“BİR BİLİM ADAMININ ROMANI" KİTABI ÜZERİNE / Köşe Yazısı - Haldun ÖRNEK

15.09.2020 23:31:02
Haldun ÖRNEK

Haldun ÖRNEK

 

 

 

“BİR BİLİM ADAMININ ROMANI / MUSTAFA İNAN” KİTABI ÜZERİNE

“Docudrama”yı bilir misiniz?

Ülkemizde son zamanlarda tanınmaya başlayan bu film türü, adından da anlaşılacağı üzere iki türün birleştirilmesiyle oluşturulur: Documentary(belgesel) ve drama(gerçekçi olayların geçtiği film). Docudrama(Yarı belgesel film) türünün özelliği şudur: Bir olay vardır (Örneğin Medine’ye hicret). Bu film türünde bir yandan konunun uzmanlarının (İslam tarihçileri) değerlendirilmelerine yer verilirken diğer taraftan olay(Hicret) sinema oyuncuları tarafından canlandırılır.

Bu mevzuya burada bir virgül koyup yazının kaleme alınmasına asıl sebep olan kitabı paylaşmak isterim izninizle.

İletişim Yayınları tarafından basılan kitabımızın tam adı “Bir Bilim Adamının Romanı Mustafa İnan”, yazarı ise gençlerin son derece yakından tanıdığı Oğuz Atay’dır. “Albüm” bölümü hariç 272 sayfadan tamam olan eser, 1911-1967 yılları arasında yaşamış “Meşhur Mukavemetçi” Prof. Dr. Mustafa İnan’ın hayat hikayesini konu edinmiştir.

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından öğretmenlerin okuması tavsiye edilen kitaplar listesinde birkaç yıl önce adını gördüğüm bu eserden kitaplığıma bir tane edinmiştim geçen yıl. Birkaç gün evvel, asıl okumayı planladığım kitapların elime geçmesini beklerken vakti değerlendirmek adına birşeyler okuma niyetindey

dim. Ne okuyacağımı bilmeden raflara bakarken “Bir Bilim Adamının Romanı” gözüme ilişti. Malumunuz, bu aralar biyografi okumaya takmış durumda olunca ve eser, bir zamanlar MEB’in listesine de girmiş olduğu için okuyayım dedim. “Peki nasıldı?” derseniz…

Efendim, bilirsiniz; okuduğum kitaplarda genelde eleştirecek pek bir şey bulamam. Cehaletimin sağladığı bir avantaj olsa gerek okuduğum kitaplardan neredeyse tamamına yakınını çok beğenirim, müthiş zevk alırım. Her kitabı bitirdiğimde sevinmek ne demek, bir dosttan ayrılırcasına üzülür(d)üm.

Bu kitapta işin rengi değişti biraz. Kabul! Kitabın ilk 70 sayfası akıcı ve doyurucuydu. Son 50 sayfasından da zevk almadım desem hakka girmiş olurum. Fakat orta kısımlar…

Konuyu sistematik olarak ele almak adına en başa dönüyorum. Hadsizliğimi maruz görmenizi rica ederek kitabın başlığının hatalı olduğunu savunuyorum. Efendim kitabın başlığı “Bir Bilim Adamı…” olarak atılmış; fakat eser, Mustafa İnan’ın öğretmenliğinden bahsediyor. Hem de öyle bahsediyor ki, yazarın da eserde birkaç defa bahsettiği üzere M. İnan öğretmenlik yapma aşkıyla birkaç taneden hariç makale bile yazamıyor. Kitap yazma işine vakit ayıramıyor. Deney vesaire yapıp sonuç-çıkarım kaydetmek yerine öğrenci yetiştiriyor. Kitabın çizdiği tabloya bakarak M. İnan’ın araştırma yapmadığını, (haşa) bilim adamı olmadığını falan asla iddia etmiyorum. Ne hadddime! Fakat kitap, M.İnan’ın bilim adamlığına değil, çok ustaca yaptığı öğretmenliğine dikkat çekiyor ve ışık tutuyor. Dolayısıyla kitabın adı “Bir Üniversite Hocasının Romanı” şeklinde olabilirdi.

