Ziya Tepe: Hatıralar 7.Bölüm

Ziya Tepe: Hatıralar 7.Bölüm

YEDİNCİ BÖLÜM

Hazırlayan:Bilal Akgül

 

Erdoğan ve Büyük Ortadoğu (BOP)Projesi

Hangi mes’ele olursa olsun o meselenin içinde yer alan veya öncülük yapanların sağlamlığı ve yetkinliği önemlidir. BOP Başkanlığı hususunda da Tayyip Bey’in güvensizliği mevzubahis olamaz. Ve olmadı da. BOP’u planlayan güçlerin nasıl bir hesabı var idiyse bu ülkenin başında olan Tayyip Bey ‘in de kendine ve ülkemizin geleceğine dair planları ve hesapları olduğu kanaatindeyim. Çokça dillendirilen ve bunun üzerinden propaganda yapılan BOP bugün nerede… Ve hakkında kim, ne konuşuyor? Bunu sürekli dillerine dolayan ve propagandalarının malzemesi yapan kişilerin dar görüşlü, şartlanmış veya art niyetli oldukları kanaatindeyim.

Müslüman şahsiyet, sadece ve sadece Müslüman halkların geleceğini, menfaatini ve hayrını düşünen, ona göre hareket eden, dar çerçevede particilik, taraftarlık güdüleri ile hareket etmeyip bu konuda hassas davranan ve Allah’tan korkan kişidir.

28 Şubat Süreci

28 Şubat öncesinde, 2010 yılına kadar İmam Hatip Liselerinden mezun olanların devletin hangi kademelerinde ne kadar yer alacakları ve bunun sisteme yaratacağı tehlike ile ilgili raporlar hazırlamışlardı. Türkiye genelinde İslamcı akımların ve İslamiyet’in gelecekte hangi boyutlara ulaşacağı konusunda derin odaklar öngörülerde bulunuyorlardı. Amerika’ya sunulan raporların birinde de Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde İslamcılığın tehlikeli bir boyuta ulaştığı ifade ediliyordu. Bence 28 Şubat süreci ve bölgemizdeki çatışmalar bu raporlar doğrultusunda tehlikeyi bertaraf etme çabasının bir adımıydı.

28 Şubat öncesi Müslümanların ayrışmaları, çekişmeleri, çatışmaları bu sürecin ilk somut yansımalarıdır. Darbe öncesinde yıpratılan ve belli bir ölçüde umutları kırılan İslamî camialar, 28 Şubat darbesi ile birlikte gerileme ve dağılma sürecine girdiler. Darbe öncesinde bazı İslamî camiaların ileri gelenlerinin öngörülerinin zayıf olması, yaptıkları ciddi hataların bedelini darbe sonrasında ağır bir şekilde ödediler. İslam karşıtı güçler kendilerine düşen görevleri tabii olarak yaparlar. Asıl önemli olan Müslümanların ve İslami camiaların ne yaptıklarıdır.

Bu süreçte önemsediğim ve dikkat ettiğim bir husus; 80 sonrasında kazanılan ivmenin 28 Şubat süreci ile birlikte cazibesini yitiren İslamcılık fikri modasının meydana gelen bir kısım sıkıntıdan dolayı dağılmaların olmasıdır. Modadan kastım sahip oldukları fikre ve davaya tahkiki imanla ve aklıselimle değil de mevcut sürecin cazibesine ve havasına kendilerini kaptırmalarıdır. Bu dağılan kişiler bugün farklı kulvarlarda durmaktadırlar. Sahip oldukları İslâmî anlayış ve davalarından maalesef uzaktırlar.

28 Şubat darbesinin İslamî camialar üzerinde çok büyük etkisi oldu. Bu etki psikolojik ve sosyolojik olarak yeterince tahlil edilmedi.

