ALEXİS CARREL VE MODERN ZAMANLARDA KENDİNİ BİLMEK / Köşe Yazısı - Bilal AKGÜL

7.01.2016 18:59:50
Bilal AKGÜL

Bilal AKGÜL

 

 

Alexis Carrel ve Modern Zamanlarda Kendini Bilmek

 

Cerrah ve fizyolog olarak tanınan Fransız Alexis Carrel’in modern zamanlar ve kendini bilme üzerine düşüncelerini bu yazımızda ele almaya çalışacağız.
Sağlıklı teşhislerin ancak sağlıklı tedavilere vesile olduğu aşikârdır. Bunun için de mevcut gerçekliğimiz konusunda açık olabilmek, polyannacı olmamak, yeri geldiğinde en sert, ama yapıcı eleştirilerde bile bulunabilmek, erdemi arayışın öncülleri arasında sayılabilir.
 

 

Medeniyet ufkuna sahip olan her kesimin de iyimserliği aşan bir gerçekçi teşhis anlayışına sahip olması elzemdir. Carrel’in süreçle ilgili yaklaşımlarına, teşhis sürecinden başlamak iyi olur. Ona göre iyimserlik, insanı kötüyü inkâr etmeye götürür. İyimserlik gayreti tüketir. Aksine, hatayı açıkça görmek, insanı harekete geçirir. İnsan ancak düştüğünü fark ederse ayağa kalkabilir.

 

 

 

Carrel, bir kişinin ya da toplumun kemale ermesinde hayat kanunlarına riayet edilmesini önemser ve aksi durumun beraberinde yıkımı ve çöküşü getireceğini dile getirir: “Hayat kanunları ihlal edildiği zaman şahsi hayatlar zayıflar ve medeniyetler yıkılır. Bugün en iyi çıkış yolu, 400 yıldan beri bir çıkmaza düşen ve maddeye sarılan insanlığa bir çıkış yolu bulmak ve onu tekrar harekete geçirmektir.”

 

Maddeyi merkeze alan ve kutsallaştıran yaklaşımın günahı arttırdığı ile ilgili medeniyet tarihinde birçok örnek göstermek mümkündür. Boşluk kabul etmeyen insan tabiatının maddeyi merkeze alan yaklaşımla tatmini farklı yerlerde aradığını, bu boşluğu çoğu kez nefsi tatminle doldurmaya çalıştığını bunun ise kavmin helakını doğurduğunu vahiyden birçok örnek vermek mümkündür. Carrel’e göre ‘günah er veya geç çöküşü veya ölümü getirir’.
Medeniyetlerin dirilmesi açısından da Carrel’in bu sözünü irdelediğimizde manevi olanı, ruhu yüceltmek gerektiği, bireylerin ve toplumların maddeye kendilerini aşırı kaptırmalarının felaketin habercisi olduğunu söylemek mümkündür. Tıpkı bugünün modern zamanlarında yaşananlar gibi.
 

 

Carrel’in bu sonucun müsebbibi olduğuna inandığı nesille ilgili yorumları ise çarpıcıdır: ”Medeniyetin çöküşüne pasif bir şekilde seyirci kalan bugünün gençliği, bugünkü okulların yetiştirdiği gençliktir. Bugünün gençliği az eğitilmiş, düzenbaz, kurnaz, hileci, ahlak duygusundan yoksun görünmektedir. Bu kusurlar eğitimdeki büyük boşluğun bir sonucudur. İradenin terbiyesine, kendine hâkim olma kültürüne kaç pedagog önem veriyor ki?”

 

