ŞEMSEDDİN ÖZDEMİR'LE RÖPORTAJ

22.06.2015 13:43:44
ŞEMSEDDİN ÖZDEMİR'LE RÖPORTAJ

 

Resmi Eğitim’in karakter eğitiminde yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?
 
"Bismillah" diyerek başlayalım. Evvela sorularınıza baktığım zaman gördüm ki bu soruları tam olarak cevaplayabilen birisi meseleyi gerçekten çözmüş demektir. Bu da büyük bir iddiadır. O yüzden herkes kendi bilgi birikimince cevap verecektir bu sorulara. Biz de bildiğimiz kadarıyla cevap vereceğiz. Türkiye'de karakter eğitimi tersten etkili oldu. Toplumun yapısını ve karakterini bozdu. Müslüman insandan; ikili bir karakter, kompleks bir yapı ortaya çıkardı.
 
Düşünün ki bir nehir akıyordu ve birisi geldi ve bu nehirin önüne bir baraj kurdu. Artık nehir eski yatağından akmaz oldu ve eskiden geçtiği yerler kurudu. Türkiye'de resmi eğitim özellikle Cumhuriyet'le başlayan bir süreçtir ve bu süreçte iyisiyle kötüsüyle bir şeyler yapıldı. Bu eğitim karakter eğitimini etkiledi ama başka bir yönde. Nehri başka bir yöne doğru çevirdi. Tamamen yeni bir insan tipi oluşturdu ve bunu tamamen ithal bir kültürle yaptı. İnsanları tarihinden, kültüründen, İslam'dan kopartarak bir karakter eğitimi sergiledi. (Cumhuriyet'in) ilk otuz yılını düşünelim: Din yasak, Ezan değiştirilmiş, Kur'an eğitimi külliyen yasak. Daha birçok şey yasak. Tüm bu yasaklarla toplumda bir boşluk meydana geldi ve boşluğu doldurmak için verilen değerlerle hastalıklı bir toplum ortaya çıktı. Hala Türkiye'de ortaya çıkan (fark) çelişki tartışılmaktadır; o zaman verilen eğitimin yetiştirdiği insanla daha sonra yetişenler arasında büyük bir fark ortaya çıktı. Her ne kadar toplumumuzun değerlerinin önüne konulan barajı toplum zaman zaman aşmış ve su zaman zaman mecrasında akmaya başlamışsa da. Sovyetleri düşünelim. Geldiler, hayatın şartelini kapattılar ve yepyeni bir toplum ortaya çıkarmaya çalıştılar. Ve otuz yılda dönüşen toplumun tekrar eski haline gelmesi elli yıl belki yüz yıl sürecektir. Çünkü bir toplumu böylesine köklü değiştirmek o toplumun bireylerini değiştirmekten geçer. Bu anlamda Türkiye'deki karakter eğitiminin toplumu olumsuz yönde etkilediğini ve hastalıklı bir yapı ortaya çıkmasına sebep olduğunu düşünüyorum. Ve maalesef bu anlamda başarılı olunmuştur.
 
Sizce Tevhid’i Tedrisat’ın amacı neydi? Toplumumuza getirileri ve götürüleri neler olmuştur?
 
