İbni Tufeyl’in Eğitim Metodu Üzerine / Köşe Yazısı - Bilal AKGÜL

15.02.2016 21:36:24
Bilal AKGÜL

Bilal AKGÜL

 İbni Tufeyl’in Eğitim Metodu Üzerine

 

Eğitim hususundaki tıkanıklıklarımızı gidermede, sadra şifa çözümler ortaya koymamızda şüphesiz medeniyet birikimimizi bilmemizin, ondan istifade etmemizin önemli bir katkısı olacaktır. Endülüs tecrübesi, bu minvalde medeniyet tarihimizin incelenmesi gereken en önemli kesitlerinden biridir.

Ortaya konulan tecrübenin Avrupa’nın ortaçağ karanlığından çıkmasında en büyük paya sahip olduğunun bizzat Avrupalı düşünürler tarafından ifade edilmesi bile tek başına, bu birikimden, tecrübeden istifade edilmesinin zorunluluğunu ortaya koyan temel bir gerekçe olarak görmek mümkündür.

İbni Arabi, İbni Tufeyl, İbni Hazm gibi Endülüs medeniyet havzasından yetişen ve ortaya koydukları perspektif ile toplumların küllerinden yeniden dirilmesine, medeniyetlerin yeniden inşasına katkıda bulunacak bir birikime, bir ufka sahip bilginlerden istifade edilmesi, hayat damarları tıkanan İslam dünyasının yeniden dirilmesinde muhakkak ki büyük bir etki yaratacaktır.

Bu yazımızda Endülüslü bilginimiz İbni Tufeyl’i eğitim ile ilgili yaklaşımları çerçevesinde ele alacak, günümüzdeki eğitim sorunlarının çözümünde istifade edilebilecek yaklaşımlarını analiz etmeye çalışacağız.*

İbni Tufeyl (1106-1185), Muvahhidler dönemi Endülüs’ünde, Gırnata’da Vadi’ül Aş’ta doğmuştur. Tıp, astronomi, kelam, felsefe alanında yetkindir. İşraki felsefesinin Mağrib’deki temsilcisidir. Hayy ibni Yekzan (Esrar el-Hikme), Risaletün Tabiiyat ve Risaletün fil Nefs günümüze ulaşan eserleridir.

İbni Tufeyl’in düşüncelerini, özellikle eğitim ile ilgili yaklaşımlarını anlamada savunucusu olduğu İşraki felsefesinin mahiyetinin bilinmesi önemli katkı sağlayacaktır. İşrakilikte, Aristo, Platon gibi Eski Yunan felsefesinin etkisi ön plana çıkmakla birlikte, daha çok tasavvufi İslam’a isnad edilir. İşrak kavram olarak, ” ışığın açılması, güneşin doğması, aydınlanma ” manalarına gelir.

İşrakilik, delile dayanmaktan çok, bilgiye, aydınlanmaya; zühd ve arınma yoluyla ulaşmaya çalışan sezgisel düşünme anlamına gelir. Akıl ve mantığı merkeze alan yaklaşıma (meşşailik) tepki olarak ortaya çıkan İşrakilikte bilgiye, keşif ve ilham yoluyla ulaşılır.

İşrakiliğe göre insan, zulmetten nura sezgi ve keşif yoluyla yükselir. Özün bilinmesi, kalbin şeffaflaştırılması neticesinde, mana âlemiyle temasa geçmekle mümkündür. Bilgiye götüren yol, zühd hayatı, nefsin arındırılması ve selim akıldan geçer.

Günümüzde kişinin zihinsel yenilenmesine katkıda bulunmayacak bir müfredatın yarattığı insan profilinin toplum açısından yarattığı risklerle birlikte değerlendirdiğimizde İbni Tufeyl’in yaklaşımlarının önemini daha da arttırmaktadır. Karakter gelişiminin önündeki engellerle ilgili tespitleri ve getirdiği çözüm önerileri günümüz eğitim sistemlerine çığır açtıracak niteliktedir.

İbni Tufeyl’e göre karakter gelişiminin önündeki önemli engellerden biri taklittir. Hayy bin Yekzan’da dile getirdiği gibi, kişinin ilk günlerinden itibaren geliştirdiği duyguların başında taklid gelir.

Taklit en yakın çevreden başlar ve öğrenmenin ilk şekilleri bu yolla oluşur. İlk öğrenmelerdeki taklidin problem oluşturmadığını ifade eder. Ancak öğrenme ve öğretimde taklitle başlayan almanın, düşünce ve tahlille devam ettirilmesi gerekir. Aksi halde fıtratı ve şahsiyeti ortaya çıkarmak mümkün olmayacaktır.

 Ona göre taklitle sınırlı bir gelişim, sadece kişinin kâmilleşmesinin önündeki bir engel değil, aynı zamanda kişiyi helaka götüren temel saiklerden biridir. Bundan dolayı kişinin kendi bilgisine takılıp kalmasını doğru bulmaz.