Günümüz Türkiyesi’nde eğitimden ne anlaşıldığına ve yaratılan eğitim atmosferinin karakter eğitimi üzerinde ne tür bir etkisi olabileceğine bakmak Carrel’in daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunacaktır.
Carrel, salt eleştiri ile sınırlı kalmaz. Çözüm yolu konusunda da kafa yorar. Ona göre sorunun kaynağı okullarsa, okulların felsefesi üzerine yapılacak bir değişimle sorunun halline gidilebilir:“Asıl yapmak zorunda olduğumuz şey, bir eğitim ihtilalı ile okulları diploma ve sertifika üreten üzüntü verici fabrika olmaktan çıkarıp, ahlaki, entelektüel, estetik ve dini bir formasyon veren eğitim merkezleri haline getirmektir.”Günümüz eğitim kurumlarının genel fonksiyonlarına bu açıdan bakıldığında ortaya çok da iç açıcı bir tablo çıkmamaktadır.
Ona göre bilgelik, emekli maaşı alarak ömrünün sonuna kadar yaşamak değildir. Bilgelik, bir kahramanlıktır. Gençliğin gözündeki kahramanlık ise, delilikle eş anlamlıdır. Aslında değerli olan bu delilik veya çılgınlıktır. Bu deliliğe talip olmayanın, zamanını malayani şeylerle geçirmeyi hayatın tadına varmak olarak görenin, değerli olana ayrılan zaman ile malayani olana ayrılan zamanı bir tutanın bunu anlaması çok da mümkün görünmüyor.
 

 

Carrel, bizim şimdi ne ile uğraştığımızın gelecekte ne olacağı ile ilgili ciddi veriler sağladığı kanaatindedir. Bu bakımdan toplumun ıslahı ile ilgili derdi olanların şimdi ne yaptıklarını ciddi manada gözden geçirmeleri gerektiğini vurgular. Neyle uğraşıyorsan onunla muhatap olursun:”Biz ne olacaksak, ne yapacaksak gelecek de o olacaktır. Tembelliğimizi ve iştahlarımızın tatminini bir kenara bırakmazsak bizim için felaket çanları çalıyor demektir.”

 

 

 

Yaşamlarımızın gidişatını kontrol ederken duruşumuzun duygu merkezli mi akıl merkezli mi olduğunu da sık sık gözden geçirmek gerekir. Duygunun ağırlık bastığı bir duruş ve anlayış sonu belirsiz kıskançlık, kin ve bencilliğe kişileri sürükleyebilir. Carrel’e göre, aklın yön vermediği duygu çok tehlikelidir. Örneğin, kıskançlık, veba salgınından daha büyük tehlikelere sebep olabiliyor. Herkes, bir başkasına zararlı olabilmek için kendine faydalı olacak davranış eforundan daha fazlasını sergiliyor.

 

Carrel şöyle devam ediyor:”Kin gibi kıskançlıkta hayat kanunları tarafından yasaklanmıştır; çünkü kıskançlık, büyük emeklerle inşa edilmiş duyguları kökünden yıkabilir. Aynı karakterde olup yapıcı özelliği bulunan iki ihtiras vardır: Aşk ve korku. Bencilliğin işgal ettiği bölgelerimizi ancak aşkın gücü ile yıka[ya]biliriz. Heyecan kıvılcımlarımızın panzehiri aşktır. Hayatın yükselmesi için âşık olmak zorundayız. Aşk, içimizin korudur. Küçük çocuğun yaramazlık yapmaması anne sevgisi ve terbiyesi ile mümkün olur. İyi bir insan da ahlak disiplinine Allah aşkı ile sahip olabilir.” O zaman bencillik ve kin ile Allah aşkı arasında bir ters orantıdan bahsetmek mümkündür.
Günümüz insanının hürriyet kavramını yanlış anladığını ifade eden Carrel, bunun çok tehlikeli sonuçlar doğurduğunun altını çizer. Ona göre insanları kendi hallerine bırakma politikası, fert hayatında olduğu kadar milletlerin hayatında da felaket tabir edilebilecek sonuçlar doğurmuştur. Ve enteresan olan kimsenin bunun farkında olmamasıdır, der. Günümüz okullarında yaratılan hürriyet havasının nasıl sonuçlar almaya müsait olduğunu anlamak için Carrel’in bu ifadeleri önemli bir veri niteliğindedir.
 

 

Batı medeniyetinin kalbinde ve o medeniyetin dinamikleri ile yetişmiş olan Carrel’in akıl ve irade ile ilgili tespitleri de önemli. Ona göre akıl, rehberlik konusunda zayıftır. Akıl, hiçbir zaman sürekli bir medeniyet kurmaya yetmemiştir. Akıl aynı zamanda zekâdır, duygudur, yürektir. Gerçeğe ulaşmamız için akıl kadar duyguya da ihtiyaç vardır. Zekâ dış âlemi ve eşyaların birbirleri arasındaki ilişkileri kavrar; fakat bizi harekete geçiremez.