Tevhid-i Tedrisat’la tek tip ve tamamen rejimin kontrolünde olan bir sistem yapmak istediler. Bu sistem tek merkezden yönetilsin, tek bir dünya görüşüne uygun olan bir eğitim müfredatı yapılsın ve milyonlarca çocuk-genç Türkiyeli aynı eğitimden geçsin istediler. Medreseler gibi farklı eğitim kurumlarının olmasının (bu sistemi getirenlerin deyimiyle) bir "sapma"ya yol açacağını, Türkiye'yi batıracağını düşündüler. Tabi rejim değişikliği köklü bir değişikliktir. Etnik olarak Türklük ele alındığında üç önemli olay kabul edilir: Türklerin toplu olarak İslam'ı kabulleri, Anadolu'yu yurt edinmeleri ve laiklik vasıtasıyla devlet olarak İslamiyet'ten ayrılmaları. Bu olay (devlet olarak dinden çıkma kararı) çok önemli bir olaydır. Bundan asırlar önce (1400 yıl önce) toplu olarak dine giriliyor ve sonrasında bir nesil geliyor ve devlet olarak dinden çıkma kararı alıyor. Devlet olarak verilen bu karar topluma yansıyor. Milyonlarca insan eğitimle İslam'dan uzaklaştırılıyor. Tevhid-i Tedrisat'ta yapılan işte budur. İlk ders kitaplarına baktığımız zaman görüyoruz ki İslam diye bir şey yoktu, olduğu yerlerde ise küçük görülmekteydi. Ezan, Kur'an yine aynı şekilde. Dolayısıyla "redd-i miras" sistemiyle tamamen devletin denetim ve kontrolünde bir sistem. Tedrisatın birleştirilmesi diye isimlendirilen şey devleti büyütmedi, devlete atak yaptırmadı. Sistem tamamen tarihiyle kavgalı olduğu için devletle halk tamamen birbirinden koptu. Ben bu kararın (Tevhid-i Tedrisat) Lozan öncesi ve sonrasında Batılıların kararıyla alındığına inanıyorum. Yani Türkiye'yi buna zorladılar. O günkü yöneticiler (samimi olan veya olmayan fark etmez) buna bir anlamda mecbur bırakıldı. Mağlup olmuş ve işgal altında bir Osmanlı (Türkiye adını sonradan aldı.) vardı. Galip kuvvetler mağlup devlete dayattılar: "Ya bu söylediklerimizden vazgeçersiniz yahut biz buradan çıkmayız." Ezanın ve Kur'an eğitiminin yasaklanmasıyla dini eğitimin tamamen son bulmasını amaçladılar ve bunu da başardılar. Bu sistemin ilk yetiştirdikleri bireylere bakın (üniversiteye kadar eğitim almış olanlar) tamamen İslami değerlerden yoksunlar. Bu eğitime maruz kalanların zaten başka bir yolda olmaya, farklı düşünmeye fırsatları da olmadı. Böyle büyük bir tuzak ülkenin yıllarını heba etti. Ama İslami bir rejimi sonlandırıp laik bir rejim kurma işinde sonuç olarak başarılı oldular. Bu başarı toplumun gelişmesine yol açan bir başarı değildi, elbette.
 
Bu dönüşüm bir yozlaşmayı da getirdi...
 
Elbette öyle. İslam bir hayat tarzı olarak tasfiye edilmek istenince, doğal olarak yerine Batı değerleri verildi. Bu arada "Batı değerleri" dediğimiz Hıristiyanlık da değildir. Tamamen din dışıdır; çünkü Batı'da Hıristiyanlık da tasfiye edilmiş olduğunu tarih okuyanlar bilir. Zaten bunu yapmak istediler; ahlakın, İslam'ın olmadığı bir nesil. Tabi bu konuda gerçekten başarılı oldular. Çocuğunun yozlaşmasına engel olmak isteyen çoğu Müslüman, çocuklarını okullara göndermedi; ama bunun sonucunda ise Müslümanlar cahilleşmeye başladılar.   Böyle bir değer aşılanınca ahlaki yozlaşma tabi ki olacaktır. O zaman ki okullarda ve köy enstitülerindeki kız erkek ilişkilerinin nasıl olduğu bilinmektedir.
 
Hatta Hocam bir yazarımız (Yavuz Bülent Bakiler olsa gerek), o dönemlerde devletin bastığı Din Kültürü kitaplarında “Hz. Muhammed (s.) (haşa) peygamber olmadığı kendi uydurduğu şeylere insanları davet ettiği” şeklinde mesnetsiz iddiaların olduğunu söylüyor.
 
Açıkça Allah inancıyla alay edilmiştir. Zaten Hz. Muhammed (s.)’in peygamberliğini kabul etselerdi kendileriyle çelişirlerdi. İlk otuz yılda basılan kitaplara baktığımızda bu tarihsel inkârı, bu komediyi görürüz. Bu bir ihanetti, bir felaketti ve bu ülkeye yaşatıldı. Bakınız, Çinli komünistler bile Uygurların alfabelerini değiştirmemişlerdir. Uygurlara Budizm’i dayatmış olmalarına rağmen Uygurların Arap alfabesini kullanmasına müsaade etmektedirler. Türkiye’de alfabe de dâhil her şey değiştirildi. Anadolu’daki Müslümanları bitirmeye karar verdiler; dini hayat tasfiye edildi, eğitimde mutlak Batıcılık anlayışı hâkim oldu. Böylelikle Türkiye’de dini bitirdiklerini düşündüler fakat Müslümanlar tarihsel temellerine dayanarak üzerindeki deli gömleğini yırttı, attı. Mutlak anlamda bu görüş tasfiye edilebilmiş değil, elbette. Bundan sonrası yeniden inşa etme dönemidir. Yıkılanın yerine daha iyisini koyabilmek önemlidir.
 
