MARTIN LINGS

10.07.2015 14:26:04
MARTIN LINGS

           MARTIN LINGS (EBUBEKİR  SİRACEDDİN)
 
 Hidayet doğru yola erişmektir. Ne büyük nimettir bu yola revan olmak. Fakat bu emekle, gayretle, kalbi kötü huylardan arındırmakla gerçekleşir. Tabiî ki Allah’ın yardım ve inayeti de şarttır. Yüce Allah, Zümer Suresi’nin 54. ayetinde şöyle buyuruyor: “Allaha dön (ruhunu Allah'a ulaştır) ve (böylece) Allah'a teslim ol, üzerine azap (kabir azabı) gelmeden önce (ölmeden önce) .Yoksa sonra yardım olunmazsın.”  Herkes bizler kadar şanslı değil inanç konusunda. Çünkü bizler Müslüman bir toplumda Müslüman anne babanın çocuğu olarak dünyaya geldik. Avrupa’da ve dünyanın Müslüman olmayan ülkelerinde dünyaya gelenler bizim kadar bahtlı değil. Bunu göz ardı etmeden sahip olduğumuz bu nimetin kadrini bilmeliyiz. Hidayeti istemeli.Bunun için her şeyiyle Hakk’a yönelmeli. Gerisi gelir Allah’ın izniyle. Martin Lings de ömrünün yarısına yakınını arayış içerisinde geçirdi. Hakikati bulmak için çırpındı ve sonunda buldu. Allah onu İslam’la şereflendirdi. Öyle ki belli bir süre sonra inandığı dini öyle bir sahiplendi ki bu sefer kendisi tebliğ vazifesine atıldı. Ebubekir Siraceddin adını aldı. “Siraceddin” “nur saçan” anlamına gelen bir kelimedir. Bu yönüyle çok manalı bir ismi tercih etmişti. Hidayetinden sonra ismiyle müsemma olduğunu gösterircesine etrafına hep nur saçtı. Karanlıkları aydınlattı. Onlarca eser yazdı. İslâm’ın özünü ortaya koyan eserler verdi. Enteresan bir ömür sürdü. Dilerseniz sonu hayırla biten bu ömrün aşamalarına bir göz atalım. Önceleri protestandı, sonra ateist oldu. Oxford Üniversitesi’nde İngiliz edebiyatı okudu. Yirmi beş yaşlarında diğer dünya dinlerini incelemeye başladı. 1938’de tanıştığı Kuzey Afrikalı müslümanlar vasıtasıyla büyük sufi Şeyh Ahmed Alevî eş-Şazelî ile buluştu, Müslüman oldu. 1939 yılında Mısır’a gitti. Burada Kahire Üniversitesi’nde, özellikle Shakespeare üzerine on iki yıl ders verdi. 1948’de tekrar İngiltere’ye döndü.
