YENİ MEDENİYET DÜŞÜNCESİ (2) / Köşe Yazısı - İsmet TANRIVERDİ

10.06.2015 23:36:35
İsmet TANRIVERDİ

İsmet TANRIVERDİ


 

YENİ MEDENİYET DÜŞÜNCESİ (2)

İslam Medeniyetinin Yeniden Dirilişi


 

 

Yaşadığımız bu medeniyet krizi zihnimizi dondurdu, ufkumuzu köreltti. Önce savunma psikolojileri, sonra yenilgi psikolojileri daha sonra da yamama, yamanma psikolojileri geliştirdik. Medeniyetle irtibatımızı kestik; başkalarının gölgesi, acentesi, kölesi olduk. Kendimiz olamadık, ve bu nedenle de adeta başkalarının maskarası olduk. Batı’dan gelen bu tsunami, önce direncimizi kırdı; sonra da bizi bitkisel hayata mahkum etti. Direniş ruhumuzu alabora eden bu kasırga, halkımızı bir figüran, hafızasını sıfırlayan bir toplum haline dönüştürdü. İki yeni figüran türetti: salaklar ve asalaklar... Salaklar, yaşananları normalmiş gibi kabul ettiler. Asalaklar ise Batı’yı mabed belledi. Her şeyi Batı’dan beklediler. Batılılar üretti, bizse Batılıların ürettiklerini kutsayarak tepe tepe tükettik.



 

Üstelik Sezai Karakoç’un da işaret ettiği gibi; “İslam medeniyeti kendi iç bunalımını yaşarken, öte yandan yeni Batı medeniyetinin bunalımını da yaşamıştır.”

Müslümanlar dünyaya söz söyleyecek bir gücü kendinde bulmalıdır. Yeniden ayağa kalkmamız ve kendimize güvenmemiz gerekmektedir. Söylediğimiz söz ilahi kaynaklı olduğu için tüm çağlara çağrıdır. Bu çağrının muhatabı yeryüzünün tamamıdır. Söylediğimiz ve durduğumuz yerde sorun olmamalıdır. Müslümanlar olarak bilinç ve kimlik inşası üzerinden yeniden düşünmek zorundayız. Bu işin düşünce ve söylemle de kalmaması gerekmektedir; çünkü bulunduğu yeri imar etmeyenlerin tüm iddiaları buharlaşır. Zihnimizi işgalden kurtararak kendi sorunlarımızı çözmeliyiz. Kendi sorunlarını çözemeyen Müslümanlar, medeniyet iddiasını kaybeder. Ufkumuzu geniş tutarak, hedefleri büyüterek, iddialı fikirler beyan etme zamanı gelmiştir. Zaman biz Müslümanlar için büyük çaplı düşünme ve harekete geçme zamanıdır.

Batı Medeniyeti’nin alternatifi İslam Medeniyeti’dir. Çünkü İslam Medeniyeti’nin asıl kaynakları orijinaldir. Bizim yapacağımız aslı, küllerinden yeniden ateşlemektir. Bu ateşi yakacak güç, toplumsal ve tarihsel bilinçle olacaktır. İslami idealleri, hayalleri, rüyaları inşa etmek aciliyettir. Toplumun İslam’la ilişkisini canlandıracak her türlü girişimlerin sağlanması elzemdir. Zihinsel, fikirsel, siyasal ve ekonomik kurtuluş reçetesini İslam bakiyesinde bulabiliriz.

İslam dışındaki diğer hiçbir medeniyetler Batı Medeniyetinin alternatifi olamazlar. Çünkü onlar Batı Medeniyeti’nin argümanlarını kullanmaktadır. Bu ülkeler kapitalistleşerek ve sekülerleşerek içerden teslim alınıp bitirilmiştir.