İslami Camiaların eğitimlerini nasıl buluyorsunuz? Değerlendirir misiniz?
 
Aslında bu çok temel ve önemli bir konu: İslami Camianın eğitim çalışmaları… İslami camia dediğimiz yapılar kimler? Yani Türkiye’de tarikatlar vardır, Cumhuriyet tarihi boyunca. Üst kimlik olarak Risale-i Nur takipçileri vardır, Süleymancılar vardır, medreseler vardır, öbek öbek çıkan, yavaş yavaş büyüyen ve siyasal İslami görüşe sahip örgütler, yapılar vardır. Tüm bu saydıklarımızın eğitim çalışmaları henüz geri. Tabi siz bu yapılar tarafından açılan özel okulları falan kastetmiyorsunuz sanırım?
Hayır.
 
Öyleyse medrese eğitimi… Bence medrese eğitimleri büyük oranda sorunlu. Ben buna dini eğitim diyorum. Türkiye’de dini eğitim sistemi baştan aşağı gözden geçirilmelidir. Hem medreseler hem de ilahiyat fakülteleri ki fakülteler zaten medreselerin birazcık modernize edilmiş şeklidir. Bugün bunlar istenilen sonucu vermiyorlar. Bunun bir sebebi olmalı; zannediyorum ilk yıllarda yapılan köklü sistem değişikliğinden hemen sonra başa gelenler yeni sistemi alıp adapte etmeyi bir kurtuluş olarak addettiler. Hâlbuki Osmanlı imparatorluğu çökerken medrese bitmişti. Medrese, ruhunu kaybetmişti. Eğer medreseler ruhunu kaybetmeseydi zaten Osmanlı çökmezdi. İlim alanı çökünce zaten siyaset çöker.
Sovyetler bir şey üretti mi? Bakın yetmiş yılda dağıldı gitti. Osmanlı’dan almaya çalıştığımız medreselerle günümüzdekiler aynı değildir. Eskiden medrese denilen yerlerde astronomiden fiziğe kadar her türlü bilim dalı okutulmaktaydı. Günümüzde ise medreseler sadece din eğitimi veren yerler haline geldi. Çok iyi bildiğiniz gibi Abdulhamid çöken medreselerin yerine bütün müesseseleri kurdu. Çünkü o medreseler Osmanlı’ya ve Müslümanlara bir şey veremiyordu. Tabi bu bir türlü kabul edilemiyordu. Bu günkü üniversitelerin çoğunu Abdulhamid başlatmıştır. Şu an ki medreselerin eğitimini ele alalım; şu anda medreselerde ne okutulmakta? Klasik İslami ilimler (hadis, fıkıh vs.). İş neticesiyle belli olur: Mezunlarının çoğu hayattan kopuk, çoğu asosyal, çoğu toplumun önderliğinde yok, hayatı yorumlayamıyor. Dar alanda İslami eğitim yapılmaya çalışılıyor. Oysaki Müslüman için haram olmayan her şey İslami’dir.
Bilim-din ayrımı seküler bir şeydir ve şu an ki İran’ın da içinde bulunduğu çıkmaz budur. İran’da da medreseler vardır, üniversiteler vardır. Peki, bu ikilik nedir? Medreselerde dini eğitim, üniversitelerde başka eğitim. Bu ikilem bir gün İran’ı bitirecektir. Türkiye’de de ilahiyat fakülteleri pek farklı değildir. Bu konuda ciddi eleştiriler yaptım zaman zaman. Din eğitiminin, hayatı çok iyi tanıyıp yorumlayan, önde giden insan yetiştirmesi lazım. 