ENDÜLÜS MODELİ YA DA NEREDE DOĞRU YAPTIK ÜZERİNE BİR DENEME / Köşe Yazısı - Bilal AKGÜL

25.07.2020 00:08:57
Bilal AKGÜL

Bilal AKGÜL

 

ENDÜLÜS MODELİ YA DA NEREDE DOĞRU YAPTIK ÜZERİNE BİR DENEME

 

“ Her hareket mutlaka sonsuzlukla bir bağlantı kurmalıdır, aksi halde hiçbir anlamı ve değeri olamaz “  (Nurettin Topçu) 

Şüphesiz son yüzyıldır en çok sorulan sorulardan biri, nerede yanlış yaptık ya da neden geri kaldık sorusudur. Bu soruların sorulması ve konu ile ilgili araştırmaların yapılması bundan sonrası için önemli bir değer taşımaktadır; çünkü dinamizmini kaybetmiş bir medeniyet; ancak köklü eleştirilerle diriliğini, sağlamlığını yeniden ortaya çıkarabilir.

Bu yazımızda, Endülüs bağlamında, İslam medeniyetinin çağının en ileri medeniyetini nasıl meydana getirdiğini; bilimde, sanatta, kültürde diğer milletleri geride bıraktığı ile ilgili düşüncelerimizi paylaşacağız.

Kendisine ait bir ruh oluşturan ve bu ruhu kökleştiren her medeniyet, oluşum ve var olma sürecinden sonra zamanının ileri medeniyetlerinden beslenmiş, taklit etmiş ve çoğu kez kendi yerel/mahalli dinamikleri ile bir süre sonra özgünlüğünü yakalamıştır.(1) Şurasını vurgulayalım ki bir medeniyet ancak kendine özgü yapısıyla ruh oluşturabilir; hiçbir medeniyet başka bir medeniyeti taklitle ruh oluşturamaz. Bu amaçla yapılan her girişim kopyalamayı aşamayacaktır.

Ara sonuç niyetiyle: Medeniyetlerin ruhu ancak her toplumun kendi inanç ve kültür birikimlerinden teşekkül eder. Taklit dediğimiz ancak, oluşum sürecini tamamlamış (ruhunu oluşturmuş) toplumlar için bir sıçrama yapma potansiyeline sahiptir.

Endülüs de, başta Doğu İslam Medeniyeti’nden önemli oranda beslenmiş, nerede ise Doğu’nun Batı’daki bir örneği olmuştur.

Benzer açılımla ilgili birçok örnek verilebilir. İslam Medeniyeti’nin dünya görüşünü oluşturduktan sonra atak yapmasında, Yunan’dan tercüme edilen eserlerin önemli bir rolü olmuştur. Yine Yunan Medeniyeti sıçrama öncesi Hint Medeniyeti’nden önemli oranda istifade etmiş, tercümeler gerçekleştirmiştir.

Yine malumdur ki; Batı’da Rönesans’ın, Reform’un, Coğrafi Keşiflerin tetikleyici gücü ve moral kaynağı Endülüs başta olmak üzere İslam medeniyeti olmuştur. Günümüz eğitim kurumlarının yapılandırılmasına bakıldığında, sistemin nerede ise İslam medeniyetinin bir kopyası olduğu görülecektir. Sorbonne Üniversitesi’nin kurumsallaşma sistematiği bu anlamda araştırılmaya değerdir.

Endülüs, aynı medeniyet köklerinden beslenmesine rağmen ilk dönemlerden sonra, bulunduğu yerel şartları da harmanlayarak, bir fikir ve bilim üretim merkezi haline gelmiştir. Komplekse kapılmadan içine girdikleri arayış, başlangıçta taklidi doğursa da, arayışları üzerine azimli ve sebatkâr olmaları, değerlerinden neş’et eden bir dünya görüşüne sahip olmaları, kendi özgünlüklerini, orijinalliklerini kısa sürede yakalamalarına vesile olmuştur.

Arayış dediğimiz bu olgu, özgünlüğünü yakaladıktan sonra kesintiye uğrayan bir arayış değildir. Öyle ki Endülüs; siyasi ve coğrafi egemenliğinin son demlerine kadar kesintisiz devam eden bu arayışın bir sonucu olsa gerektir ki; son toprak parçası kaybedilene kadar dinamizmini kaybetmeyen, üreten, imar eden bir medeniyet olmuştur.

