Mutlu Sıradanlık / Köşe Yazısı - Mehmet Suat DİLEK

Mehmet Suat DİLEK

Mehmet Suat DİLEK

 Mutlu Sıradanlık

Telefonuma gelen “Cuma mesajı” ile uyandım. Ama günlerden henüz Perşembe idi. Ne de olsa sonraki gün Cumaydı, ”Cumanın gelişi Perşembeden bellidir.” gibi bilinçaltıma mesaj vermek istiyordu sanki. Mesaj şehrinönemli kişisinden gelmişti. Baygın gözlerle mesajı okumaya başladım, mesaj içerik olarak büyük anlam içeriyordu. Ebu Zer’den bahsediyordu. Kendisine Irak valiliği teklif edildiğinde; “Dünyanızı üzerime salmayın” diyen Ebu Zer.

Cuma mesajında aynen şöyle yazıyordu. Arkadaşı bir gün Ebu Zer’i üzerinde eski bir elbise ile gördü ve: “Bundan başka elbisen yok mu? Birkaç gün önce yanında iki yeni elbise görmüştüm.” deyince;

Ebu Zer : ” Ey kardeşimin oğlu! O iki elbiseyi benden daha muhtaç birine verdim” diye cevap verdi.

Arkadaşı : “ Vallahi sen o iki elbiseye daha muhtaçsın.” Dedi.

Ebu Zer bunun üzerine “Arkadaşım, sen dünyayı gözünde büyütüyorsun. Görmüyor musun üzerimde bir gömlek var. Ayrıca Cuma namazı için başka bir tane daha var. Sütünü sağdığım bir keçim, binebileceğim bir eşeğim var. Şu içinde bulunduğumuz halden daha üstünü var mı? diye cevap verdi. HAYIRLI CUMALAR efendim.

Mesaj büyük harflerle son bulmuştu. Çünkü vurgu önemliydi.

Mevki ve servet düşkünlüğünün doğuracağı sonuçları çok iyi bilen önemli sahabimizin hayatından bir parçayı mesaj olarak gönderen büyüğümüz, sahabimizle aynı hassasiyete sahip olmasaydı böyle bir mesaj yollamazdı. Bu duygu beni ziyadesiyle mutlu etti. Bu mutluluğumu kendisiyle paylaşmalıydım, evvela kendisiyle tanışmalıydım.

Tanışmak için mekânına gitmek gerek tabii. Ama nereden bilebilirdim ki önce randevu almak gerek. Ne de olsa Ebu Zer kıssasını yazmıştı bana.  Heyecanla girdim mekâna koruma diye adlandırdıkları besili iki adam kolumdan tutarak engel oldular, ilk onlarla tanıştım önemli büyüğümüzden önce. Sonra sekreterleri ile tanıştım. Bir hafta sonrasına ancak randevu alabildim. Randevu günü ve saati gelince yine mekândaydım, derken önemli büyüğümüzün geldiğini anladım; çünkü bir anda bir hareketlilik oldu. Sekreterler korumalar koşuşturmaya başladılar. Bir hafta önceki korumalar ve randevu olayını zihnimde bastırmaya çalışıyorum, önemli büyüğümüz ile ilgili hüsnü zannımı korumaya çalışıyorum. Bana Ebu Zer kıssasını yazmıştı bir Cuma öncesi perşembe günü ne de olsa. Artık Ebu Zer’i geçtim, en azından gavur memleketlerindeki emsalleri gibi mekana sade bir giriş yapacağını düşünüyordum ki; eskortlar eşliğinde en pahalısından makam aracıyla giriş yaptı mekana. Hem de ne giriş, sanki Selimiye kışlasına girdi ve cephe selamı ile de karşılandı. Yardımcısı olduğunu düşündüğüm kişiye : “Bu kadar seremoniye ne gerek var?” diye. Cevap bilindik bir cevaptı. “Makamın izzeti ve şerefi” diyerekten makamın izzetini, şerefini bilmeyen bana müstehzi bir eda ile baktı.

Müşahade ettiklerim karşısında şaşkındım ve tanışmaktan vazgeçerek mekandan ayrıldım.                                                                                                                                        Önemli büyüğümüzün yardımcısı olduğunu düşündüğüm kişinin verdiği cevap gibi anlattığım olay da bilinen kadim bir olay aslında: Söylemde Ebu Zer; Eylemde Muaviye olmak.

Bu durumu dini ve değerleri istismar, kibir, gösteriş, riyakarlık, samimiyetsizlik ya da bunların hepsini içine alan dünyevileşme olarak tanımlamak mümkün.

Bir İmkânsızlık Fantazisi; Sınırsızlık Arzusu.