Daha sonra British Museum’da çalışmaya başladı ve müzede bulunan çoğunlukla da Arapça olan Doğu elyazmalarının katalogunu hazırladı. Emekli oluncaya kadar da British Museum’da çalıştı. Kur’an yazmalarının bulunduğu bölümlerin sorumlusu oldu. Bu sırada çevresindeki insan
lara İslâm’ı anlattı. Türkler de çok sevdi onu. Hikmet arayışının modern insana bakan yüzünde köşe taşı olan kitapları Türk okurlarının başucu kitapları oldu. “Hz. Muhammed’in Hayatı” Lings’in eserlerinden Antik İnançlar Modern Hurafeler, Yirminci Yüzyılda Bir Veli, Tasavvuf Nedir, Onbirinci Saat Türkçeye çevrildi. Üç yılını verdiği 'Hz. Muhammed ’in Hayatı' adlı kitabı ile Pakistan devletince her yıl verilen “Siret Ödülü”nü kazandı. Eser belli başlı birçok dile çevrilmiş ve büyük ilgi toplamıştır. Yirmiye yakın eser bıraktı geriye. Bilgeliğin mührünü taşıyordu hepsi de. Lings’te dindarlık ve zekâ, bilgi ve sevgi bir aradaydı… Fevkalade bir ışık ve güzellikle ilim ve entelektüel disiplini bütünleştiren bir çok eseri miras bıraktı. Eserlerinin en fazla çevrildiği dil Türkçeydi. Türkiye ziyaretlerinin en sonuncusunda, 1986 yılında, İstanbul Belediyesi’nin düzenlediği Doğu’dan Batı’dan konferanslarını ihya etmişti. Cemal Reşit Rey tarihî günlerinden birini yaşamıştı o gün. “Onbirinci Saatte Müslümanların Görevleri” başlıklı bir konuşma yapıyordu. “Melek yüzlü” bu bilge ihtiyarın sanki ötelerden gelmiş bir edayla yaptığı bu konuşmaya meftun olmuştu yüzlerce insan. Lisanını bilmeseler de lisan-ı halini çok iyi anlıyorlardı. Lings aynı zamanda bir şairdi. Edebiyata tam anlamıyla vakıftı. Bu siret denemesinde bu özelliklerinin yansımasını görmek mümkündür. Bu eseri üç yılda tamamlamıştır. Onun bir diğer büyük eseri de Onbirinci Saat/Modern Dünyanın Manevî Bunalımı adını taşımaktadır. Adından da anlaşıldığı gibi bu eserde günümüz dünyasındaki insanların mutsuzluğu ve yaşamlarının anlamsızlaşmasının temelindeki faktörleri ortaya koyuyor. Söz konusu hayatların anlam kazanabilmesi için yapılması gerekenleri sıralıyor. Modern çağın insanlarının mutsuzluğunun perde arkasını aralıyor. Bu durumdan kurtulmanın İslâm inancına sarılmakla mümkün olacağını dile getiriyor. Gerçek İslam’ı tanımak isteyen Batılıların ilk adreslerinden birisiydi Martin Lings. Frithjof Schuon ve Rene Guenon gibi haleflerinin başlattığı “Tasavvufu Batılı entelektüellerle buluşturma eylemi”nin belki de günümüzdeki son temsilcisiydi. Ona göre İslam’ın güler yüzüydü tasavvuf. Tasavvuf Nedir? başlıklı eseri bir elkitabı oldu ve birçok Batılının kütüphanesini süsledi yıllardır. Doğu’yu ve Batı’yı bilen irfanî bir bakışla modern dünya insanının muhtaç olduğu şeyin ne olduğunu göstermeye çalıştı kendi kültürünün insanlarına. Varlığı anlamak ve anlamlandırmak için yapılmış bir çağrıydı onunkisi: “Ey insanlar! Modern dünya size insanlığınızı, erdemlerinizi kaybettirmesin!” diye başlayan. “Semavî âlemler sizin içinizdedir, araştırın bulacaksınız, kapıyı vurun, o size açılacaktır” dedi ırkdaşlarına. Tabii kapının nasıl vurulacağını da gösterdi. Modern dönemde insanın Allah’la yakınlığını, dolayısıyla da varlığın sırrını kaybettiğini, ama bu sırra vâkıf olma kabiliyetini tekrar kazanabileceğini düşündü. Çünkü “her ne kadar biz Allah’tan çok uzak idiysek de, O bize çok yakındı.”“Onbirinci Saat” başlığını taşıyan eseri “modern dünyanın bunalımı”nı anlatıyordu. On ikiye ancak bir saat kalmıştı; zaman tükeniyordu. Bir âhir zaman tasviriydi “Onbirinci Saat”. “Hiç vakit kaybetmeden on birinci saatin sorumluluklarını yerine getirmek zorundaydık. Zamanın sonunda yapılması gereken şey, ölümden sonraki hayatı düşünmek ve ona hazırlık yapmak olmalıydı.” Ama hiçbir zaman felaket tellallığına soyunmadı. Modern çağın olumsuzluklarını bilgece eleştirilerle dile getirdi. Modern çağın manevi bir hayat imkanı taşıdığını da ikrar etti. Âhir zamanda, yani saat on birden on ikiye doğru yapılacak manevi cehdin fazlasıyla mükafatlandırılacağını düşündü. Hikmeti her yerde aradı. “Hikmet müminin yitiğidir, nerede bulursa alır!” prensibini düşüncesine, eserlerine taşıdı. Zaten “Onbirinci Saat” temsilini de İncil’deki bir darb-ı meselden almıştı.