Bahsettiğimiz sürekli araştırma ve öğrenme ruhu, sadece toplumun belli bir kesiminde değil, başta devlet yöneticileri olmak üzere toplumun önemli bir kesimi nezdinde hüsnü kabul görmüş; hatta öyle ki, kitaplığının zenginliği “elit“ kabul edilmenin nişanesi olarak görülmüştür. Şahsi kütüphanelerdeki kitap sayısının 400 binlerle ifade edilmesi, nerede ise her mahallede zengin kütüphanelerin oluşturulması bu araştırma ve öğrenme ruhu dışında neyle ifade edilebilir ki?

Fetih öncesi İspanya’nın içinde olduğu bölünmüşlük, toplum üzerinde hâkim olan baskıcı yönetimler, toplumun farklı kesimlerini ayrıştırıcı ve dışlayıcı uygulamalar ülkenin fethedilmesinde önemli rol oynamıştır. Yahudileri ve Yahudiliği ülkede yaşanmaz kılacak bazı kanunların uygulanması adeta Müslümanların İspanya’yı fethi konusunda davetiye özelliği göstermiş, toplumun her kesiminin Müslümanları çok sıcak karşılamasına neden olmuştur.

Müslümanların İspanya’daki egemenliklerinin, siyasi yönden uzun süre zayıf olmasına rağmen devam etmesinde, toplumun tüm kesimlerinin memnuniyetinin etkili olduğunu söyleyebiliriz. Ancak; bulunduğu toprakları imar eden, halkı kaynaştıran, özgünlüğüne ve düşüncelerine saygı duyan bir medeniyet, varlığını medeniyet ruhunu koruyarak devam ettirir.

Reconquista, yani Müslümanları İspanya’dan atma harekâtı, başladığı zaman en çok kullanılan yöntem işgal edilmek istenen bölgede asabiyenin, hem toplum açısından, hem de yönetsel açıdan güçlendirildiğini, toplumsal çatışmanın alevlendirildiğini, küçük emirliklerin oluşturulmasına özen gösterildiğini görüyoruz. Arap-Berberi savaşları, Kayslı –Yemenli savaşları, Beledli-Suriyeli savaşları bunların en bilinenleri ve en çok tahrip yapanlarıdır.

Asabiye, öyle bir hal alır ki, Endülüs Müslümanları bu savaşların yaptığı tahribatlardan dolayı bazı Müslüman devletlerden müdahale talebinde bulunmuşlar ve bir süre de bu devletlerin egemenliği altında yaşamışlardır.(Bugün bölgesel özgürlüklerini kazanmak adına Batılı ülkelerde kuyruğa girenlerin kulakları çınlasın)

Son Beni Ahmer Devleti yıkılma sürecine girdiğinde bile benzer taktiği uyguladıkları görülmüş, ülkeyi yöneten zümre arasında çok ciddi ayrılıkların baş gösterdiği görülmüştür.(2) Asabiye, tarihin her safhasında dağılmanın, yıkılmanın, birliğin zayıflamasının temel gerekçeleri arasında gösterilmektedir.

Öyle ki Endülüs’ü düşürmek için, Batı’nın uzun bir süre fitne tohumlarını (asabiye tohumlarını mı deseydik) toplumun içine ekip, gayret etmesi gerekecekti. Avrupa kıtası Endülüs’ü düşürmek için uzun zaman ittifak etmesine rağmen, Endülüs’ün düşmemesinde, oluşan medeniyet ruhunun önemli bir etkisi olduğu kanaatindeyim.

Yine eğer Endülüs’ü düşüren ana faktörler sayılacak olsa, bunların başında asabiye hastalığının olduğunu söyleyebiliriz.

Günümüz bölünmüşlüğümüze ve geri kalmışlığımıza nazire yaparcasına bize acı bir tebessümde bulunan Endülüs Müslümanlarının tarihi, yaptığımız doğruları ve yanlışları bünyesinde bulunduran önemli bir kesittir. Öyle ki cetvelle çizilen sınırlara rağmen Müslümanlarda asabiye dürtüsünün güçlü olması, tekrar eden tarihin işaret taşlarından biridir.