Müslüman Camiaların Başarısızlıklarını Ak Parti’ye Bağlamaları

Bugün İslami camiaların ve Müslümanların geldiği yer hususundaki olumsuzluklar, genelde Ak Parti ‘nin başa gelmesine bağlanıyor. Müslümanların “Ak Parti ne de olsa görevini yapıyor “ anlayışı ile sorumluluklarından uzaklaştıkları ifade ediliyor. Bana göre bu görüş ve değerlendirmeler, yaptıkları yanlışları ve zaafiyetleri başkalarına mal etme psikolojisi ile sorumluluktan kurtulmaya çalışmaktır. Şahsen bu düşünceyi sığ bir düşünce olarak değerlendiriyorum. Sebebine gelince 28 Şubat öncesinde Müslümanlar arasındaki çekişme ve çatışmaların İslam davasına yaptığı büyük tahribatları görmüyoruz.  Yapılan yanlışların neye mal olduğunu gereğince tahkik etmiyoruz. O süreçte derin güçler zaten Müslüman camiaları ideallerinden uzaklaştırmak için gizli ve açık planlarını uygulamaya başlamışlardı. Sonradan 28 Şubat askeri darbesi ile Müslümanlara büyük bir operasyon yapıldı. Maalesef 28 Şubat küresel darbesinin güç ve etkilerini görmezlikten gelip basitleştiriyor, yaptığı tahribatları göremiyoruz.

80 sonrası Müslümanların dinamizmi üzerinde büyük bir etkisi ve katkısı olan Afganistan’daki cihat, İran’daki devrim, Lübnan’daki Hizbullah gibi faktörler daha sonra oluşturdukları hayal kırıklıklarını ve olumsuzluklarının yarattığı savrulmayı hiç hesaba katmıyoruz.

Ayrıca ülkemiz içinde bir kısım camiaların ve tanınan fertlerinin savrulmasının toplum üzerindeki psikolojik etkisi, yılgınlık ve tahribatı da gözden uzak tutuluyor.

Müslüman camialar, önlerine iç ve dış derin güçlerin koyduğu bariyerlerin üstesinden gelebilselerdi, fikri ve ameli yapılarında mesafe kat edebilselerdi, belki bugün bu camiaların dert yandıkları ve çoğu kez Ak Parti’ye mal ettikleri olumsuz sonuçlar meydana gelmezdi. Müslüman camialar kendilerinin ne halde olduklarına bakmıyor, görevini gereğince yapmıyorsa, Ak Parti de siyaset kulvarında görevini yapıp yol alıyorsa, ülkemize ve halkımıza büyük katkı sağlayıp, hizmette bulunuyorsa her halde bu suç değildir.

İslami Camiaların Sıhhatli Gelişmemesinin Nedenleri

Bunun en başta gelen nedeni İslami camiaların fikri, düşünsel ve ameli planda sürekli bir gelişim içinde olmamalarıdır. Ve bu sahaya gereğince önem vermemeleridir. Hangi alanda olursa olsun hassaten de İslami camialar açısından en önemli ve vazgeçilmez hususlardan biri düşünsel, fikri ve ameli olarak olgunlaşmasında istikrarlı bir şekilde yol alınmasıdır. Bu yönde camiaların bireyleri tutacak ve kuşatacak fikri donanımının zayıf olduğu net görülüyor. Zayıf bir donanımla güçlü bir oluşum mümkün değilken, böyle bir yapıyla bir cazibenin oluşması ve başarı elde edilmesi mümkün görünmemektedir.

80 sonrası Müslüman camialarda okumaya ve düşünmeye olan yüksek ilgi ve çabanın sürdürülememesi ve bugün bu camiaların okuma oranlarının ciddi oranda düşmesi, fikri planda hangi seviyede olduğumuzun da bir göstergesidir.

İkinci bir nedeni, camiaların dava aşkını canlı tutamayıp bu konuda yoğun bir gayret göstermemeleridir. Eğer yüksek aşk ve ideal, maneviyatla, aklıselimle ve düşünsel beslenme ile desteklenirse, çaba ve gayrette oluşur.

