Vahdet Bilinci ya da Ümmet Olmak / Köşe Yazısı - Hadi HAN

3.06.2019 02:40:05
Hadi HAN

Hadi HAN

 Vahdet Bilinci ya da Ümmet Olmak

Bir hareketi İslami kılan, İslami Hareket kılan temel vasıflardan biri ümmet bilincini ihya eden, uygulamalarının merkezine koyan bir özellik ihtiva etmesidir. Şöyle de söylemek mümkündür; ümmet bilinci, bir hareketi beşeri-seküler yapılardan ayıran belirleyici vasıflardan biridir. 

Ümmet olmak, yerel-bölgesel fıtri değerleri görmemezlikten gelme, bu değerleri yaşatma konusunda rehavet anlamına gelmez. Yâda bu konudaki vurgu ümmet anlayışına ters değildir. Dediğimiz gibi bu haklar fıtridir. Öyle ki İslami bir hareketin temel sorumluluklarından biri gerek bireysel gerekse toplumsal fıtri özelliklerin ortaya çıkmasının önündeki engellerin ortadan kaldırılmasıdır. Bunların yanında fıtri hakları savunayım derken ümmetin birliğine, ümmet olmaya yönelik her olumsuz girişimin vebal doğuracağını da eklemek gerek.

Bilge Kralımız Aliya İzzetbegoviç’in konuyla ilgili ifadeleri çarpıcıdır. Ona göre: “Her hangi bir sebep veya dürtüden dolayı şimdiki parçalanmışlığı savunan kimseler pratikte düşman tarafındadırlar.“ Bilge Kral’ın ifadelerini mevcut ümmet coğrafyasının sahip olduğu durumu göz önünde bulundurduğumuzda durumun vahameti daha da belirginleşiyor. Niyet ne olursa olsun.

Ümmet olmak, İslam coğrafyasının herhangi bir yerinde bir zulüm, bir haksızlık gördüğümüzde ona elimizle, değilse dilimizle müdahale etmemizi gerektirir. Haksızlık ve yolsuzluğa karşı çıkma adına, amacı ne olursa olsun, düşmanın mevzisini güçlendirecek her hareket her söylem ciddi bir vebaldir. Ümmetin varlığına kibrit suyu dökmektir.

Filistin’de üzerine bomba yağan çocukları görmezden gelip, Suriye’de varil bombaları ile paramparça edilen çocuklara ses çıkarmayıp, İsrail’de ağlayan çocuk için gözyaşı dökmek, düşman mevzisinde savaşırken ölenlere duada, taziyede bulunmak tam da buna tekabül ediyor: Düşman tarafında bulunmak.

Cemaatsel menfaatleri uğruna ülkeyi kaosa sürüklemekten çekinmeyenlerin, toplum üzerinde yüzyıllardır yozlaştırma hesapları yapanların ekmeğine yağ sürenlerin, niyetleri ne olursa olsun, düşman saflarında olduğunu, düşmanın mevzilerinde ümmete karşı savaştığını belirtmek gerekir.

Vak’a anlatıldığında kimi meseleyi grup psikolojisi ile anlama, açıklama gayretine girmektedir ki bu tür yorumları, içinde bulunulan yenilgi psikoloji ile açıklamak mümkündür. Sezai Karakoç’un da vurguladığı üzere bireysel kibrin kaynağı yaşanan aşağılık psikolojisidir. Benzer yaklaşımı cemaat kibri veya düşünsel kibir için de değerlendirmek mümkündür. 

Ümmet olmak, içimizdeki yabancıların cilalı, nefse hitap eden, seküler söylemlerini elinin tersi ile itip birliğimizi güçlendiren, fıtri olanı güçlendirme derdinde olanları destekleyip katkıda bulunmaktır. Bir bilginimizin tabiri ile seküler-beşeri çizgileri desteklemek, bu tür anlayışların (direk veya dolaylı) yayılmasını sağlamak o topluma atom bombası atmakla eşdeğerdir. 

Ümmet olmak, akla karayı karıştırıp, toplumsal yozlaşmada motor görevi görenleri toplum nezdinde haklı pozisyonda gösterecek bir söylemden, bir anlayıştan uzak durmayı gerektirir. Hele hele milliyetçi bir anlayışın güçlenmesini sağlayabilecek bir üsluptan uzak durabilmektir.

Ümmet olmak, Batının, dün lime lime ettiği İslam coğrafyasını, cetvelle çizdiği sınırlar ve oluşturduğu yapay sorunlarla yüzyıllardır birbirine düşman yapmaya, aralarına nifak sokmaya çalıştığının bilinci ile hareket edebilmektir. Ahmet Özcan’ının vurgusu ile Batının haçlı ruhu ile saldırmaya devam ettiğini ve Müslüman dünyanın safdil ümitlerle onların ‘iyi yanlarına’ yalvararak oyalanmasının yarattığı tehlikenin farkında olmaktır. 

Mezhepsel takıntı ve aşırılıklar ümmet olmanın önündeki bir diğer engel olarak gösterilebilir. Tek doğru (mezhep veya cemaat) benim anlayışının egemen olduğu bir durumda karşı tarafın dışlanması, tekfir edilmesi sonucu ümmet saflarında parçalanmalara neden olmaktadır ki bu, düşmanın en çok istifade ettiği, gücümüzü zayıflattığı noktalardan biridir.

Düşünsel zenginliğimizin bir sonucu, ihtilafımızın rahmeti olarak dikkate almamız gereken farklılıklarımızın, en uç, en aykırı yönlerinin gündemleştirilmesi, haklılığını ispatı etmek için olmadık ayak oyunlarına, hilelere başvurulması unutulmamalıdır ki sadece düşmanın ekmeğine yağ sürmektedir.

Yine Kur’an ve sünnet yerine rüyayı, ilhamı, mucizeyi, lideri tek doğru haber kaynağı olarak gören, akli muhakemeyi devre dışı bırakan, şahısları kutsallaştıran anlayışın bırakın ümmet olmaya katkı sunması, ümmet olmanın önünde bir engel olduğu söylenebilir. 

Ümmetin veya toplumun çıkarlarının mevzu bahis olduğu bir durumda cemaatsel çıkarlarını ön planda tutan, toplumun geleceği yerine cemaatsel geleceğini merkeze alan bir hareket veya yapı, adına ne derseniz deyin, ümmeti parçalayan, geleceğine zarar veren bir duruş sergilemektedir. Fertler için de aynı durum söz konusudur. 

Her Müslüman’ın temel vazifelerinden birisi ümmeti güçlendirecek, dinamizm katacak bir çaba içinde olmaktır. Yine ümmetin içindeki nifak tohumlarının, suni gündemlerin, birliğimize halel getirmesine karşı cihad ruhuyla mücadele etmektir.

Şehid Seyyid Kutub’la bitirelim:

'İza künte billahi müstağsima

Femaze yediru ke keydül abid'

Sen Allah'a sıkıca bağlanırsan

Sana kölelerin tuzağı ne zarar verebilir)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 1608 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.