 

 

 

Carrel, akılla ilgili yaptığı açılımı duygu ve idrak kavramlarını ele alarak devam ettirir, bir nevi mevzuyu bağlar. Ona göre duygu, gerçekleri zekâya göre daha çabuk kavrayıp algılar. Zekâ, hayata dıştan bakar. Duygu ise, hayatın içindedir. Pascal, kalbin idrakini akıl almaz diye önemli bir yaklaşımda bulunuyordu. Bize kuvvet veren aklın entelektüel olmayan faaliyetleridir. Sezgi, realiteden daha derine iner. Fiziki ve zihni cevherin, hem fiziki âlemde, hem de hiç olmazsa şimdilik akıl ve bilimin kavramadığı, dünyada bulunması özelliği, insanı, yeryüzünde bulunan her şeyden farklı yapıyor. Carrel’e göre işte, insan denen şey budur.

 

Alexis Carrel’in Allah’ı aramanın gerekliliği ile ilgili yaklaşımı da üzerinde durmaya değer önemli bir diğer konudur. Ona göre Allah’ı aramak aklımızın zorunlu bir sonucudur. En olumsuz şartlarda bile bu ihtiyacın olma sırrı gösteriyor ki, Allah’ı bilmemezlikten[ya da görmemezlikten] gelmek tehlikelidir. Carrel’e göre Allah ihtiyacı, dua ile gerçek ifadesini bulur.
Ona göre dua bir ızdırap haykırışıdır, bir yardım dileği, bir aşk ilahisidir. Duanın sonuçları din kadar bilimden yücedir; çünkü dua fizyolojik süreçlere de etki eder. Bazen organik hastalıkların birkaç saniyede, birkaç günde tedavisine sebeptir.
Carrel şöyle devam eder:”R V Emerson,”Hiç kimse bir şey öğrenmeden dua etmemiştir” dedi. Duanın daima bir etkisi vardır. Bu etki, bizim istediğimiz şekilde de olabilir. Bu sebeple, çocukları küçük yaştan, kısa susuş devrelerine kendilerini dinlemeye ve bilhassa dua etmeye alıştırmalıdır. Ruhumuza giden yolu keşfetmemiz lazım. İlk yapılacak şey, zekâyı işlemek değil, aklın diğer bütün unsurlarına destek görevi veren duygusal çatıyı kurmaktır. Moral duyusu, hayat ve işitme duyusundan daha az önemli değildir. Sessizliği, gürültüden; karanlığı aydınlıktan, nasıl ayırıyorsak, iyiyi de kötüden o şekilde net olarak ayırmaya alışmalıyız. Bundan sonra kötüden kaçmalı, iyi olanı yapmaya çalışmalıyız. Kötüden kaçabilmek için iyi bir organik ve zihni yapıya ihtiyaç vardır. Oysa vücut ve aklın tam gelişmesi, inzivanın yardımı olmadan gerçekleşmiyor. Atletler, ilim adamları, rahipler, düşünce ve hayatın sıkı kurallarına bağlı kalırlar.
Sonuç olarak Carrel’in bu düşüncelerinden şu temel ilkeleri çıkarmak mümkündür:
*Aklın yerli yerinde kullanılması sağlıklı bir neslin yetiştirilmesinin temel şartlarındandır. Konumu net olmayan veya fonksiyonunun üstünde akla yüklenecek bir kıymet, neslin çöküşünün işaretçisi olarak görmek mümkündür.
*Allah’ı arayış, aklın ve insan tabiatının bir ger(ç)ekliliğidir. Yapılacak eğitim çalışmalarında ya da hazırlanacak eğitim müfredatlarında hayatın bu gerçekliğinin belirgin bir ağırlığının olması gerekir.
*Allah’ı arayışın temel argümanlarından biri ‘dua’dır. Eğitim kurumlarımızın neslin dua etme, ızdıraplarını, sıkıntılarını, içine düştükleri boşlukları Rab’le paylaşacak bir bilinç-eğitim almaları neslin ıslahı açısından elzemdir.
 

 

Kaynak: Başarının Sırları, Alexis Carrel, Hayat Yayınları, İstanbul 2005
Bilal AKGÜL 

 

Bu yazı toplam 2579 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.