in misyonunun önemli bir parçası olduğunda ısrarlıydı. İslami devlet olmadan İslam eksik kalacaktı zira ilahi mesaj toplumda tam olarak uygulanmamış olacaktı. ICIT, güç boyutu fikrini sahiplendi. Bu hayati konuda pek çok rapor ve kitap hazırlandı. İmam Muhammed el-Asi'nin yüce Kur’an’ın tefsiri olarak hazırladığı The Ascendant Qur’an: Realigning Man to the Divine Power Culture (Yükselen Kur’an: İnsanı İlahi İktidar Kültürüne Ayarlamak – çev.) gibi eserlerle Kur’an ve Siret temeline dayanan bilgi küresel İslami hareket için üretilmeye başlandı.

 Zamansız ölümünden önce yazdığı son kitap Stages of Islamic Revolution (İslami Devrimin Aşamaları – çev.) adını taşımaktadır. Kitabın adına bakıp da sadece İran’daki İslami devrimden bahsettiği sanılmamalıdır, tartıştığı konu “entelektüel devrimin rolü” dür. “Aşamalar” denilince haddi zatında İran’daki İslami devrim değil ancak İslam dünyasında gelecekte yaşanabilecek devrimler söz konusu edilmiştir. Bu devrimler İslami temellere dayanacak ve İslam dünyasının farklı bölgelerinde sosyo-politik ve ekonomik alanlarda arzulanan değişimi gerçekleştirecektir.

 Müslümanların içinde bulunduğu çıkmazı şu sözlerle tanımlamıştır: “… Pek çok yönden İslam’dan uzaklaştık ve farklı yollara saptık. Entelektüel devrim geçmişteki hataları düzeltmede önemli katkılar sağlayacak bir süreçtir ve bizi tüm toplumun beraberce gerçekleştireceği kapsayıcı ya da kapsayıcı olmaya yakın ıslah edici faaliyetlerin gerçekleştirileceği bir yola koyacaktır.” (s. 9). Ona göre bu ıslah edici faaliyetler muttakilerin liderliği altındaki İslami devletin tanımlanmış alanlarına temel teşkil edecektir. Bu mücadelenin “kısmi başarılar, çok sayıda başarısızlıklar, fikirlerin yeniden gözden geçirilip arındırılması, yeni bir liderlik şekli ve nihai olarak tüm muhalefeti bertaraf edip İslami devleti oluşturan bir İslami devrimle sonuçlanacağını” kabul eder.

 Dr. Sıddıki bir konuda ısrarlıdır: fikirler tarihi tecrübe ile doğrulanmalı ve bir yerdeki başarının geçerli olabilmesi için başka yerlerde tekrarlanabilir olması gerekmektedir. Böyle olmadığı takdirde orijinal fikir dikkatle incelenmeli, rötuşlanmalı ve arzulanan sonucu elde etmek için yenilenmelidir. Onun mezhepçilikle ilgili analizi çok açıktır: gerek Şii gerekse Sünni teoloji İslam’ın tamamı içerisindeki kısmi açıklamalardır ve herhangi bir tarafın tek gerçek olduğunu iddia etmesi İslam dünyasında bugün yaşadığımız pek çok problemin sebebidir. Bu mezhebi farklılıkların üstesinden gelmek için planı nedir? “Sünniler daha az Sünni ve Şiiler de daha az Şii olup her iki taraf da daha fazla Müslüman olursa dünya çok daha iyi bir yer olacağını” öne sürmüştür. Herhangi bir samimi Müslüman bunu inkâr edebilir mi? Onun entelektüel katkıları ve açık düşüncelerini bugün acıyla özlüyoruz. Huzur içine yatsın, âmin.

 Çeviri: Gürkan Bayır

Kaynak:Zafer Bangash,İslami Analiz

 

Bu haber toplam 4109 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.