Endülüs, bize kültür ve medeniyetlerinin gelişiminde, ne siyasi husumetin ne de ülke sınırlarının sorun taşımadığını ifade eden önemli bir vesikadır. Güçlü kültürlerin her zaman ve her yerde kendisini kabullenecek uygun ortam bulabildiğinin bir kanıtıdır Endülüs.(3)

Endülüs’ün medeniyet ve bilgi üreten dinamizminin; asabiye ruhunu dindiren ve “Endülüslülük ruhunu” yücelten, medeniyet alanındaki ilerlemenin yanı sıra, refahın artması ve toplumun kozmopolitliğe yol açan hızlı şehirleşmesinin payı çoktur.(4) Topluma kendi medeniyetinin ruhunu verebilen, hayatın her alanına rengini veren bir medeniyet; ancak toplumun müzmin hastalıklarının ilacı olabilir.

Endülüs medeniyetini özgün ve ileri bir medeniyet durumuna getiren faktörlerden biri de dini özgürlüklerdir. Önceki yöneticilerin aksine Müslümanların yönetiminde toplum dini özgürlükler konusunda hiçbir problem yaşamamış, aksine mensup oldukları din ne olursa olsun sosyal alanda hiçbir zorlukla karşılaşmamıştır. Gerek yönetimde gerek sanatta gerekse bilimin her alanında tüm dini grupların önü açılmış, herhangi bir kısıtlama ile karşılaşılmamıştır. Öyle ki, İspanyol tarihçisi F.Simonet bile, kilisenin İslam hâkimiyeti altındaki faaliyetlerini “Hıristiyanlığın çiçek açması “ olarak değerlendirmiştir.(5)

Bu tür bir mozaiğin, dinsel özgürlüklerin yaşandığı tek medeniyet İslam medeniyeti olmuştur.

Özgürlüklerin önünün açılması her alandaki üretimi arttırmış, ‘çevre’deki beyinler için bir cazibe haline gelmiş, toplumun ruhunda oluşan dinamizm, medeniyetin her alanında bir atağa dönüşmüştür. Endülüs, uzun bir süre Avrupalıların kendilerini yetiştirmek, teknolojisini ve ilmini transfer etmek için en çok uğradıkları bölge özelliğinde olmuştur.

Özgürlük alanının genişlemesi, toplumda güveni arttıran temel etkenlerden biridir. Nitekim özgürlük, toplumsal yapının genlerinde bulunan asabiyenin filizlenmesini engelleyen, var olan genleri kontrol altında tutan bir özelliğe de sahiptir. Eğer medeniyetimizin yeniden ihyasından bahsediyorsak sloganlaştırmamız gereken kavramlardan biri toplumun tüm kesimleri için özgürlük alanlarının, karşıdakine zarar vermediği oranda, genişletilmesidir.

İlim erbabının, çok aykırı da olsa, düşüncenin ifade edilmesinin, yayılmasının problem olarak görülmemesi, öyle ki, ulemanın geneli, yapılan fiilin cezasının ölüm olduğunu ifade etse de, âlimin fikirlerini ifade etmesine kısıtlama getirilmemesi(6) güven zeminini güçlendiren faktörlere örnek olarak verilebilir.

“Dar görüş ve anlayışların, ülkenin fikri hayatına egemen olması; idarecilerin gayreti ile engellenmiştir. Endülüs medeniyeti esas itibariyle bu tavrın bir ürünüdür.“(7) Toplumda hâkim olan böyle bir anlayış medeniyet üretiminin de itici gücü olma rolünü üstlenmiş, oluşan ruh Endülüs’ü çağının en ileri medeniyeti durumuna getirmiştir.

Her devirde medeniyetleri içten kemiren, statikliği güçlendiren kesimler var olagelmiştir. Özellikle İslam medeniyetinin mevcut durumunda dar görüşlülüğün, taassubun etkili olduğu izahtan varestedir. Özellikte idarecilerin ve toplumun bir aynası özelliği gösteren sivil toplum kuruluşlarının taassub ve dar görüşlülükle etkili mücadelesi elzemdir. Endülüs medeniyetinin yaptığı çıkışta bu anlayışın oluşumuna ve gelişimine neden olabilecek etkenleri ortadan kaldırması önemli bir rol oynamıştır.