28 Şubat’ta imam hatipler kapatıldığında imam hatipli öğrenciler normal liselere verildi. Peki, kim kimi fethedebildi? Çok azı hariç düz liseliler imam hatipleri değiştirdi. Öyleyse burada bir sorun var. Eğer imam hatip liselerinde kaliteli bir eğitim olsaydı tüm liselerden dinamik bir ortam doğardı. İmam hatipliler düz liselileri etkileyip değiştirirdi. Bu gün de durum pek farklı değil. Bir sürü ilahiyat fakültesi var fakat Müslümanların o kadar iç kavgası ve sorunu varken ilahiyatçılar neredeler? İlahiyat fakültelerimiz, medreselerimiz bu mezheb kavgalarına ne diyorlar? Dünyadaki etnik kavgalara ne diyor? Dünyada İslam bir düzen olarak ortaya koyulmalı; peki bu kardeşlerimiz ne üretiyorlar?
Dönüp baktığımız zaman cemaatlerin eğitim sistemlerinde çok büyük eksiklikler var. Bunlardan bir tanesi; camiaların tek tipe yakın bir eğitim uygulamaları. Bu konuda şöyle düşünüyorum, Allah insanı doğuştan kötü ve günahkâr olarak yaratmıyor. Fakat Allah insanları (kız erkek fark etmez) belli vasıf ve özelliklerle yaratır; kimisi iyi bir konuşmacıdır, kimisi iyi bir araştırmacı, bazıları mucit olmaya yatkındır, vs. Fakat camialardaki dini eğitimlerimiz bu vasıf ve özelliklerin çoğunu bastırıyor. Hareketli veya uyum sağlayamayan bir çocuk hemen camiadan veya medreseden uzaklaştırılıyor. Çocuğun belki verilmeye çalışılan eğitime ilgisi yok. Kovulunca da sokakta zararlı işlere bulaşıyor. Bizim eğitimimiz yaratılıştan gelen bu özelliklerin çoğunu ortaya çıkarmalıdır. Batı, dini aradan çıkardığı zaman güçlendi, çünkü o zaman ki değiştirilen Hıristiyanlık bilimi yasaklar haldeydi. Oysa bozulmamış olan İslam bilimi bloke etmez, teşvik eder. İslam düşünmeyi farz kılar. İslami bir eğitim kurulacaksa eğer insanın taşıdığı her yeteneği ortaya çıkarabilecek bir sistem olmalıdır. Öyle bir bahçe hayal edin ki; içinde kırk türlü meyve ve çiçek var ve siz hepsinden ürün alıyorsunuz. İslami eğitim sistemi de işte bu şekilde olmalıdır. Dünyada Müslümanların söz söyleyebilmesi için bu şekilde bir eğitim oluşturulmalıdır. Cemaatin yukarısından gelen her söze itaat eden ve sorgulamayan bir nesil olmamalıdır.
 
Aslında eğitim Sünnetullah’a uygun olmalıdır, diyebiliriz. Allah insanı akıl etmeye ve keşfetmeye sevk etmektedir...
 
Evet, öyle ama biz eğitim adına maalesef bunları engelliyoruz. “İtaat et! Konuşma! Sorma!” gibi telkinlerle bastırılan nesille bu iş olmaz. Medreseler ve diğer İslami eğitim kurumları aslında şu sorunun cevabını bulmaya çalışmalıdırlar: “Neden verilen eğitimin sonucu müspet değil?” Eğitimciler muhataplarına tek tip olarak hitap etmemelidir. Eğitim sistemi sorgulanmalıdır.
 
Hala Türkiye’de bazı İslami çevrelerin ilmi; dini ve fenni olarak ikiye böldüklerine ve fenni diye isimlendirilen bilimlere de çok ciddi tepkili olduklarına şahit oluyoruz. İlimlerin hepsi Allah’a ait değil midir?
 
