İslami STK‘ların Değişimi: Riskler ve İmkânlar / Köşe Yazısı - Bilal AKGÜL

11.11.2018 19:56:30
Bilal AKGÜL

Bilal AKGÜL

  İslami STK‘ların Değişimi: Riskler ve İmkânlar

Toplumsal organizasyonlar-STK’lar, yüzyıllardır, kültür ve medeniyetin nesilden nesile aktarımını sağlayan, bireyciliğin önüne geçen, toplumsal birliğin güçlü bir şekilde devamını sağlayan önemli kurumlardır. Neslin istikamet üzere yol almasının en önemli faktörlerinden birisidir.

Her dönemde bu kurumları istismar eden, mensubu olduğu toplumun geleceğini riske edecek durumlara vasıta kılan istisnaların olması durumu değiştirmez. İyi olan bir şeyin istismarcı tarafından kötü bir şeye alet edilmesi iyi olanı değiştirmez. Basiretli davranmak mı diyorsunuz? Amenna…

Farklı zamanlarda,farklı ad ve kurumsallaşmalarla varlığını devam ettiren bu kurumların cumhuriyet dönemine kadar ağırlıklı olarak vakıf ve tekkeler aracılığıyla organize olduğunu görüyoruz. Sanattan ticarete, eğitimden kültüre kadar birçok alanda vakıfların etkin olduğunu görmekteyiz.

Eğitim müfredatının hazırlanmasından, pazardaki malların fiyatının belirlenmesine kadar hayatın hemen hemen her alanında aktör olan bu kurumlar daha çok toplumun desteğiyle faaliyetlerini devam ettirirken, devletin de bu kurumların faaliyet alanlarında etkinliğinin devamı için ön ayak olduğunu, ihtiyaç hâsıl olması halinde yardımda bulunmakta imtina etmediğini görmekteyiz.

Cumhuriyetle birlikte vakıfların ve tekkelerin toplum içindeki etkinlikleri tamamen yasaklanırken, siyasi iktidarın toplumla ünsiyet bağı kurabildiği durumlarda bu etkinliğin yeniden gün yüzüne çıktığını görmekteyiz. Özellikle Rahmetli Adnan Menderes dönemiyle birlikte uzun bir süre görünürlüğü çok zayıf olan toplumsal organizasyonların gün yüzüne çıktığını, yeniden yapılanmaya gittiklerini söyleyebiliriz.

Dönem dönem ülkenin siyasi istikrarına bağlı olarak gelgitlerin yaşandığı sivil toplum organizasyonları kulüp, kıraathane, dergi, gazete, öğrenci birlikleri, dernek, çay ocağı çatısı altında faaliyetlerini devam ettirmeye, varlıklarını koruma çabasında oldular.

1980’den sonra rahmetli Turgut Özal’ın başbakanlığı ile başlayan süreç, İslami çalışmaların yeni bir sürece, yükselme sürecine girdikleri bir döneme tekabül eder. Ekonomik kalkınma ile birlikte, İslami STK’lara baskının azaldığı bu dönemin ilk yıllarındaülkenin batı tarafında vakıf, doğu tarafındaise kitabevi, çay ocağı ağırlıklı gelişen organizasyonlar daha sonra çeşitlenerek ve etkinliklerini günden güne arttırarak önemli bir ivme kazandılar.

Bu dönemde yapılan çalışmaların motivasyonunda yapılan tercüme faaliyetlerinin önemli bir etkisinin olduğunu söyleyebiliriz. İslam dünyasının çeşitli ülkelerinden bilhassa Mısır, Pakistan ve İran kaynaklı tercümeler, bu organizasyonlara dinamizm sağlamasının yanında, organizasyonların fikri gelişimlerinde de önemli bir katkıda bulunduğu görülmektedir.