 

Bireyin iç dünyasını sürekli zenginleştirecek, bilginin nesnesi değil öznesi haline getirecek; ufkunu sürekli yenileyecek bir yaklaşımın, günümüzün modern anlayışlarının esiri durumuna düşmüş, bencilliği ve tüketimi amaç edinmiş insanı, içine düştüğü boşluktan kurtarmada dikkate değer katkı sağlayacaktır.

 

İbni Tufeyl,  bilginin kaynağı konusunda Eski Yunan Filozofu Sokrates ile paralel bir yaklaşımı savunur. Bilginin temel tasavvurlarının insanda baştan beri var olduğunu, Allah tasavvurunun tabii olduğunu savunur. O’na göre bütün mesele; ” çeşitli önyargılardan arınmış bir zihinle Allah tasavvurunun ortaya çıkarılmasıdır. Sırasıyla dikkatli bir tecrübe, tefekkür ve vecd (ilahi aşkın doğurduğu heyecan) hali bu hakikatın keşfedilmesinde önemli rol oynar.”

Bugün eğitim sistemimiz ile ilgili yapılan temel eleştirilerden biri, özgür düşünebilen ve kendini ifade edebilen, donanımlı bireylerin yetişmesinde yetersiz kalmasıdır. Neredeyse bir ömür boyu sınavlara-kıyaslamalara muhatap olan bireylerin, böyle bir sistemde yaratıcı–özgür bireyler olmasını beklemek çok da doğru görünmemektedir.

İbni Tufeyl’in eğitim felsefesinin özü olarak, insanın düşünce gücünü kullanması, yapıcılığa bu şekilde girişmesi görülebilir. Düşünce gücü ile insan önce şahsiyetini oluşturur, daha sonra ise çevresini bilinçli bir şekilde anlamlandırır. Düşüncenin öldürülüşü, düşünce köleliği, aslında insanın öldürülüşüdür. Hatta toplumun yapıcılığını yitirişi, silik ve taklitçi bir konuma itilişi, sömürünün açık bir hale gelişi de yine düşüncenin öldürülüşü iledir.

Bir eğitim sisteminin dönüştürücü, kimlik kazandırıcı özelliği ile düşünce özgürlüğünü sisteminin ana mihverine yerleştirmesi arasında paralellik vardır. Jakoben, dayatmacı, fıtri olanı dışlayan bir eğitim sisteminden yaratıcı, üretken bireylerin çıkması mümkün değildir.

İbni Tufeyl’in günümüzün eğitim sistemleri ile kıyaslayabileceğimiz yaklaşımlarından biri de tefekküre biçtiği konumdur. O, tefekkürü, kişiyi zirvelere ulaştıran yol olarak görür. Tefekkür, kişinin doğruya ulaşmasında, kendini ve uygulamalarını gözden geçirmesinde önemli bir role sahiptir. Tefekkür,  fıtri bir yapılanmayı, o da şuurlu bir bilgilenmeyi doğurur. Bu aşamadan sonra uygulama başlar. Zekânın da bu yolla açıldığını söylemesi eğitim açısından sürecin önemini ortaya koymaktadır.

“ Zamanımızdan yaklaşık 9 asır önce gerçek yetiştirmenin, insanı bozmadan, onun içerisinde varolan güçleri uyandırma, onları hala başlangıçtan itibaren gelişmesine uygun bir şekilde insanın gerçek amacı doğrultusunda işleyip geliştirmekle yapabileceğine bağlayan İbni Tufeyl, akli, kalbi ve zühdi bir sistem kurarak bu açılardan hala günümüzün bunalımlı cemiyetine ve insanına ışık tutabilmektedir ”

Günümüzde doğrunun tek belirleyicisi olarak kabul edilen akla yaklaşımı İbni Tufeyl’i yakın zamanın bir çok bilgininin içine düştüğü çıkmaza düşmekten kurtarmıştır. Aydınlanmış akıl kavramı, gerek eğitim-öğretimde gerekse doğru bilgiye ulaşmada kullandığı önemli kavramlardan biridir. İbni Tufeyl’in eğitim anlayışını dikkate alarak aydınlanmış aklı, esasta nebevi geleneği yenileyen hareketle Allah’a ulaşmayı amaçlayan akıl olarak tanımlamak mümkündür. O’na göre, aydınlanmış akıl, insanın ahlaken gelişmesinde, doğruyu bulmasında, İslami teklife açık olmasında ve bunu yaşamasında kilit rol oynar.

            Aklın neleri ne kadar bilebileceği ile ilgili de bir kritik yapmaktan geri durmamış, aklın aciz kaldığı hususlara dikkat çekmiştir. Böylece İbni Tufeyl, Kant’tan (1724-1804) altı asır önce aklı bizatihi akılla eleştiren ilk düşünürlerdendir.

Günümüzün genel teamülüne göre eğitim önemli bir oranda çevre işidir. Yalnızlığı fikren olgunlaşmanın ve kalbin arınmasının merkezine koyan İbni Tufeyl’e göre “eşyanın eksiksiz bilgisine ulaştıran eğitime, bir insanın ustalığı ile ulaşılamaz”. Kişinin fikren, karakter olarak gelişmesinin merkezinde arınma, tefekkür, müşhadeye dalmayı görür.