Müslümanların başına gelmiş çok büyük bir felakettir; dini ilimler ve dünyevi ilimler ayrımı. Peki dini ilimler diye isimlendirilen ilimler gerçekten dünyayı ilgilendirmeyen bilgiler midir? Aksine; dünyada insanın nasıl hareket etmesi gerektiğini anlatan ilimler. Ahirette bu ilimler değil, bu ilimlerin sonucu bize lazım olacaktır. Bilimlerin dini ve dünyevi olarak ayrılması mantığı bize neyi getirdi? Üçyüz yıl sonra medreselerin dünyevi ilimler diye isimlendirilen bilimlerden soyutlanmasını getirdi. Bu yapılan bilmeyerek yapılmış büyük bir hatadır. Bu yapılan yanlışın bilinerek yapılmış birşey olduğunu, bir ihanet olduğunu düşünmüyorum.
Endülüs gibi gelişmiş medeniyetleri gören Müslümanlar, "Artık ne olacak ki? Dini ilimlere ağırlık verelim artık" diyorlar. Tabi böyle bir eğitim Kur'an'ı ve hadisi hayat dışı okumaya itmiştir. Hayat kitabı olan Kur'an hayatın dışında okunmaya başlayınca ve diğer ilimler tasfiye edilince Müslümanlar bir ayağı topal bir adama döndü. El'an bir problem var. Türkiye'deki ilahiyat fakültelerine bir göz atın; bu fakültelerin çoğunluğu üniversite kampüslerinin dışındadır. İlahiyat fakültelerinin kampüsün merkezinde olmasına başta ilahiyat öğrencileri ve ilahiyat hocaları karşıdır. Eğer ilahiyatçılarımız, kampüsün ve yaşamın merkezinde olup her türlü ideolojik akıma ve görüşe göğüs geremeyeceklerse Türkiye’de de söz sahibi olamazlar. Çünkü bu aşağılık kompleksine dönüşüyor. Hayatın ve üniversitenin içinde olmayarak oradaki üniversitelilere nasıl dini anlatmayı düşünüyorsunuz? İlahiyat fakülteleri üniversitelerin en merkezi yerlerine yapılmalıdır. Hayata ve değişik durumlara maruz kalan ilahiyat öğrencileri hem dinin bu konulara ne cevap verdiğine kafa yoracaklardır hem de bu sorulara cevap vereceklerdir.
Sonuç olarak dini-dini olmayan ilimler ayrımı Müslümanlara zarar vermektedir. Bu kafada olanların, Müslümanların geleceğiyle ilgili sözleri de bir gelecek tasarımları da yoktur. Bu zihniyette olanlar Allah adına bir yerlere gelmiş olurlarsa şayet (Allah korusun); baskıcı, totaliter bir sistem kurarlar ve bu da İslam'a yapılmış en büyük kötülük olur. Tüm hayatı ibadetten ibaret hale getirirseniz medeniyeti nasıl kuracaksınız.
 
Yıllardır sürdürülen ev sohbetlerini faydalı buluyor musunuz? Ev sohbetlerinden daha faydalı olacak alternatif bir uygulama ne olabilir?
 
Bence hiç yoktan iyidir. Özellikle çocuklarınızı ilgilerini çekecek şekilde orada tutabiliyorsanız bence bu iyi bir şeydir. Böyle yapan arkadaşlar biliyorum. Bazıları bunu daha esnek yapıyorlar; tüm akrabalarıyla buluşuyorlar. Böyle buluşmalarda bazı bilgiler hatırlatılıyor ve böylelikle akrabaların yakınlaşması sağlanıyor. Böyle şeyler faydasız değildir. Keşke her Müslüman evini bu hale getirebilse. Fakat böyle şeylere çok fazla anlam yüklememek gerekmektedir. "Bu böyledir ve bu işte başka alternatif yoktur" gibi bir görüşe sahip olmak yanlıştır. Böyle buluşmalar; bazı helal haramların öğretildiği, oturma kalkma gibi adap kurallarının anlatıldığı muhabbetler olarak görülmelidir. İyidir, güzeldir fakat fazla anlam yüklememek gerekir. Ev sohbetleriyle bütün meseleleri çözdüğümüzü sanmak doğru değildir. İnsanlar evlerini; bilginin davranışa dönüştürdüğü yuvalar haline getirebilirse kazançlı olurlar. Eğer çocuk oradan bir davranış kaparsa bir gün yanlış yola düştüğünde evde aldığı eğitim işe yarayacaktır. Bizim Karadeniz insanı biraz ilginçtir; gençlik yıllarda Marksist olan Karadenizliler, çocukluk yıllarında aldıkları İslami eğitimi hatırlayıp 50’li yaşlarda tekrardan İslam'a dönerler. Hâsılı ev sohbetleri devam etmelidir.
 