Tercümeler, fikri olarak dönemin gelişmelerinden, bilhassa İran’daki devrimden ciddi manada etkilenilmesine neden olurken, teşkilatlanmada da hem ciddi sorgulamaların yapılmasına, hem de geleneği yeniden ihya etmenin sancısını yaşadılar. Nitekim 1980’lerin sonuna kadar bu sorgulamalarda doğu ve güneydoğuda “devlet” e mesafeli yaklaşılması, legalleşmenin sorunlu olarak görülmesi düşüncesi ağırlık kazanmıştır. Tabi bu mesafeli yaklaşımda bölge ile merkez arasında yaşanan sorunların ve özellikle cumhuriyet elitlerinin bölgeyi potansiyel tehlike olarak görmesinin etkisi açıktır.

Legalleşme çalışmaları 90’lardan sonra hız kazanmıştır. Girilen yeni “yol” mekanizması oturmadan bu kez postmodern 28 Şubat darbesi olmuş, legal-illegal tüm İslami organizasyonlara savaş açılmış, bu niyetle kurulmuş olan kurumların önemli bir kısmı tasfiye edilmiş, kapatılmayan kurumlar ya envai çeşit baskıya maruz bırakılmış ya da faaliyetlerini önemli bir oranda askıya almak durumunda kalmıştır.

Nitekim illegal hiçbir eylemi olmayan, resmi herhangi bir eksikliği bulunmayan birçok vakfın kapısına kilit vurulurken gerekçe olarak “Merkez, vakfın kapatılmasını istiyor” şeklinde beyanlarda bulunulması dönemin yarattığı baskı ve zulmü anlamada önemli bir işaret taşıdır.

Şu anki iktidarla birlikte kapısına gayrı hukuki bir şekilde kilit vurulan kurumlara tekrar faaliyet gösterme izni verilmesi, on yıllardır baskı ve sindirme politikasının uygulandığı kurumların nefes almasına katkıda bulunmuş, yaralarının acısını hafifletmiştir.

Cumhuriyetin ilk dönemlerinden itibaren yaşanan bu süreçler İslami STK’ların çalışma mantığı, organizasyon, kurumsallaşma gibi konularda önemli oranda kafa karışıklığı yaşamalarına etkide bulunmuş, geçmişten gelen sorunların ve bilinçaltına yerleşen baskı dönemleri uygulamalarının, mevcut tablonun ortaya çıkmasında bariz bir etkisi olmuştur.

Bir ara parantez olarak 1950’lere kadar olan dönemle ilgili bir noktanın altını çizmeden geçmeyelim. Bu döneme kadar geçmişle, gelenekle, medeniyet birikimiyle toplum arasında kalın duvarlar örülmesi adına zamanın elitleri ellerinden geleni ardlarına koymamışlardır. Geçmişe dair her sembole karşı çıkılmış, merkezde “Batı” nın olduğu yeni bir toplumun inşası için geleneği toptan reddeden bir yaklaşım sergilemekten imtina edilmemiştir.

Bu tablo, köklerinden koparılma ile karşı karşıya kalan toplumun adeta bir travma yaşamasına neden olmuş, kurumları, dernekleri, vakıfları hatta camilerinin derdest edilmesi ile adeta nefessiz bırakılmıştır. 1950’lerden sonra içine girilen yeniden organize olma sürecini, köklerinde koparılmaya çalışılan ağacın yeniden filiz verme çabası olarak görmek gerektiği kanaatindeyim. Bu dönemlere tekabül eden Bediüzzaman’ın hareketini değerlendirirken tüm bunları dikkate almanın O’nun yeni hareket metodunu anlamada elzem olduğu kanaatindeyim.

Özal’ın Cumhurbaşkanı iken vefatı, ülkede birçok alanda olduğu İslami STK’ların çalışmalarını da sekteye uğratmış, bu ara dönemde özellikle Doğu ve Güneydoğuda faili meçhuller tavan yapmıştır. İslami organizasyonların biribirleri ile çatıştırılmasıyeni yeni filizlenmeye başlayan çalışmaların sekteye uğramasına neden olmuş, bölge adeta altın tepsi içinde bölgenin dinamikleriyle savaşan, Batı’nın içimizdeki piyonlarına peşkeş çekilmiştir…

Bundan dolayı yakın zamana kadar bölgede İslam’i organizasyonlara halk mesafeli davranmış,  bu organizasyonlara karşı halkın güven problemi önemli bir oranda devam etmektedir.Mevcut güven sorunu önemli oranda devam ederken 15 Temmuz ihanet girişimi ile birlikte özellikle bölgemizde varolan güven problemi katlanmış, derin kırılmalara, onarılması hayli zor yaralara neden olmuştur.