 

Endülüs’te Mimari

 

Endülüs denilince ilk akla gelen şeylerden biri de, hala belli oranda ayakta olan mimari eserleridir. Endülüs mimarisi denildiğinde asırlara inat zamana direnen, adeta Endülüs’ün varlığına şahit olan eser, Elhamra sarayıdır. Nurettin Topçu’nun  “Her medeniyet mutlaka sonsuzlukla bir bağlantı kurmalıdır, aksi halde hiçbir anlamı ve değeri olmaz “ tespitini Elhamra bir kez daha doğruluyor.(8)

“Saraylar dâhil olmak üzere, Endülüs kültürünün bütün yerli mimarisinde, sade dış cephe ile çevresindeki odaların sıralandığı iç avlu çarpıcı bir tezat oluşturur. Avluya girdiğiniz anda, bütün duygularınızı bir renk, koku, ışık ve hayal gücü bolluğu sarar “ (9) Robert İrwin’in vurgusu ile  Elhamra birden fazla anlamda bir taş kitaptır.”

Sanat eserinde yüksek seviyede tekrar, bir sanat eserinde sonsuzluk etkisi oluşturmak için gerekli olan önemli bir özelliktir. Sonsuzluk etkisi yaratma amacı, İslam sanatının birbirine ekli kompozisyonları sonsuza gidiyormuş gibi görünen yapısal motiflerin ve desenlerin birbirini izleyen tekrarlarını kullanır.(10)

Sanat eserleri daha çok insanın üst âleme yükselişini ifade etmekteyken, Elhamra’nın incecik sütunları, süslü ve muazzam üst yapısı ölümsüz değer ve öneme sahip üst âlemden inişi ifade eder.(11) Sonsuz olanın yeryüzünde mekânda somutlaştığı bir yapı, ya da ‘yeryüzündeki cennet’…

Dünya görüşünün yapılan mimari eseri etkilemesinin en somut örneklerinden biridir Elhamra. Öyle ki duvarlarına yansıyan zengin medeniyet ruhunun günümüzde bile çözülememesi, bunun bir ispatı olsa gerek. Yakın zamana kadar, çeşitli motiflerle sarayın duvarlarına işlenen binlerce mısra şiirin çözülememesi, sarayı yapan ruhun kudretine delalettir.

 

Tercüme Faaliyetleri

 

Endülüs medeniyetinin başka medeniyetlerde pek rastlamadığımız bir özelliği de bazı devlet memurlarının ilmi eserleri satın alma veya kopyalamaya çalışmalarıdır.(12) Öyle ki Doğu’da yazılan bazı eserler, burada yaygınlık kazanmadan Endülüs’te gündemi belirlemiş, istifadeye sunulmuştur. Kitap, Endülüs deyince akla ilk gelen unsurlardan biridir. Tabiri caizse Endülüs, bir  kitap medeniyeti “dir.(13)

Kitaba ve medeniyetin inşasına götüren faktörlerden biri de,  yukarıda da ifade edildiği üzere çeviri faaliyetleridir. Bu konuda Endülüs’ün göz dolduran merkezi Tuleytula’dır. Tuleytula çeviri faaliyeti, Abbasiler dönemindeki Beyt’ül Hikme’den sonraki en kapsamlı tercüme etkinliği olarak bilinmektedir İslam medeniyetinin inşasında Beyt’ül Hikme’nin işlevinin bir benzerini “Tuleytula Tercüme Okulu”, Batı medeniyetinin oluşum sürecinde gerçekleştirmiştir… Tuleytula Tercüme Okulu’nun mütercimleri, sadece metinlerin değil, aynı zamanda kültürün de çevirisini gerçekleştiren aktörler olmuşlardır.(14)

Kendi ülkesinde her tür bilimsel ve teknolojik çalışmaya önem veren Endülüs, dünyanın herhangi bir bölgesindeki çalışmaları da adeta bir ibadet titizliği ile takip etmiş, yararlanmış, ülkesinin istifadesine sunmak için ciddi bir kurumsal yapı, sistem geliştirmiştir.