İkinci husus; kitabın ortalarında yazar, M.İnan’ın uzmanlık alanını bir iki bölümde ele alıyor. Zannetmeyin ki Hoca’nın uzmanlık alanı tarih, sinema, mutfak sanatları vs. gibi herkesin kulak dolgunluğu olduğu bir alandır. M. İnan’ın uzmanlık alanı inşaat mühendisliğidir. Bahsettiğim bölümleri okurken sanki Fransızca bir metin okuyor gibi hissettim desem… Evet; “Abartıyorum, çünkü anlaşılmak istiyorum.”

Biraz tuhafıma giden bir kesitten de bahsetmek istiyorum. Öğrencilik yıllarının anlatıldığı bir kısımda yazar ballandıra ballandıra Mustafa İnan’ın kopya çeken arkadaşlarına nasıl yardım ettiğinden bahsediyor. Ders hocasının arkasına kopya kağıdı iliştirmeye kadar varan işler… Başka bir yerde, öğrenci Mustafa İnan’ın sınav sorularını nasıl değiştirdiği anlatılıyor. Böyle hatalar yapılmış olabilir, mümkündür; fakat yazarın bu tarz anıları detaylandırarak anlatması biraz garip geldi. Ne yapmalıydı; “O hiç kopya çekmezdi.” diyerek yalan mı yazmalıydı? Hayır! Bu konudan hiç bahsedilmeyebilir yahut bu yapılanın yanlış olduğu ifade edilebilirdi, bence. Bilemiyorum. Kitaba fazla mı yükleniyorum; haksızlık mı ediyorum sizce?

Gelelim “docudrama”ya…

Yazar’ın önüne “koliler dolusu” belge veriliyor; fakat ortaya biyografi yerine docudrama bir roman çıkıyor. Ne “Romandır. Dolayısıyla yazılanlar kurmacadır.” diyebiliyorsunuz; ne de “Biyografidir. Verdiği bilgiler referans niteliğindedir.” diyebiliyorsunuz. Tam bir yazılı docudrama işte. Kitabın çoğu belgelere dayanıyor; fakat kimi yerde yazar, romancı yetkisine dayanarak kurgusal cümleleri araya sıkıştırıyor. Baş kahramanın ruhi halini tasvir ettiği bazı yerlerde kahramanın kendisini konuşturuyor. Peki M. İnan bu cümlelerden hangilerini kurmuş? Orası muamma…

Okuyucu umduğunu değil bulduğunu okur, eyvallah. Fakat usta edebiyatçı Oğuz Atay, tüm belgeleri okuyup tüm araştırmaları yaptıktan sonra, işin documentary(BELGEsel) kısmına girmeden –yani hiçbir belge, kişi veya referans zikretmeden- edebi bir roman yazsaydı fena mı olurdu?

Peki “fena” mı olmuş? Yani kitap bu haliyle…

Asla!

Kitabı okumaya değer kılan –hatta önemli kılan- bölümler de az değil. Örneğin yazarın topluma yönelttiği bazı eleştiriler hala güncelliğini korumaktadır. Bilim adamının “efsaneleştirilmesi” hususunda yaptığı eleştiri, sosyal psikoloji açısından değerlendirilmesi gereken bir probleme işaret etmektedir, mesela.

Mustafa İnan’ın öğretmeye olan aşkının anlatıldığı bölümler ise her öğretmenin okuması gereken satırlardı. Bir insan düşünün; sanki öğretmen olmak için yaratılmış. Daha öğrencilik yıllarında öğretmeye başlayan Mustafa, üniversite hocası olana kadar öyle bir tecrübe biriktirmiş ki; öğretmek diyince akla gelen ilk isim hep oymuş.

“İthal bilim”den hiç hazzetmezmiş. Bilimi ithal etmek yerine memlekette bilim yapmayı savunmuş hep. Bu sebeple olsa gerek; üniversitede ilk doktora yaptıran hoca da Mustafa İnan’mış yine. Yabancı ülkelerde çalışmak şöyle dursun, tahsil için giden öğrencilere de geri dönmeleri konusunda telkinde bulunurmuş.

Demek istediğim kitap fena değil. İçinde fayda sağlayacak bir sürü bölüm mevcut iken bazı yerler de eleştiriyi hak ediyor diye düşünüyorum.

Başkasının ipiyle kuyuya inilmeyeceğine göre, aldırmayın siz benim hadsiz eleştirilerime ve de övgülerime! Okuyun ve kararı öyle verin.

 

Bu yazı toplam 1691 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.