Ancak özünü gürleştiren toplumlar özgürleşebilirler ve geleceğe doğru yürüyebilirler. Evrensel yürüyüşler kopuş yaşatacaktır. Bu yürüyüş, ne bir coğrafya, ne bir mezhep, ne de bir etnik yürüyüştür. Bu yürüyüşte Türkler, Kürtler, Araplar, Farslar, Afrikalılar, Asyalılar v.s olacaktır. Evrensel yürüyüş kimseyi ötekileştirmeyecektir. Tarihe tanıklık edecektir ve kendi medeniyetimizin öznesini yaratacaktır.

Tetkik (anlama), tenkit (anlamlandırma) ve teklif (aşma) süreçlerini yeniden hayata geçirecek yeni alimlere, ariflere ve liderlere ihtiyacımız vardır. Bu şahsiyetlerin yetiştirilmesi kaçınılmazdır.      

Çağ körleşmesini aşabilmek için geçmişte Gazali, çağımızda Bediüzzaman, Muhammed ikbal, Seyyid Kutup, Ali Şeraiti ve Mevdudi gibi alimlere, hem de lider şahsiyetlere ihtiyaç vardır.

Bu şahsiyetler, pergelin sabit ayağını bulundukları zihni varoluşsal coğrafyaya basıp, pergelin hareketli ayağıyla bütün entelektüel coğrafyaları derin nefes alarak kutsal bir yolculuğa çıkmaları zorunludur. Yolculuklarında heybelerinde ilim, irfan ve hikmet olacaktır.

 

Tarih yapan irfandır. Tarihe ruh katan ve hayata anlam kazandıran irfan ve hikmet sahibi insanlardır. İrfansız tarih, insansız; hikmetsiz tarihse, ruhsuz, anlamsız, değersiz ve kıymetsizdir.  İrfan gürül gürül akan, insanı yıkayan, arındıran ve önünü açan muhteşem bir ırmaktır. Hikmet ise bu ırmağın kaynağıdır.


 

 

İslam Medeniyetinin Ortak Dili ve Ortak Mekanı


 

Müslümanlar, ortak bir dil ve ortak bir söylem gerçekleştirmek zorundadır. Konuştuğu dili yitiren, durduğu yeri bilmeyen ve kaybeden bir medeniyetin çocukları idrak biçimlerini yitirmekten kurtulamazlar. Fikren, zihnen, siyaseten köleleşirler. Ancak kendi dilini konuşabilenler ve yerini bulabilenler medeniyet yolculuğuna çıkabilirler. Dilimiz, yerimiz ve yönümüzü ortaya çıkaran medeniyetimizin ilk mekanı Mekke’dir, Medine’dir. Mekke’de atılan tohum, Medine’de yeniden yeşerecek, yeşeren bu ruh İslam dünyasında meyve verecektir. Medinelerini yitirenler medeniyetlerini yitirmekten kurtulamaz. Mekke ruh, Medine bu ruhun bedenidir. Medeniyet ise bu ruhla bedenin inşa ettiği insandır.

Dilini kaybeden yerini kaybeder, yerini kaybeden yönünü, istikametini ve sonra medeniyetini kaybeder.

İslam medeniyetindeki her etnik kendi dilini konuşacak, kendi diliyle eğitim görecek, edebiyatını geliştirecek, yasakların hepsinden kurtulacaktır. Her türlü etnik köken bir arada,  barış ve huzur içinde yaşayacaktır. Kendini İslam Medeniyeti’nin içinde kendi kimliğiyle temsil edecek ve yaşayacaktır. Ortak dil, ortak söylem, ortak medeniyet iddiasını bayraklaştıracaktır. Bu söylemleri gerçekleştirmek tarihte sadece Müslümanlara nasip olmuştur. Başka hiçbir medeniyet, tüm söylemlerine rağmen sadece insanlığa felaket getirmiştir.

İslam medeniyetin iletişim kurma ortak dili Arapça olacaktır. Çünkü Kur’an’a, hakikate aracısız ulaşmanın dilidir. Böylece aracıların orijinalini bozup kendine göre yorumladıkları vahiy doğrudan herkese ulaşacaktır.