Bu bir bütün olarak çevreyi dışlayan bir eğitim anlamına gelmez. Çevrenin yaratıcıya ulaştırma konusunda sahip olduğu aracılık vazifesinin yanında, zorunlu olarak bir çevrede yaşayan insanın çevreyle uyumlu bir ilişki geliştirmesi gerekliliğini ıskalamaz. Nitekim günümüz eğitim sistemleriyle ilgili yapılan eleştirilerden biri de çevreye uyum konusunda yeterli bir işleve sahip olmamasıdır.

Hayy İbn Yekzan adlı kitabında Hayy karakterinin tek başına düşünülmesi, toplumdan soyutlanmış bir karakter eğitimini merkeze aldığı izlenimini güçlendirse de, İslam’i özün zamanla gelenek ve adetlerle kaplanmış dış kabuğundan sıyrılması olarak okumak da mümkündür. Nitekim sapmaların, hurafelerin, özün ortaya çıkmasına engel geleneklerin, değerlerin anlaşılmasına engel teşkil ettiğini iyi bilen İbni Tufeyl önce inancı arı-duru bir şekle getirmenin, fıtri olanı ortaya çıkarmanın kaçınılmazlığını vurgular.

Katı bir sistem yerine her insan bir dünyadır düsturu ile hareket eden İbni Tufeyl, bütün insanların aynı düşünce, yetenek ve yaratılışta olmadıklarını, bu yüzden onlarla “akıllarına göre” konuşulması gerektiğini vurgular. İnsanların ilgi, merak ve düşünce dünyalarının dikkate alınmadan geliştirilemeyeceği mesajını verir. Yönlendirmede, yetiştirmede potansiyelin merkeze alınması, kendini gerçekleştirme iradesinin güçlü bir şekilde karşılık bulması anlamına gelmektedir.

Yüksek zekâların eğitiminin farklı olması gerektiğini savunur. Halkın eğitiminin inancın temellerini bilmesi, ilk sahabelerdeki gibi saf haline bağlı kalması ile sınırlandırır. Yüksek zekâların eğitimi ile normal zekâların aynı eğitime tabi tutulmasının sakıncalarına vurgu yapan İbni Tufeyl, bunun insan tabiatını bilmemek olduğunu ifade eder ve bunun kötü sonuçlar doğurabileceğinin altını çizer.

Alimlerin toplum için hayat kaynağı mesabesinde olduğunu ifade eden İbni Tufeyl, İslam toplumunda sürekli arayan ve düşünen bir grubun olması gerektiğine vurgu yapar. Ona göre âlimleri ölmüş bir topluluk gerçekte yaşıyor sayılmaz.

 Günümüz kapitalist anlayışının imkânları zorlayan tüketim anlayışını merkeze alan imrendirici propagandalarının, dar anlamda reklamların, kişiyi içine düşürdüğü sapmalar, bozucu etkiler hepimizin malumudur. İbni Tufeyl, dünyaya tamamen dalmanın, insanların manevi hayata karşı ilgisizliklerinin, kalp gözlerinin körelmesine neden olduğunu ifade eder ki işrakilik anlayışında vurguladığımız üzere bu durum kişinin doğru bilgiye ulaşmasının önündeki bir engeldir.

O’na göre insanların ezeli bir derdi olan dünyaperestlikten kurtulmaları, ancak İslami perspektifte üstün insan yetiştirmekle mümkündür. Batı tesirindeki ülkelerin geleneksel düzenlerini sağlam bir şekilde kurabilmeleri, geliştirebilmeleri için evvelen kendi değerlerini merkeze alan bir anlayışı, sistemi eğitim felsefelerinin merkezine yerleştirmeleri şarttır.

 Günümüzdeki eğitim anlayışları, genelde insanın tabii tüm yönlerini merkeze alan bir yaklaşımdan çok, belli bir yönünü (çoğu kez maddi bir yönünü) esas almış, bu yön üzerinden çeşitli sistemler geliştirmişlerdir.

 Batı kaynaklı bu yozlaşma, eğitimde fıtri olanın reddini yaygınlaştırmış, insanı bir karmaşanın, kaosun içine sürüklemiştir. İnsan tabiatının tüm yönlerini merkeze almayan bir sistemin kuşatıcı olması, bireysel ve toplumsal bir tatmin meydana getirmesi mümkün görünmemektedir. Nitekim bugünkü eğitim sistemlerinin en önemli zaafı insanın duygusal boyutunu ihmal etmeleri, eğitim tanımlamalarının tek ayak üzerinde kurulmasıdır.

Ülkeleri de toplumları da ihya eden ya da gerileten göstergelerden biri eğitimin toplumun dinamizmine ne kadar katkıda bulunduğu, yerel kültürel dinamiklerini ne kadar yansıtabildiğidir. İbni Tufeyl’in eserleri günümüzü tahlilde önemli veriler sağlamanın yanında, gelecekle ilgili bir perspektif oluşturmada katkıda bulunacak mahiyettedir.

 

 

*İbni Tufeyl’in Eğitim Felsefesi, Prof.Dr. Necmettin Tozlu, İnkılab Yayınları, 1993

 

Bu yazı toplam 2867 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.