 

Endülüs’te Eğitim

 

Endülüslü fikir adamaları, dinin temel hedeflerini, eğitimin de temel hedefleri olarak tespit etmişlerdir. Eğitimin ilk aşamalarından itibaren Kur’an öğretimi ve dini bilgilerin tedrisine öncelik verilir.(15)

Bu minvalde eğitim sisteminin hazırlanması ve uygulanmasında devletin herhangi bir rolünün olmaması, bu ve benzeri konulardaki inisiyatifin tamamen halkta ve müderrislerde olması dikkat çekici bir husustur.(16)

Eğitim ihtiyaçlarının karşılanmasında vakıf sisteminin ve halk desteğinin merkezi rol oynadığını da özellikle belirtmek gerekir. Ekonomik açıdan mevcut yönetimlerin desteğine ihtiyaç duyulmayacak bir sistem geliştirilmesi, araştırma ruhunun tetikleyici unsurları arasında sayılabilir.

Endülüs şüphesiz 500 yıl gibi bir süredir gündemimizden düşmesine rağmen, oluşturduğu birikimle mevcut dünya düzeninin temeline önemli katkılarda bulunan bir modeldir. Başta düşünce ve bilim alanı olmak üzere dönemine damgasını vurmuş, alternatif bir yaşam tarzı ortaya koymuştur. Sadece yaşam alanında değil, sanatta, beraber yaşama kültüründe, mevcut düzene alternatif bir model üretmiş ve bunu uygulamıştır.

Konu başlıkları çok daha ciddi bir çalışmayı hak eden bir özellikte. Biz sadece matem ve gözyaşı dışında gündemimize çok da girmeyen Endülüs’ü Endülüs yapan dinamikleri gündemimize taşımak istedik. Vesselam.

 

DİPNOTLAR

1. Prof.Dr. Mehmet Özdemir,  “’Endülüs’” Üzerine Röportaj”, Bilge Adamlar Dergisi, Sayı:32, Mart 2013, sh. 61

 2. Prof.Dr. Mehmet Özdemir, Endülüs Müslümanları 1(Siyasi Tarih), Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1994, sh.41-56

3. Prof.Dr. Mehmet Özdemir, a.g.e. ,sh.78

4. Prof.Dr. Mehmet Özdemir, Endülüs Müslümanları 2(Medeniyet Tarihi), Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1997, sh.6

5. Adnan İnanç, “Yitik Medeniyetin İzinde”, Bilge Adamlar Dergisi, Sayı:32, Mart 2013, sh.30

6. Prof.Dr. Mehmet Özdemir, Endülüs Müslümanları 3(İlim ve Kültür Medeniyet Tarihi), Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1997, sh.42-43

7. Prof.Dr. Mehmet Özdemir,“’Endülüs’” Üzerine Röportaj”, Bilge Adamlar Dergisi, Sayı:32, Mart 2013, sh. 62

8. Mesut Doğan, Düşlerin, “Sanatın ve Hüznün Son Sığınağı: Elhamra”, Bilge Adamlar Dergisi, Sayı:32, Mart 2013, sh.86

9. Mesut Doğan,a.g.e., sh.90

10. Mesut Doğan,a.g.e., sh.91

11. Bayram Ali Çetinkaya, “Ortaçağın Bilim ve Tefekkür Merkezi Endülüs Medeniyeti”, Bilge Adamlar Dergisi, Sayı:32, Mart 2013, sh.14

 12 Prof.Dr. Mehmet Özdemir, Endülüs Müslümanları 3(İlim ve Kültür Medeniyet Tarihi), Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1997, sh.15

13. Prof.Dr. Mehmet Özdemir,a.g.e., sh.12

14. Bayram Ali Çetinkaya, “Ortaçağın Bilim ve Tefekkür Merkezi Endülüs Medeniyeti”, Bilge Adamlar Dergisi, Sayı:32, Mart 2013, sh.11

15. Prof.Dr. Mehmet Özdemir, Endülüs Müslümanları 3(İlim ve Kültür Medeniyet Tarihi), Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1997, sh.1

16. Prof.Dr. Mehmet Özdemir,a.g.e.,sh.7

Bu yazı toplam 1974 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.