İslam Medeniyeti’nin ortak bir dili de Batı dili olarak İngilizce olmalıdır. Batı’yı daha iyi tanımak, kaynaklarına,  asıllarına ulaşmak ve onlara evrensel mesajı iletmek amacımızı kolaylaştırır.

 

Şehirlerimiz eğitim yuvaları olacaktır. İnsana ve bilim adamlarına değer veren kentler inşa edilecektir. “Şehirsiz medeniyet, medeniyetsiz şehir olamaz.” Şehirler medeniyetin aynasıdır. Kültür ve medeniyetler şehirlere göre büyürler, medeniyetlerin görülen yüzleridir.


 

İslam Medeniyetinde Eğitim

Eğitim, bir medeniyet meselesidir; çünkü yetiştirilecek insan modeli eğitimle belirlenir. Yusuf Kaplan’ın şu tespiti kayda değerdir. Eğitim sorununu,  varoluşsal bir mesele olarak gören Kaplan; Türkiye’nin en yakıcı ve yıkıcı sorununun eğitim olduğunu söyler. Bu nedenle Türkiye, eğitim sorununu halletmeden hiç bir sorununu kalıcı olarak halledemeyeceğine ve bütün sorunlarımızın kökeninde eğitim sorunun gizli olduğuna inanır. Bir medeniyetin yaratıcı, insan ve dünya tasavvurları, bir toplumun insan tipinin iyi, güzel, doğru fikrinin yegâne kaynağını oluşturduğunu ifade eder. 

Ümmetin bunalımının kaynağı ve güç merkezi mevcut eğitim sistemleridir. Hastalığın çoğaldığı zemin orasıdır. İslam medeniyetinin düştüğü yer okullardaki eğitim sistemidir, eğitimde öze dönüşü sağlayacak bir değişiklikle tekrar ayağa kalkacak ve dirilecektir.  Bu noktada Mevdudi’nin düşüncelerini paylaşmak yerinde olacaktır:

“İslam medeniyetinin oluşturulması ancak kendi eğitim ve öğretim sistemlerinde devrim yapılması ve bu devrimin İslami amaç ve ilkelere uygun olmasıyla mümkündür… Hiçbir medeniyet kendi kelime ve kavramlarını kullanmadan soyut olarak meydana gelemez. Aksine pratiklerle doğar ve gelişir aksi takdirde ölür… Bağımsız olamayan toplumlarda temel insani ahlak ve değerleri geliştiremez. Bu nedenle eğitim öğretim kurumlarımızın atmosferi tümü islami ilke, ve değerlerine uygun olarak değiştirmek gerekir… Müslümanlar ne zaman ki ilim ve fikir araştırma incelemelerinden uzaklaşmışsa bozulma meydana gelmiştir. Medeniyetin amacı ilim ve hikmeti yükseltmektir.  Dünyayı ileri götürenler ilim alanında gelişmiş toplumlardır. Dünya bir trene benzetilerek lokomotifin anahtarı fikir ve araştırmacıların elindedir. İstediği yöne götürebilirler… İlim dinden ayrı bir şey değildir. Aksine onun ruhu ve yöneticisi hükmündedir. Eğer bugün dindarlar ilimden uzaklaşmışsa gafletlerinden, cehaletlerinden kaynaklanmaktadır…”

Eğitim sisteminden bahsederken, bir medeniyetin din adamlarının tehditle, cehennem korkusuyla söze başlamaması gereğine de değinilmelidir; çünkü hür düşünce böyle bir ortamda hayat bulamaz. Hür olmayan düşünce, düşünce değildir. İlk isyan hareketi, hür düşüncenin yaşaması için olmalıdır. Bu hür ortam, bünyemize yabancı medeniyetlerin taklidinden kurtulmamız için hayati öneme sahiptir. Öz değerlerimizin yetiştiği bir medeniyet ortamı sağlamak varoluş sebebimizdir. Nurettin Topçu’nun yerinde tespitiyle; “Dünyamız yeni kültürlerin yaratacağı ruh içinde gelişerek insanı teknolojinin esirliğinden kurtaracak yeni bir medeniyet bekliyor.” Bu medeniyet İslam medeniyetinden başkası olamaz; çünkü İslam insanlığın son kurtuluş adasıdır. Kopya ve taklit etmeye çalıştığımız Batı medeniyeti bizim bünyemize uymayacağı gibi, batılılaşma çabalarımızın da yanlış yönde olduğunu göz önünde tutmamız gerekir. “Biz batının iki şeyini yanlış anladık, iki yüzünü tersinden gördük. İlmini ve ahlakını.”