Yaşadığımız çağda genelde bütün insanlığın, özelde ise Müslümanların en büyük sorunlarından biri hatta başta geleni, dünyevî kazanımları nihai hedef olarak görmektir. Her şeyin sadece bu dünyadan ibaret olduğunu sanmak, lisanen bunu ikrar etmese de yaşantı olarak öyleymiş gibi yaşamak, emanetçilik anlayışından sahiplenmeye geçmek, hiçbir zaman asli sahibi olamayacaklarına; ebediyen kendisininmiş gibi sarılmak, insanoğlunun bütün çağlar boyu yapageldiği en büyük hata olmuştur.(1) Bu konuda bütün ümmetler Allahın elçileri tarafından uyarılmışlardır. İlgili ikazları dikkate alanlar olduğu gibi, dikkate almayan ve gönderilen elçilerle mücadele eden güruhlar da olmuştur.(2)  Özellikle ölümsüzlüğü bu dünyada arayan, yığdığı servetin kendisine ebedilik kazandıracağı zannına kananlar, mülkünün kendisini ebediyyen yaşatacağını sananlar sınırsızlık arzusuna kapılarak ilahi ikazları dikkate almadılar. Başıboş akılsız varlığın imkânsızlık fantazisi olan sınırsızlık arzusuna kapılanlar, ilelebet kaybedenlerden oldular.

Oysa ki; İnsan, yaratılış itibariyle fizik ve metafizik eşiğinde durabilen iki boyutlu bir varlıktır. Maddi varlığın mayası olan çamur yönü, onu sürekli dünyevileşmeye; maddi varlığına hayat veren aşkın yönü, ruh ise metafizik aleme kanatlanmaya davet eder. Bir anlamda insan, özüne mündemiç bu fizik ve metafizik boyutlar arasında gelgitler yaşayan bir varlıktır. İnsan çamurlaşabileceği gibi ruhanileşebilir de. Aslolan insanın birbirini tamamlayan maddi ve manevi varlık boyutları arasında sahih bir denge kurmasıdır.(3) Yani dengeyi dünyanın lehine bozmamaktır. Buna rağmen insan maddi anlamdaki dengeyi çoğu zaman koruyamamıştır.

Kaygısız Muhterisler Yüzünden Dine Ve Dindarlara Saldırılıyor

Belki de daha önceki zamanlarda hiç olmadığı kadar ahlaktan ve samimiyetten bağımsız bir dindarlık ve dindarlık eleştirisi yaşanıyor. Dindar olarak kendini ifade eden insanların yaşam biçimi; söylem ve eylemleriyle gösterdikleri derin çelişkiler, İslami söylemlerin de cazibe merkezi haline gelmesi ile birlikte hiçbir İslami kaygı taşımayan yığınların bu yöne akın ederek siyasi ve dini kurumlarda vitrin oluşturmaları ve sonrasında yaşanan tutarsızlıklar, ahlaksızlıklar, istismar, riyakârlıklar ve samimiyetsizlikleri dine mal etmek isteyen bir gürüh türedi son zamanlarda. Kişinin bireysel hatalarıyla alakalı hiçbir konu, kendi çıkarları doğrultusunda iş yapmaya çalışan insanların samimiyetsizliği, inandığını ifade ettiği dine dindarlığa ve dindarlara bağlanamaz. Çünkü dünyevileşmiş insanların bir kısmı kendi çıkarları için kullanabileceği her şeyi kullanır. Matematiksel kuralları yanlış uygulayarak her defasında hatalı sonuçlara ulaşan biri yüzünden kimse matematiği suçlamaz. Çünkü hata kuralda değil, o kuralı uygulayandadır.(4)

Dünyaca ünlü bir komedyen olan Jim Carrey: “Umarım bir gün herkes zengin ve ünlü olur. Hayal ettikleri her şeye kavuşur ve böylece asıl cevabın bu olmadığını anlarlar.”(5) diyor. Ekonomik gelir düzeyindeki artış ve yükselen sosyal statüyü koruma ve kollama kaygısı ile birlikte maateessüf modern çağın hastalıklı insanı egosunu kırbaçlayarak daha da yüceltme yarışı içine girmiştir. Her şeye ama her şeye layık yegane insan olduğunu düşünen çok önemli insan olma kaygısı, en üstün ve farklı olma yarışı içinde kendimizi başkalarının beğenisine göre her gün yeni baştan yaratırken gerçekte kim olduğumuzu unuttuk. Haksız kazanca, mevki ve servet düşkünlüğüne, her türlü dünyevileşme eğilimlerine başkaldıran ve dünyevileşmenin panzehiri mutlu bir sıradanlığı tercih eden Ebu Zer’i sadece söylem düzeyinde tutabildik. Zira insanlar konforlarını bozacak hakikatten pek hoşlanmıyorlar.

KAYNAKÇA

1- http://www.gencbirikim.net/dunyevilesme-nedir/

2-Dünyevileşme-dr.burhanişliyen-önsöz

3-.a.g.e s:19-20

4 - Dini konularda kendini kandırmanın 40 yolu-emre dorman-istanbul yayınevi-sayfa:56

5- Dini konularda kendini kandırmanın 40 yolu-emre dorman-istanbul yayınevi-sayfa:97

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 1965 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.