Geçtiğimiz günlerde İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim üyesi Doç. Dr. Lütfi Sunar’ın, İLKE İlim Kültür Eğitim Derneği ve Kurumsal Yönetim Akademisi (KYA) için hazırladığı “Türkiye’de İslami STK’ların Kurumsal Yapı ve Faaliyetlerinin Değişimi” başlıklı bir rapor yayımlandı.Rapor son yirmi yılda İslami STK ların dönüşümünü ele alıyor.

Raporu değerli kılan hususlardan biri, bizzat saha çalışması yapan STK ların müntesiplerinin, aktörlerinin konu ile ilgili görüşlerinin, tecrübelerinin dikkate alınarak hazırlanmasıdır. Şüphesiz bu tecrübelerin merkeze alınması yapılan çalışmanın ortaya koyduğu verilerin ciddiyeti açısından önemlidir.

Rapor, son yirmi yıllık “büyüme ve değişimi yönetme” boyutunun STK’ların önlerindeki en önemli yönetim meselelerinden biri olmasından hareketlekonuyu detaylı bir şekilde mercek altına alıyor. Ülkenin ekonomik ve toplumsal değişimini merkeze alarak meydana gelen dönüşümü analiz ediyor.

Rapor, 2002’den sonra iktidarın değişimiyle birlikte İslami STK’ların yeniden ivme kazanması, ekonomik olarak güçlenmesi ve yapılan yasal değişikliklerle birlikte çalışma alanlarının genişlemesini ortaya çıkan tablonun temel faktörü olarak göstermektedir.

Geçmişten günümüze yaşanan tarihsel sürecin, bu sürecin organizasyon ve kurumsallaşma üzerindeki etkisinin dikkate alınarak ele alınması şüphesiz çalışmanın önemini bir kat daha arttırmaktadır. Ortaya çıkan sonuçları besleyen tarihsel, zihinsel süreçlerin detaylı olarak ele alınması daha sağlıklı analizlerin ortaya çıkmasına vesile olacaktır.

Özellikle medeniyet tarihinden koparılmış olmanın yeniden organize olmada yaratacağı sıkıntıları ciddi manada ele almadan, bir neslin bile birden fazla karşılaştığı darbe, baskı, özüne yabancılaştırma politikalarını dikkate almadan yapılacak analizlerin nakıs kalacağı açıktır. STK lar için ciddi bir özeleştiri malzemesi bulunan bir rapor olduğunu belirtmek isterim.

Bunun yanında raporun öneriler ve öngörüler kısmından bu kulvarda gayret eden herkesin çıkaracağı önemli dersler olduğuna inanarak raporun bu kısmını özetleyerek paylaşmak istiyorum.

1-Son yıllarda kurumsal formelleşmeyle kurumsal yapı ile kurumsal aidiyet arasında bir açık oluşmuş. Bu açığın gelecekte daha da artacağı öngörülmektedir. Bu aynı zamanda İslami STK’lar için bir kimlik ve tarz değişimi anlamına da gelmektedir. Oluşturulacak kimlik ve aidiyet sorunlarını aşmak üzere İslami STK’ların varoluş gayelerini tüm kurumsal süreçlere aktarmak üzere bilinçli bir şekilde kurumsal yapılanmalarını ve faaliyetlerini gözden geçirmeleri gerekmektedir.