Genelde ev sohbetleri başkasının çocuklarına yapılır. Kendi evimizde ve kendi çocuklarımıza yapılmalıdır, diyorsunuz?
 
Sizin bahsettiğiniz tarzdaki sohbetler de güzel bir faaliyet ama öncelikle herkes kendi evinden ve kendi ailesinden başlamalıdır. Ama benim ev sohbetinden kastım çocuklar da dâhil evin bütün fertlerinin katıldığı sohbetlerdir. Bilgi aktarmak yerine davranış pekiştirici sohbetlerin yapılması gerekmektedir. Çocukların, anne babalarına bakarak güzel davranışlar edindiği ortamlar olmalıdır, ev sohbetleri. Sizin ev sohbetlerinden önce bu ev sohbetlerini yapmak için gayret sarf edilmelidir. Dikkat edilmesi gereken bir husus da tüm katılımcıların ilgi ve alakasını çekebilmelidir.
 
Devletin eğitime ayırdığı büyük bütçeye rağmen neden eğitim-öğretimde istenilen seviyeye ulaşılamamaktadır?
 
Bunun birçok sebebi vardır. Evvela, Milli Eğitim denilen mekanizmanın bir ortak hedefi mevcut değil. Son onüç senede en çok değişen bakanlık Milli Eğitim Bakanlığı'dır. En çok değişen sistem de eğitim sistemidir. Bu ise kafalarda oturmuş bir şablonun ve planın olmadığını gösteriyor. Öncelikle hükümet, muhtevasını sabit tutmak kaidesiyle (halkın değerlerine hitap edecek şekilde) Batı ülkelerinde bu işi en iyi yapan devletlere gidip incelemelidir. Sonra Doğu ülkelerine gitmelidir. Japonya, Malezya gibi. İçerde ise dindar veya dindar olmayan fakat eğitim işinden anlayan herkesle konuşup fikir almalıdır. "Çocukların yeteneklerini ortaya çıkaran, ezberci olmayan bir eğitim sistemi nasıl kurulabilir?" sorusuna cevap aranmalıdır. Ve bu araştırma safhası gerekirse beş yıl gerekirse on yıl sürsün. Ama sonuçta, yazboz tahtası gibi sürekli değişen bir sistem olmaktan kurtarılmalıdır eğitim sistemi. Temel olarak bir eğitim sistemi kurulabilirse, süreç içerisinde küçük arızi düzeltmeler yapılabilir.
Şu an iş başında olan hükümetin ortaya koyacak bir bahanesi yoktur. Güç ellerinde, ekonomik yeterlilikleri var. İsterlerse eğitim sistemlerini inceleyecek bir ekip kurabilirler. Bu şekilde, farklılıklara hitap edebilen bir eğitim sistemi kurulmalıdır. Örneğin Hıristiyanlara Hıristiyanlığın, Müslümanlara İslam’ın anlatıldığı bir eğitim sistemi kurulmalıdır. Günümüzde kaliteli insanlar çıkmaya başlamıştır. Mesela tıp alanında Türkiye, artık dünyanın önde ülkelerinden bir tanesidir. Başka ülkelerden insanlar tedavi için Türkiye'ye geliyor. Bunlar iyi şeyler. Fakat hala sistemde çok büyük eksiklikler var. Eğer yeterince araştırıldıktan sonra ortaya konulacak olan ve farklılıklara hitap edebilen bir eğitim sistemi çok daha başarılı olacaktır. Bu şekilde oluşturulacak olan sistem belki otuz yıl sonra yine değiştirilmek zorunda olacaktır fakat üç dört gün sonra değiştirilmeyecektir.
 
