İLİMDE NİYET VE İLME SAYGI
İlim öğrenmek isteyen kimse için, tahsile başladığı zaman niyet etmek elzemdir. Öyle ki niyet bütün işlerde esastır. Hz.Peygamber (S.A.V) Mekke’den Medine’ye hicret edince Mekke’de kalan Müslümanlar onu takip ederek birer birer Medine’ye hicret etmişlerdir. Bu hicretlerindeki niyetleri Hz. peygamber (S.A.V)’ e ve Allah'ın dinine yardım etmek , İslam davasını yüceltmekti.
Bu hicret edenler arasında Medine’de sevdiği bir kadına kavuşma niyeti taşıyan biri için “O'nun Mekke’den Medine’ye gidişi her ne kadar sahabelerin hicretine tesadüf etmişse de niyeti Allah ve Resulü olmadığı için bu intikal onun için hicret olarak kabul edilmemiştir.''
İlim öğrenmede de durum böyledir. Öğrencinin ilim öğrenmekten maksadı Allah rızasını kazanmak, ahiret yurdunu elde etmek , önce kendisinde cahilliği gidermek, sonra diğer cahillerin bilgisizliğini gidererek bilgi ve kültür sahibi olmalarını sağlamak, İslam dinini yaşatmak ve ilelebet devamını sağlamak olmalıdır.
Aslında ilim bizatihi ibadettir. İlimde Allah rızasına dayalı olmayan hiçbir niyete yer verilmemelidir. İlim tahsil etmekten maksat, Allah rızası ve topluma hizmet olduğuna göre, öğrenci öğrenime başlarken şöhrete kavuşmak, insanlar yanında değer kazanmak, toplumda itibar sahibi olmak, kariyer kazanmak gibi düşünceden kesinlikle uzak bulunmalıdır. Aksi düşünce ile işe başlayanlar hem toplumda gereken itibarı elde edemezler, hem de topluma hizmet edemezler . Zira buradaki maksat hizmet değil şöhret ve itibardır.
Günümüzde olduğu gibi itibar kazanma, toplumda bir yeri olma, maddi kaygısıyla öğrenim gören kimse herhangi bir şekilde diploma alamaz, tahsilini tamamlayamaz değildir. Diploma alır, fakat mesleğinde gerçekten başarılı ve topluma büyük hizmet sunacak bir eleman olamaz. Öyle ki gelişi güzel okul bitiren bir öğrenciye doktorluk yada mühendislik diploması verilirse belki bu diploma ile bir mevki işgal eder, fakat hekimlik yapamaz mühendislik icra edemez.
Bu durumda ilim insanları yaşatacak yerde öldürür, binaları çöktürür. Diğer ilim dallarında da durum bundan farksızdır. Sadece maddeci anlayışa dayalı olan eğitim sisteminden ya hortumcu yahut terörist yetişir. Maddeci eğitim sisteminin verdiği acı meyvelerden başkasını veremez. Yararlı insanlar, büyük ilim ve fikir adamları yetişmez.
İslam dini ilim dinidir. Cehalet ve taassuba en büyük savaşı İslam açmıştır. O halde ilim öğretmek ve öğrenmek isteyen kişi Hz.Peygamber (SAV)’e gönülden bağlanmış kişidir. Allah'ın sıfatı olan ilim başkalarına karşı kendini büyük görme bencilliğine alet edilemez. Böyle bir bilgiden kimseye fayda gelmez. İlim yalnız Allahın rızasını kazanmak ve topluma faydalı olmak için öğrenilir ve öğretilir.Bu gün bilgisiyle kendini halkın üstünde gören ve adeta bu milletten ayrı bir tavır takınan öğrenim görmüş bazı insanlar tamir kabul etmeyen hataya düştükleri için, Müslüman halktan kopmuşlardır. İslam, bilgiyi halktan uzaklaşmaya değil, aksine halk ile kaynaşmaya bir vasıta kılıyor.
Çağımızda iman ve tevhitten uzak olan eğitim ve öğretimin acı ürünleri ortadadır. Manevi temellerden yoksun, imansız ve ruhsuz bir neslin, maddeci kuru bilginin meydana çıkardığı huzursuzluk ve rahatsızlığın acısını bütünü ile toplum çekmektedir. Toplumun kalkınması, temelde bu iman unsurunun yerleştirilmesine bağlıdır. İmansız bir neslin elinde ekonomik ve teknolojik güç olmaz.
Öğretmen ilim hayatı üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Öğretmen öğrenciye sadece kuru bilgi aktaran nakilci bir araç değildir. Öğretmen kuru bir ilimden önce öğrencilerine feyiz veren ve talebeleri ile arasında manevi bir bağ ve iletişim kurabilen kudretli kişidir. Öğrencilerle hoca arasında manevi bir bağ kurulmazsa hocalık ve öğrencilik bir kalıp olarak kalır. Böyle olunca manevi bir alış-verişte bulunamazlar.
İlim esasen maddi öğretimden çok manevi bağ ile mükemmel olarak talebeye aktarılabilir. Sadece not korkusuyla hocasına bağlı bulunan bir öğrenci belki not alabilir, dersinde başarılı görülebilir, fakat sevgi alamaz, feyiz alamaz. Aldığı bilgileri yayamaz yahut beklenen faydayı sağlayamaz.
Tevhit inancın temeli ilim, ilmin temeli de terbiye ve saygıdır. Ustalarına karşı saygılı olmayan sanatkarlar, öğrendikleri sanattan faydalanmadıkları gibi, ilim öğrenmeye çalıştığı halde, hocalarına karşı gerekli sevgi ve saygıyı göstermeyenler de öğrendikleri bilgilerden faydalanamazlar.
Her şeyin ruhu durumda bulunan ilim, ancak terbiye ve saygı esasına riayet edilerek öğrenilir ve ondan faydalanılabilir.
İlimlerin en üstünü yüce yaratanı bilme ve tanımaya vesile olan bilgidir. Bu bilginin de ancak terbiye ile saygı ile elde edileceğinde hiç şüphe yoktur. Saygısızlık dünya hayatının yaşanmaz hale gelmesine, nizamın intizamın yok olmasına sebeptir. Bu günkü ilimsizliğin ve tüm huzursuzlukların temelinde sevgisizlik ve saygısızlık illetini aramak gerekir.
Günümüzdeki eğitim-öğretim ile selef alimlerin devrindeki eğitim-öğretimi mukayese edersek, hürmet ve terbiyenin, adab ve davranışların ilim öğrenmedeki tesirini apaçık görmüş oluruz. Nitekim bu konuda şöyle denilmiştir. ”Ehl-i irfan meclisinde aradım kıldım taleb,ilim geride kaldı illa edeb,illa edeb”. Yani Allah'ı gerçek manada tanıyan ariflerin meclisinde ilim aradım. Fakat ilim geride kaldı, önce edep lazım edep.