2-Önümüzdeki on yılda İslami STK’ların mali kaynaklarındaki mevcut değişim eğiliminin devam etmesi öngörülmektedir. Bu çerçevede kurum dışı fon ve kaynak kullanımının artması beklenmektedir. Ancak kaynaklardaki bu değişim aynı zamanda politik ve ekonomik şartlardaki değişimlere duyarlı bir dışa bağımlılık da oluşturmaktadır. Bu dışa bağımlılığın bu kurumların, kuruluş gayelerine uygun bir biçimde varlıklarını sürdürmesi açısından bir tehdit oluşturmaması için geleneksel kaynakların faaliyetlere nispetle uygun bir biçimde genişletilmesi gerekmektedir.Bu anlamda sabit faaliyetler ile sabit kaynaklar arasındaki orantının korunması önerilmektedir.

3-İslami STK’ların kaynak bağımlılığına bağlı olarak (çevre koşullarının değişimine uyum sağlayarak) yaşadıkları örgütsel değişimler devam edecektir. Bu bağlamda kurum çıktılarını kamuoyuna daha açık ve kolay bir biçimde göstermenin ve kaynak bulmada avantajlı olduğu için proje eksenli çalışmaların sayı ve ağırlığının da gittikçe artması beklenmektedir. Ancak faaliyetlerdeki bu değişim aynı zamanda bu kurumların kimliklerini kazanmalarına zemin hazırlayan geleneksel faaliyetlerin geri planda kalmasına yol açabilir. Belirli bir periyodu kapsayan projelerin kurumsal sürekliliği yansıtmada çeşitli sorunlar meydana getirmesi söz konusudur. Bu sebeple geleneksel faaliyetlerin güncellenerek, geliştirilerek ve çeşitlendirilerek sürdürülmesi bu riski minimize edecektir.

4-Cemaatsel ilişkilerden gelen gönüllüden ziyade kuruluşun çalışma alanı üzerinden ve halkla ilişkiler faaliyetlerinden gelen gönüllülerin sayısında artış olacağı öngörülmektedir. İnsan kaynaklarında yaşanan bu değişimi çerçevelemek üzere profesyonel çalışanlar ve gönüllüler için eğitim ve kapasite geliştirme faaliyetlerine katılımı da kapsayacak şekilde insan kaynakları politikaları hazırlanmalıdır. Kurumlardaki gönüllü katılımını geliştirmek üzere gönüllülük politikaları geliştirilmelidir.

5-Girilen ilişkiler ve ilgi duyulan alanlar göz önüne alındığında STK’lardaki uluslararasılaşmanın artarak devam edeceği öngörülmektedir. İslami STK’ların uluslararası ilişkiler birimlerini kurmaları veya güçlendirmeleri önerilmektedir.

6-Son yıllarda yaşanan toplumsal ve siyasi çalkantıların da etkisiyle İslami STK’ların üzerinde yer aldıkları cemaatsel zeminlerdeki değişimlerin hızlanarak devam edeceği öngörülmektedir. Kurumsal dinamizmi sürdürme açısından İslami STK’ların yönetişim ilkelerini belirlemeleri ve katılımcılık sorunlarını aşmaları gerekmektedir.

İslami STK’ların birbirleriyle ilişki ve iletişimini güçlendirecek, ortak sorunlara ortak çözümler üretebilecekleri mevcut platformların etkinliği artırılmalı ve yenileri oluşturulmalıdır.

7-Son zamanlarda sıkça konuşulduğu üzere İslami STK’ların gençlere erişimindeki sorunların artarak devam edeceği öngörülmektedir.Özellikle kullanılan muhafazakâr dilin ve yeni kuşağın sorunlarını kavrayamayan bakışın bunda rolü büyük gözükmektedir. Gençliğe erişim ve gençliğin katılımı konusunda yeni çalışma stratejilerinin geliştirilmesi gerekmektedir.

8-İslami STK’ların birbiri ile ilişki ve iletişimini güçlendirecek, ortak sorunlara ortak çözümler üretebilecekleri mevcut platformların etkinliği artırılmalı ve yenileri oluşturulmalıdır. Bu anlamda son zamanlarda daha çok siyasi saiklerle çeşitli platformlarda bir araya gelen İslami STK’ların aynı zamanda bu iletişimi, kendi faaliyetlerine dair etkileşim ve birbirini desteklemek üzere de geliştirmeleri gerekmektedir.