Başka ülkelerdeki eğitim sistemlerinin incelenmesi adına ülkemizde bazı çalışmalar yapılmaktadır. Bazı okul müdürleri, örneğin Finlandiya’ya falan gönderildiler. Birkaç hafta veya birkaç ay bazı seminerlere katılıyorlar. Ama başka ülkelerde gördüklerini bizim ülkemizde uygulamaya kalktıklarında sorun yaşıyorlar…
 
Bunun iki sebebi olabilir. Ya gönderilen kişi gittiği yere tatil yapıp gezmek niyetiyle gitmiştir. Bir şeyler öğrenip gelmemiştir yahut o kişiyi yurtdışına gönderen zevat gönderdikleri kişinin tavsiyelerini ciddiye almamaktadır. Bunlar teknik konular. Ama burada önemli olan, bu hükümetle artık bu eğitim sistemi ciddi bir ivme kazanmaya mecburdur. Çünkü bu kadar yıl devleti idare etti bu hükümet. Gönderilen kişinin tavsiyeleri ciddiye alınmayacaksa bu birşey kazandırmaz veya gönderilen kişi bir şeyler katamıyorsa başkası gönderilebilir.
 
Eğitimin özerkleştirilmesi konusuna yaklaşımınız nedir? Devletin eğitime müdahil olmasının sonuçları nelerdir?
 
Tarihimizde bu özerkleşme var. Mezhepler, meşrepler, farklı gruplar kendi eğitimlerini kendileri vermişlerdir. Ortak bir eğitim sisteminden bahsedemeyiz. Şu anki sistem modern hayatın sonucu olan tek tipleştirici eğitim sistemidir. Bazı ana ilkeler koyulabilir elbette. Zaten eğitimin tamamen devlet tarafından yapılması hem doğru değil hem de mümkün değil. Devlet, Şafii beldelere Hanefi imam göndermeyi bırakıp Şafii imam göndermeye daha yeni yeni başlamıştır. Sonuçta bir ülkenin yönetimi söz konusu. Ülke içinde farklı gruplar, farklı meşrepler vardır ve bu grupların eğitimlerine kendi yorum ve anlayışlarını katmasında bir sıkıntı yoktur. Olması gereken de budur zaten. Şayet buna izin verilmezse, devletin adı İslam devleti olsa da tek tip eğitimci bir devletten öteye gidemez. Sonuç olarak, eğitimde özerkleşmenin, kaliteyi arttırmak adına hiçbir sakıncası yoktur.
 
Klasik eğitimin modern eğitime uyarlanması mümkün müdür? Gerekli midir? Gerekliyse hangi yönler alınmalıdır?
 
Aslında önemli bir soru. Ama klasik eğitim ne demek? Tarihin bir kesiminde medreselerin olduğu bir sistem ortaya çıkmış. Peki soruyu şöyle soralım: neden böyle bir sistem ortaya çıktı? Medreseler vesaire gibi bir sistem peygamber (s.) zamanında yoktu. Sahabe zamanında yoktu. Çünkü ihtiyaç yoktu. Endülüs'ün fethiyle bir imparatorluk ve büyük bir devlet kuruldu. Ve o devletin gerektirdiği böyle bir sistem kurulmuştur. Öyleyse bu gün "klasik" diye isimlendirdiğimiz eğitim o günün "modern" eğitimi. Aslında o zamanın ihtiyacına hitap eden bir eğitim sistemiydi. Biz ise bin yıl önce kardeşlerimizin ortaya koymuş olduğu sistemi doldurup kutsallaştırdık; ama o eğitim bu çağı taşımayacak. Bin yıl öncenin sorunlarını çözen eğitim eğer geliştirilmezse bu çağın sorunlarını çözemez. Bazı Müslümanlar eski dönem okumalarını kutsal addediyor, fakat günümüze bir cevap vermiyor eski okumalar.
Şöyle söylenebilir; Müslümanların eğitiminde en temel müfredat Kur'an'dır. Tüm çabalar bu kitabı anlamak için olmalıdır. Kurulacak medeniyet de Kitabın ışığında kurulmalıdır ve bu hayatla ilgili olunmalıdır. Eğer bu güne hitap eden bir eğitim olmazsa klasik eğitim de olsa kapalı bir kutu gibi bir köşede öylece kalacaktır. Müslüman olarak düştüğümüz bir hatadır; merkeze Kur'an'ı oturtmak yerine, Kur'an'ı yorumlamaya çalışan beşeri (mezhepsel) kitaplar ana kaynak olarak kabul edilmiştir. Klasik eğitimin uyarlanmasını değil güncel bir eğitim sisteminin oluşturulmasından yanayım. Zaten klasik eğitim dediğimiz, eski zamanların modern eğitimidir. Örneğin Kuran’da "Haram Aylar" hakkında çoğunluğu son dönemde inmiş ayetler var. Bunlardan Bakara Suresi'nde olan Medine Dönemi'nde Bedir Savaşı esnasında inmiş bir ayettir. Öyleyse Klasik eğitim almış kişiye soralım; Müslümanlar günümüzde mezhebsel ve etnik savaşlarla birbirlerini öldürmektedir. Irak, Pakistan, Suriye, Yemen vs. Bu durumda Haram Aylar ayetleri neden bir ateşkes projesi olarak işletilmemektedir? Neden klasik eğitimli medreseler bir barış projesi çıkarmamıştır? Mekkeli müşriklerin bile tatbik ettikleri haram ayları biz Müslümanlar ayetlere rağmen uygulayamıyoruz? Müslümanlar, Kur'an'ı ana metin olarak okumuyorlar maalesef, bir müfessirin yazmış olduğu yorumları bir kutsal metin gibi okuyorlar. Yazılan tefsirler yazıldığı döneme hitap eder. Eğer haram aylarda bir ateşkes yapılabilse bu kavgalar tamamen bitecektir. Maalesef medresede fıkıh okuyanlar bir proje ortaya koyamıyorlar. Hala "sular meselesi" tartışıyor fıkıhta, oluk oluk kan akarken. Müslümanlar tüm dünyaya önderlik edecek şekilde olmalıdırlar. Bedir Savaşı'na giderken 300 kişi münafık olduğu için ordudan ayrıldı. Savaş kazanılıp geri dönüldüğünde peygamber münafıkları idam mı etti? Hayır, tebliğe devam etti. Günümüzde tahammül yok maalesef.
 