 

Okumalarımıza gelince,  klişe okullarımızın dışına çıkarak yeni bir okuma serüveni başlatmalıyız. Okumalarımız bizi daima yenileyen, geliştiren zihnin alıcılarını açık tutacak anlayışla olmalıdır. Okumaya bakış açımız ve yaklaşımımız özgür bireyleri inşa etmelidir. Bizi bizden alan başkalarının esiri yapan okumaları terk etmeliyiz. Kelime ve kavramlarımıza sahip çıkarak onları değersizleştirmeden okuyarak ve kitaba dokunarak yeni medeniyeti inşa etmeliyiz. “İlim Avrupa da imana götürüyor, doğuda ise imandan uzaklaştırıyor.” diyen Topçu’nun bu tespitinden hareketle de ilmi faaliyetlerin İslamileştirilmesi üzerinde durmalıyız. Müslümanlar arasında güçlü fikir adamları ve liderler çıkması için de bu bir zorunluluktur. Ali Şeriati’nin deyimiyle: “İslam’ın ve Müslümanların yeniden uyanışı için bu tür liderler gereklidir. Zamanı iyi okuyabilen ve günün koşullarını iyi değerlendirebilen liderler çıkmalıdır. İslam’ı, toplumu anlamayan liderler, aydınlar Sünni teneffüsle yaşarlar. Aydın ve lider beyni aydınlık için çalışan işçidir.”


 

 

Yeni Medeniyet ve Türkiye


 

Türkiye, medeniyetimizin yeniden inşası ve ihyası sürecinde tarih yapan kurucu bir aktör olmaya aday olduğunu ilan etti. Siyasi iktidar da son on yıllık dönemde böyle bir mücadeleyi çeşitli platformlarda dile getirdi. İktidarın sloganlarından biri de “Yeni medeniyet için” olmalıdır; çünkü sürekli yeni Türkiye’den söz edilmektedir. Yeni bir Türkiye için yeni bir medeniyet atılımı kaçınılmazdır. Türkiye tarihi bir yürüyüşe soyunmaktadır. Siyasi iktidar dünyanın her yerindeki Müslümanların sorunlarını sürekli gündemleştirmektedir. Mısır darbesinde takındığı tavır, Afrika’ya olan özel ilgi, Filistin sorunu, Suriye iç savaşı v.s bunun örnekleridir. Siyasi iktidar kendi ülkesi içindeki reformlar ve özellikle Kürt sorununun çözümünde gösterdiği siyasi basiretle de büyük iddialar peşinde olduğunu kanıtlamıştır. Çünkü kendi sorunlarıyla yüzleşemeyen ve çözüm üretemeyen bir iktidar, medeniyet iddiasında bulunamaz. İçte huzur ve barış sağlayamayan bir devlet, dünya barışına da katkıda bulunamayacağı açıktır. Kafası karışık kendi iç sorunlarıyla uğraşan enerjisini buna harcayan bir hükümet “Büyük medeniyet” projesi iddiasında gerçekçi olamaz.

Gerek kültürel ve ekonomik, gerekse entelektüel açıdan Türkiye bağımsız hareket etmenin yollarını aramaya daha çok mesai harcamalıdır. Kendi medeniyet tarihini, sahte tarihinden temizlemeyi de aksatmamalıdır. Siyasi iktidarın, medeniyet yolculuğuna ümmet perspektifinden hareketle başlaması da kendisi için avantaj olacaktır.