9-Son yıllarda siyasal alanda yaşanan kutuplaşmanın İslami STK’ların söylem ve faaliyetlerine de yansıdığı görülmektedir.

Bu kutuplaşma bir açıdan kontrolsüz bir siyasallaşmayı da beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla bu eğilim devam ettikçe İslami STK’ların müntesipleri üzerindeki yönlendirici etkilerinin zayıflaması söz konusudur. Nitekim bu minval üzere endişeler yaygındır. Aynı zamanda sözkonusu cepheleşme hâli, bu kuruluşların toplumun geniş kesimlerine erişimine dair de kısıtlayıcı bir etken oluşturmaktadır. Dolayısıyla İslami STK’ların hızlı bir biçimde kutuplaşma siyasetinin ötesine geçmeleri ve toplumun genelini kucaklayıcı bir söylem ve faaliyet çerçevesi kurmaları gerekmektedir.

10- 15 Temmuz sonrasında ortaya çıkan yeni koşullar İslami STK’ların toplumdaki algısını olumsuz etkilemektedir. Bu yaygın sorunu aşmak üzere, İslami STK’ların oluşturacakları platformlar dâhilinde ve ayrı ayrı olarak bu yeni durumla başa çıkmak üzere şeffaflığa dayalı geniş çaplı bir iletişim stratejisi oluşturmaları gerekmektedir.

11-İslami STK’ların son on yılda devam eden devletle yakınlaşma süreci gittikçe bir bütünleşmeye dönüşmektedir. Bu yakınlaşma bir taraftan çalışma alanını ve kaynakları genişletmesi ve meşruiyet problemini gidermesi sebebiyle olumlu bir etki oluştururken diğer taraftan da İslami STK’ların sosyal dinamizmini olumsuz etkilemektedir. Zira bu kuruluşlar artık geliştirecekleri politikalarda ve yapacakları faaliyetlerde eskisi kadar rahat ve bağımsız hareket edememektedirler. Eğer İslami STK’lar devlet ile girdikleri ilişkiyi kontrollü bir mesafeye çekmezlerse daha önce Kemalist STK’ların başına gelen, toplumdan kopma riski ile karşı karşıya kalabilirler. Dolayısıyla bu kuruluşların toplum ve problem temelli olma vasıflarını korumaları gerekmektedir. Bunun için İslami STK’ların toplumsal ağlarını ve ilişkilerini canlı tutmaları gerekmektedir.

Sonuç olarak İslami STK’ların girmiş oldukları formelleşme, odaklaşma, uzmanlaşma ve profesyonelleşme eğiliminin devam edeceği öngörülmektedir.*

İslami STK’ların değişimin önünü kesmeden, içe kapanmadan varlıklarını devam ettirmeleri, zamanı iyi okumaları ve istikameti öncelemeleriyle yakından ilgilidir. Değişim, ancak istikamet ekseninde olduğu, dava bilincini merkeze koyan bir anlayışla olduğu oranda olumlu bir katkı sağlar.

Her değişim sürecinin organizasyonu etkisi altına alan bir çekiciliği olacaktır şüphesiz. Bu çekiciliğin her daim ana hedeften saptırma riski vardır. Özellikle büyüme, daha geniş kitlelere hitap etme düşüncesi liyakat sahibi, dava endişesini merkeze koyabilen kadroların olmadığı kurumlarda istikamet kaymalarına neden olacaktır. Selam ve dua ile.

* SUNAR, Lütfi; Türkiye’de İslami STK’ların Kurumsal Yapı ve Faaliyetlerinin Değişimi. Kurumsal Yönetim Akademisi Araştırma Raporları-1, KYA yayını, İstanbul 2018, 90 s., http://www.kurumsalyonetim.org/tr/yayinlar/turkiyede-islami-stklarin-kurumsal-yapi-faaliyetlerinin-degisimi, 10.02.2018.

Bu yazı toplam 7133 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.