Bir Aşk Hikayesi:Yaman Dede

12.02.2016 09:52:14
Bir Aşk Hikayesi:Yaman Dede

 Bir aşk hikayesi: Yaman Dede

Sadık Yalsızuçanlar, kültür geleneğimizdeki önemli durakları günümüze taşımaya devam ediyor. Vefa Apartmanı’yla Tevfik İleri’ye dair etkileyici bir eser ortaya koyan Yalsızuçanlar şimdi de hepimizin Yaman Dede diye bildiği Diyamandi’yi ve dönemini yalın bir dille romanlaştırıyor. Bir varoluşun romanı olan bu eser, ruhuyla da insanın iç dünyasına ayna tutuyor, bir iç yolculuğun ilk adımı oluyor. Yazarıyla son romanını konuştuk.

Diyamandi ya da bilinen adıyla Yaman Dede’nin peşine nasıl düştünüz, bu yol nasıl bir süreçten sonra romana dönüştü?

Dede’nin adını öteden beri duyardım. ‘Gönül hûn oldu şevkinden / Boyandım ya Resulallah / Nasıl bilmem bu nirana dayandım ya Resulallah…” diye başlayan ünlü naatını biliyordum. Fakat sadece bu kadar. Bir defasında Kayseri’ye, Kısa Metrajlı Film Yarışmasına jüri üyesi olarak gitmiştim. Akşam dostlarla Talas’a gittik. Orada Yaman dede konağını gördüm ve gönlüme bir aşk düştü. Hayli zaman geçti. Özdamar Hoca’nın Yaman Dede derlemesini okudum. Artık yazmalıyım, dedim. Doğrusu kendini yazdırdı.

Onun 12-13 yaşlarında gördüğü bir rüya var. Kaderine aşkın düştüğü o rüyadan ve onun hayatına etkisinden bahseder misiniz?

Evet, o rüyası çok kıymetlidir. Kırılma da orada başlıyor. Oldukça genç yaşta, Hz. Mevlânâ’yı görüyor düşünde. Başı öne eğik, ney üflerken… Bitince bakıyor ve Dede’yi yakıyor: “Ayağındaki dikeni çıkardık, artık yürüyebilirsin. Ama tek başına gideceksin ve yol uzun…” diyor. Sonra, Kastamonu’da, lisede, Farsça hocası tahtaya Mesnevi’nin ilk onsekiz beytini yazıyor. “Dinle neyden…” diye başlayan dizeleri okuyunca iyice yanıyor. Aşk büyüyor ve medresede okuduğu fıkıh dersleri de takviye ediyor, gizli gizli namaz kılmağa, oruç tutmağa başlıyor. Yaman Dede’nin yakıcı öyküsü böyle başlıyor.

Kitap sadece bir Yaman Dede romanı değil. Onun yaşadığı dönemindeki sosyal ve siyasal olayları anlatması bakımından da bir dönem romanı. Toplumsal bir kültür krizinin tam ortasında bir ömür onunkisi değil mi?

Dede, 1887’de doğmuş, 1962’de vefat etmiş. Osmanlı’nın son dönemi ile Cumhuriyetin ilk yarısında yaşamış. Bir yandan çözülen bir İmparatorluk, diğer yandan savaşlar, yıkımlar, kıtlık günleri, tek parti dönemi ve nihayet köktenci reformların yol açtığı toplumsal kriz. Bütün bunları yaşamış. Kayseri Talas’lı bir Rum aileye mensup. Cemaat oldukça muhafazakâr. Dönem de öyle.

Bu noktada aslen Rum olan Yaman Dede’nin Müslüman olduğunu gizlemesini nasıl yorumlarsınız?