Günümüz Müslüman toplumlarında ortaya konmuş güzel işleyen alternatif bir eğitim sistemi var mıdır, sizce?
 
Aslında bu soruya cevap verirken haksızlık yapmaktan çekiniyorum; çünkü tüm Müslüman toplumları ve eğitim sistemlerini tanımıyorum. Fakat benim bildiğim Müslümanların ideal ve alternatif bir eğitim sistemi yok. Ama inşallah yanılıyorumdur ve dünyanın bilmediğimiz bir yerinde bazı Müslümanlar gerçekten çözüm üreten, az önce bahsettiğimiz sorunları aşabilmiş güzel bir eğitim sistemi kurmuşlardır. Çünkü eğer böyle bir sistem varsa hepimiz istifade ederiz, inşallah. Hiçbir cemaat, hiçbir topluluk en iyi değildir. Bir grup bir şeyi yapar, diğer grup başka bir şeyi. İyi yapılan bütün güzellikleri de ümmetin hâsılası olarak görüyorum. Tabi tekrar etmekte fayda var. Bilmeden konuşmak yanlış olur. Ama şuna inanıyorum, tüm eğitimi çok iyi yapan bir grup olduğunu sanmıyorum. Eğitim kısmının belli kısımlarını çok iyi yapan farklı cemaatler olabilir. En iyi uygulamaları alıp birleştirmek gerekir. Bunun için de önce de zikretmiştim; bir geçiş dönemi, bir araştırma dönemi gereklidir. Bu araştırmayı yapmak artık günümüz imkânlarında zor değildir. Müslümanlar yavaş yavaş ayağa kalkmaktadır, fakat bu ayağa kalkma 30-40 yıl sürecektir. Güç Batı'dan Müslümanlara geçecektir; fakat Müslümanlar farklı inançların da mutlu bir şekilde yaşayacağı bir toplum oluşturulmalıdır. Bunun için de Müslüman kadrolara büyük işler düşmektedir. Daha fazla çalışılmalıdır. Tarihin akışı ümmetin lehinedir fakat bunu kullanabilmemiz gerekmektedir. Eğer başarılı olabilirsek adil bir düzen kurulacaktır.
                              Mehmet ORMAN / Eğitimle Diriliş Dergisi İstanbul Temsilcisi
 

Bu haber toplam 2771 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.