Üçüncüsü ise, yüce İslam ideali ile beraber gerekli olan İslam ahlakı ve maneviyatı konusunda eksik yetiştirilmesidir. Yetişen neslin, bahsettiğimiz eksiklerden dolayı İslami ideallerinden yüz çevirdiklerini ve minnetsiz hareket ettiklerini görüyoruz.

Çoğu zaman İslam davasında umut beslenilen bu kişilerin inançlarında ve davalarında zayıf kalmaları ve dökülmeleri umutsuzluğa yol açıyor. Bu da bu İslami camiaların sıhhatli gelişmelerine engel oluyor. Bazen yıllarca emek verilen fertler basit sebeplerle davalarından yüz çevirebilmekte, verilen emekleri heder edebilmektedirler. Oysa ki hiçbir başarı tesadüfe bağlanılamaz.

Günümüzde Müslüman Camiaların Durumu

Şahit olduğumuz en belirgin hususlardan biri Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakan oluşu ile birlikte Müslüman camiaların fertlerinin ekseriyetinin tenkit hastalığına tutulmasıdır. Sahasında başarı göstermeyen ve görevlerini hakkıyla yerine getirmeyen bu kesim, iflas etmiş tüccar misali, alanında başarı gösteren mevcut hükümeti ve başındaki zatı eleştiriyorlar.

Eleştiri, şahısların ve toplumların gelişmesinde en önemli faktörlerden biridir. Eleştiri, kişi nefsinin ve toplumun eksik ve yanlışlıklarını görerek bunu en uygun dille telafi yoluna gidilmesidir. Eğer eleştiri kültürü olmazsa fertler ve yapılar daha olgun bir hal alamaz ve başarıya da ulaşamaz.

Eleştiri olmazsa olmazlardandır. Ama eleştiri yapan kişi eleştiri yaptığı sahada yetersiz, donanımsızsa ve kafasına eseni söylüyorsa bu eleştiri değil, yıkımdır. Zaten olgun ve akıllı kişiler başta kendisine bakar ve özeleştirisini yapar, başka şahıs ve kesimlerle mesaisini tüketmez. Tüketmeye de zaman bulmaz. Bahsettiğim İslamcı kesimin önemli bir kısmının tenkitçi olması, bu kesimlerin durumunu da gösteren fikri ve ruhi bir hastalıktır. Bunların yaptıkları sadece sorumluluklarını ve geleceklerini akim bırakmaktır. Unutmamak lazımdır ki tenkidin de bir ahlakı vardır. Bir büyüğümüzün ifadesi ile çuvaldızı da iğneyi de kendimize batırmamız gerekir.

Küçük bir dükkânı veya işyerini yürütemeyenler rahatlıkla devletin ekonomi yönetimini eleştirebiliyorlar. Ya da ülkemizde yüzde bir civarında dahi oy alamayan bir kısım partinin müntesiplerinin Ak Parti’nin başarısızlıklarını ve yanlışlarını eleştirme garabeti içinde olmaları gibi çok sayıda örnek verilebilir. Tabii olarak bu insanlara “siz de ilgili sahaların insanlarısınız. Kendi sahanızda ne başarılar ortaya koydunuz?  Kendinize hiç bakmıyor musunuz?” İnsana sormazlar mı? Önce kendine bak, sonra başkalarının yaptıklarını değerlendir.

2.Abdulhamit döneminde kendisine düşman olan iç ve dış güçlerin yaptığı propagandanın ve algı yönetiminin de etkisiyle zamanın okumuş-yazmış kesimlerinin ekseriyeti, bugünkü Müslümanların Erdoğan’ı eleştiriye tabi tutması gibi, 2. Abdülhamit’i de tenkide tabi tutup karşı çıkıyorlardı. Bu durum, 2. Abdülhamit’in tahttan düşürülmesine kadar devam eder. Bunun neticesinde de dünya Müslümanları ağır bedeller ödediler. Bu yanlışların ve tahriplerin bedelini ümmet olarak hâlâ ağır bir şekilde ödemeye devam ediyoruz.

Bu haber toplam 1809 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.