Müslümanlığını açıklaması hayli zor oluyor. Uzunca bir süre, neredeyse kırk küsur sene gizlemiş. Karısı Rum. Bir kızı olmuş. Dost çevresinde Müslümanlar, sufiler var. Bir yandan avukatlık diğer yandan öğretmenlik yapıyor. Türkçe, edebiyat, Farsça dersleri veriyor, Mesnevi okuyor ve okutuyor. Saint Michel, Saint Benua, Mıhtınyan Ermeni Lisesi, Heybeliada Ruhban Okulu, Çamlıca Lisesi, Kandilli Lisesi, İmam Hatip mektebi ve Yüksek İslam Enstitüsü dâhil olmak üzere pek çok okulda öğretmenlik yapmış. Bütün bu süreçlerde, Rum Ortodoks çevresinin muhafazakârlığı karşısında Müslümanlığını saklama ihtiyacı duyuyor. Bilinirse Patrikhane baskı yapacak, aile dağılacak, karısı ve kızı perişan olacak. Onları incitmek, kızını üzmek, hırpalanmasına neden olmak istemiyor. Gönül kırabilecek bir adam değil. Sineye çekiyor ve gizliyor. Ramazanlarda zorluk çekiyor. Karısı sabahları kahvaltı hazırlarmış. Alıp odaya geçer, arkadan kapıyı kilitlermiş, peyniri, zeytini, ekmeği mendile sarar yanına alırmış. Akşamları, iftar saati girince eve gelirmiş. Sahurda ise gizlice uyanır, bir bardak su içer, niyetlenir uyurmuş. Dışarıda mescitlerde namaz kılarken bir tanıdığa rast gelince mescitten hemen çıkıveriyor vs. Bu hal hayli devam etmiş. Sonunda açıklamış. Açıklayınca da kıyamet kopmuş.

Vefa Apartmanı’ndaki Tevfik İleri’den sonra Yaman Dede’nin manevi yoğunluğunu yaşamak nasıl bir süreçti?

Çok zordu. Daha önce Gezgin’i, Anka’yı, özellikle Birden bire’yi yazarken çok etkilenmiştim. Yorucu süreçlerdi. Fakat Diyamandi beni perişan etti. Bir an evvel bitirmek istedim. Dayanamıyordum. Dede’nin hayatının ayrıntılarını öğrendikçe lime lime oldum. Bir tür ruh göçü yaşadım. Bu da beni çok etkiledi. Tevfik İleri’nin, Niyazi Mısri’nin etkisinden kurtulamamıştım. Buna bir de Yaman Dede eklendi. Bu hicranlara nasıl dayanılır, inanın ben de bilmiyorum.

Roman mektup tarzında yazılmış. Öykülerinizin aksine romandaki bu dil yalınlığı dikkat çekiyor. Dilinizdeki bu değişim hakkında ne dersiniz?

Evet, benim öteden beri öykü dilim ağırdı. Aşırı soyutlamalar, alegori düzeyinde metaforlar, eğretilemeler, mecazlar…. Giderek bu, yalınlaştı. Şimdi de zaman zaman soyut metinler yazıyorum. Kısa öyküler… Bazen tek cümleden oluşan öyküler yazıyorum. Ama özellikle romanlarda, anlatılarda bu dil yalınlaşıyor. Diyamandi öyle oldu. Sanırım en yalın anlatımım bu oldu. Ve mektubun metne en uygun form olduğunu düşündüm. Zaten Dede’nin mektupları vardı. Onlardan çok yararlandım. Fakat artık dilini o denli içselleştirmiştim ki, benim yazdığım mektuplar bile sanki gerçekmiş gibi okunuyor.

Yaman Dede'nin gönül dünyasının kapılarını öğrencilerine nasıl sonuna kadar açtığına şahitlik ediyoruz romanınızda. Geleneği özümseyen ve içindeki Allah aşkını anlatmakta şiiri bir köprü gören Yaman Dede günümüze neler söylüyor?

Çok şey söylüyor. Bugün toplumsal kültürümüzde özellikle siyasal kültürümüzde aşırı gerilimli alanlar oluştu. Yaman Dede’nin macerası, dili ve dünyası, bize yeniden bir arada olabilmenin imkânlarını ima ediyor. Yaman Dede’nin deneyimleri bizim için, özellikle gençler için, modern yaşam için, sokağın soruları, sorunları için bereketli bir referans alanı oluşturabiliyor.

Onun bugüne kadar edebiyatımızda hak ettiği değeri bulduğunu düşünüyor musunuz?

Hayır demeliyim. Yaman Dede’nin radyo konuşmaları, yazıları, mektupları ve şiirleri, edebi kamuca da farkedilmeli. Bu, modern edebiyatımız için bir kazanım olur. Siyasal tarihten çok edebiyatın konusu ve malzemesi olmalıdır. Edebi kamu dışında olup bitenin ayrımını yeterince sağlıklı yapamıyoruz. Bu da o dünyanın değerinden, zenginliğinden mahrum olmamıza neden oluyor.

 

Kaynak:Yusuf Çopur , Star Gazetesi Kitap Eki

Bu haber toplam 3060 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.