Siyasi iktidar Türkiye toplumun her kesimini kucaklayarak, her düşünceye hayat hakkını tanıyarak evrensel yürüyüşe katmalıdır. Bunun için her türlü sorunu taraflarıyla yüzleşerek çözme iradesini göstermelidir. Türkiye’de imtiyazlı gruplar, kesimler oluşturulmasının önüne geçecek ciddi adımlar atmalıdır. Adalet ve hukuk, her kesime adil uygulanmalıdır.

 

Siyasi iktidar; bizi medeniyet yolculuğuna götürecek her türlü zihni, fikri, siyasi, iktisadi köleliklerle mücadele etmemizin önünü açmalıdır. Toplumun gerçek aydınları, akademisyenleri,  hukukçuları bu kutlu yolculukta görev almalıdır.  Alev Alatlı’nın deyimiyle; "hakikatı arayan bir muhacir" olarak medeniyet yolculuğuna dahil olmalıdırlar.


 

 

SONUÇ


 

Medeniyetimizin dirilişi için kendimize gelmemiz,  kendi medeniyet perspektifimizden dünyaya ve olaylara bakmamızın gerekliliğini kavramalıyız. Kitap okumamız ve kitaba dokunmamız ve yeni bir okuma yapmamız yeni bir atılım için kaçınılmazdır. Özgürleştirici ve yenileyici bir anlayış ancak tembellik döşeklerinden kalkmakla mümkündür.

Özgürlüğümüz ve huzurumuz, kimseyi dışarıda bırakmayacak kapsamlı bir anlayış, herkese hitap edecek bir dil, birleştirici unsurların öne çıkarıldığı bir ortamla mümkündür. İslam’ın “başkalarıyla yaşama kültürü” yeniden hayat bulmalıdır. Hiç kimseyi ötekileştirmeden ortak bir yaşam alanı sunabilmek İslam’ın ilk dönemlerinde gerçekleştiği gibi, yeni bir öze dönüşle tekrar mümkün olabilir. İslam şehirleri güven içinde yaşanılan yerlerdir; çünkü Müslüman elinden, dilinden emin olunan kişilerdir. Adalet de ancak emin kişilerden oluşan güvenli şehirlerde tesis edilir.

Yenilgi psikolojisinden kurtulmuş, kendine güvenen ve kendi öz değerlerini bugüne taşıyan bireylerin medeniyeti iddia sahibi olarak güçlü şekilde ortaya çıkabilir. İstiklalimizi ve istikbalimizi özgünlüğümüzde yaşayarak tarihe sahiplik edebiliriz. Bu bağlamda Yusuf Kaplan’ın; “Müslüman yaşadığı çağla doğrudan asli, bütüncül ve gerçek bir ilişki kurmalıdır.” sözü yerinde söylenmiş bir çağrıdır.

İslam medeniyetinin bir vahiy medeniyeti olarak “telif medeniyet” kategorisine girdiğine yukarıda değindik. Bu tespitten hareketle diyebiliriz ki; ümmetin fikri gelişmesi, vahiy ile aklın ortak hareket etmesiyle meydana gelir. Zihinsel, fikirsel ekonomik köleliğe karşı savaşarak,  kolektif bilinç oluşturabiliriz. Vahiy medeniyetini yeniden diriltilmesi de buna bağlıdır. Müslümanlar olarak şu ilahi ihtarı kulak ardı edemeyiz:

“Bir millet kendini değiştirmedikçe, Allah onların durumunu değiştirmez.” (Rad Süresi:11).

Bu ilahi hüküm, tarihin değişmez kanunudur; çünkü İslam ismiyle mucizeler yaratmaz, yeniden bir bütünleşme, arınma, silkinmeyle medeniyetimizin dirilişi gerçekleşir.


NOT: Bu yazı, Yusuf Kaplan’ın yazılarından faydalanarak kaleme alınmıştır.

İsmet TANRIVERDİ


Bu yazı toplam 3445 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.