       Gelenekçi ekolün en önemli temsilcilerinden birisiydi. Ama ataların kendi birikimlerini bize aktarmaları değildi gelenekçilik ona göre. Sadece vahyin muhafaza edilerek gelecek nesillere aktarılmasıydı. Bu nedenle de gelenek, din demekti onun lügatinde. Onun için “Hakikati geleneksel ekolün öncülleriyle değil, dinin öncülleriyle açıklamak”tan hiçbir zaman çekinmedi. Gelenekçi ekolün bazı mensupları veya Batı’daki bazı sufiler gibi sufizmi başka dinlerin terminolojileriyle sunmaya çalışmadı. Martin Lings ya da Ebubekir Siraceddin İslam dünyasında tasavvufun önemli bir temsilcisi olarak tanınmaktadır. Bu konudaki fevkalade katkılarına rağmen Lings’in manevi ilgisi ve yazıları İslam’la sınırlı değildir. Aksine onun felsefi anlayışının kökenleri tüm dinlerin özünde yer alan batıni hakikatlere dayanır. Tasavvufun Kur’an’a ve Peygambere dayandığından son derece emindi. Hucvîrî’den naklettiği şu sözlere kalpten inanmıştı: “Peygamber döneminde tasavvufun adı yoktu, ama kendisi vardı. Şimdi ise adı var, kendi yok.”
        Martin Lings, Müslüman olduktan sonra çok sevdiği Resulü’nün yaşadığı ve hakikat mücadelesi verdiği kutsal topraklara giderek “Hacı” oldu. İçindeki iman nuru daha da parladı, cilâlandı. Hayatını değiştiren ve onun İslâm halkasına dâhil olmasına vesile olan Şeyhi ve Hocasına olan minnet borcunu, yazmış olduğu “Yirminci Yüzyılda Bir Veli  ” bu eserde çok sevdiği hocasının tebliğ metodunu, kendisine tesirini ve örnek mücadelesini anlattıyor.
Batı’dan çıkıp Hakk’ı ve hakikati haykıran ve asrın sufisi olarak kabul edilen Ebubekir Siraceddin uzun ve bereketli bir ömür sürdü. Bu dünyadan sevgililer sevgilisine kavuştuğunda 96 yaşındaydı. Dünya meşgaleleri onu ilgilendirmiyordu. Ömrünün son yıllarını bir münzevi gibi yaşamıştı. Müslümanlığın Avrupa’da, özellikle ülkesi olan İngiltere’de tanınmasına ve yayılmasına vesile oldu. Onun sayesinde pek çok İngiliz din olarak İslâm’ı seçerek kurtuluşa erdi. İslâm’la müşerref olduğu 29 yaşından beri hâl ve hareketleriyle, örnek yaşantısıyla İslâm’ın gülen yüzü oldu. Asrı Saadettekiler gibi yaşamaya gayret etti. “Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz” düsturunca onu görenler İslâm’a koşmakta tereddüt etmediler. 1909 yılında İngiltere’de doğan Martin Lings, 12 Mayıs 2005 tarihinde doğduğu topraklarda, ebediyete göçen bu Batılı sufi münzeviye Allah’tan rahmet diliyorum. Sade bir cenaze töreniyle köyündeki evinin bahçesine defnedilmiştir. Allah rahmet eylesin.
(Değişik kaynaklardan yararlanılarak yazılmıştır)
Hasan Uyar
 


Bu haber toplam 2682 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.