İLKELERİMİZ-1

11.03.2015 17:16:58
İLKELERİMİZ-1
İSLAMİ BİR EĞİTİMİN TEMEL İLKELERİ
1.               Tevhid İlkesi: İslami eğitimde ilk amaç; İslam ın özü niteliğinde olan “Tevhid” kavramının bir hayat tasavvuru oluşturacak şekilde öğrenilmesi ve hayatın her alanına bunun gereğinin yansıtılmasıdır. Kişide hakiki Allah tasavvurunun ortaya çıkmasının önündeki engellerin kaldırılması, tevhid bilincinin uyandırılması ve böylece taklidi imanın tahkiki imana dönüşmesi asıl amaçtır.
Bu bağlamda aileden ve çevreden gelen taklidi imanın tahkiki imana dönüştürülmesi, imani meselelerin sağlamlaştırılması önemli bir aşamadır. Buna bağlı olarak da ilk aşamada kişiye, “tevhid nedir?” sorusuna aklını ve nefsini tatmin etmiş şekilde cevap verebilmesi sağlanmalıdır. Bu bilgi; inanç ve bilinç düzeyinde kişiliklerde yer edinmesi hedeflenmektedir ki, bu da sonucunda birliği ve vahdeti getirmektedir. Unutulmamalıdır ki;
Vahdeti ancak muvahhid olma vasfını kazanmış Müslümanlar oluşturabilirler.
2.               Yaratıcılık İlkesi: Eğitim sistemindeki tüm bireylerin (Hoca, öğrenci ve aile) taklidi aşan, hayatın akışına karşı yaratıcı bir duruş sergileyecek bireyler yetiştirmek medeniyetimizin yeniden ihyası için hayati önem arz etmektedir.
“İki günü eşit olan zarardadır” ifadesi insanın yetişmesinde eğitimin sürekliliği kadar, daimi bir yenilenmeyi ve insan fıtratına uygun yöntem olarak tedriciliği ifade etmektedir. İki günün eşit olmaması için yeni bilgiler edinmek kadar, öğrenilen bilgiye yenilerini katmak da önemlidir. Bireyin zihnine bilgi yığmak yerine, bireyin düşünmeye yönlendirilmesi gerekmektedir.
İslam dünyasını geride bırakan en önemli amillerden olan taklide düşmek, İslami bir eğitim programının dikkate alması gereken ilk meselelerinden olmalıdır. Ne geçmişin gelenekleşen ve kalıplaşarak donan din algısını; ne de Batı nın yoz değerlerini taklit etmek çözüm olabilir. Çünkü;
a.               Kendilerini taklide düşenler yıkılmaya yüz tutarlar.
b.               Kendileri olamayanlar, bir ötekinin mukallidi olarak yok olurlar.
Çift taraflı bağnazlığın karşısına, Allah ın bizden istediği bir İslam la çıkmalıyız.
Alternatif bir eğitim müfredatı; kökü mazinin derinliklerinde olmakla birlikte, dünün hatalarından ders çıkaran, bugünün şartlarını göz önünde bulunduran ve yarına yönelik öngörü ve planları olan bir temelde yükselmelidir. Bu durum aynı zamanda öğretmenin de suni sorunlar üretebilmesi melekesini geliştirecektir. “Tarihin akışından kopmadan, tarihin yol göstericiliğinin bilincinde ama tarihteki duruşlara saplanmamış bireyler nasıl yetiştirilir?” sorusu eğitimi programının daima gündeminde tutması gereken sorudur.
3.               Sözle davranış/uygulama arasında paralelliğin (uyum) olması ilkesi: Bir eğitim sisteminde öğrenilen/öğretilen ile yaşantı paralellik ve uyum göstermiyorsa zihinlerle kalpler ayrı istikamette yol alacaktır ki; bu da şahsiyetsiz, kararsız, kendine güveni olmayan bireyleri netice verecektir. İslami eğitimde ilim ile amel aynı hedefe yönelir.
Eğitimde bilgi edinmek kadar öğrenilenin hayata yansıması da önemlidir. Nefis üzerinde denetimin sağlanması için nefis terbiyesi üzerinde durulmalıdır. Söylenen her söz, hayata geçirilecek bir prensip, hatta hayata geçirilmiş bir prensip olmalıdır.
Müslümanlar sadece sözün medeniyeti değildir. Onlar sözleriyle fiillerinin birleşiminden oluşmuş ideal medeniyetin sahibidir.
4.               Tefekkür bilincinin oluşturulması ilkesi: Sorgulayan ve üreten bireylerin yetiştirilmesi için bir eğitim sisteminin en elzem unsurlarından biri de tefekkür bilincinin oluşturulmasıdır. Eğitimde tefekkür bilincinin oluşturulması, sağlıklı ve çözüm üretici bireylerin yetişmesi için yegane yöntemdir. Türkiye deki İslami kesimin toplumsal sorunlarda çözümün muhatabı olarak alınmaması manidardır.
Tefekkür; suya atılan taşın halkaları gibi çok boyutlu bir sistemdir. Kendi nefsinden başlayarak, en yakın çevresinden en uzaktaki ümmet topluluğunun sorunlarına kadar uzaması gereken bir süreci kapsamalıdır. Nefis muhasebesinden başlayarak genişleyen bu halka Müslüman ın her anında yanında bulunması gereken silahı olmalıdır. Her gecesinin belli bir vaktini almalıdır. Yılın belli mevsimlerinde Peygamberi uygulamaya benzer şekilde itikaflar yaşamalıdır. Yalnız bu tefekkür süreci bir yabancılaşma değil, sosyalleşmeye hazırlık olacak bir yalnızlaşma süreci olmalıdır. Bu konudaki sloganımız Hz. Ömer e ait şu sözdür: “Düşünce bilginin kaynağı olduğu için bilgiden üstündür.”
5.               İslami meşruiyet çerçevesinde düşüncenin özgürce ifade edilmesi ilkesi: Unutulmamalıdır ki bir milletin kalkınması okumaktan, düşünmekten ve düşündüklerini serbest bir şekilde yazmaktan geçer. Hakikatin tüm açıklığıyla ortaya çıkabilmesi ve zihinlerin net bir aydınlığa kavuşabilmesi ancak ve ancak fikirlerin çarpışmasına uygun bir zeminin varlığıyla mümkündür. İslami ve edep dairesinde fikirlerin serbestçe ifade edilebilmesi, Müslümanların eski görkemine kavuşması yolunda önemli bir adım olacaktır. İlim meclislerinde düşüncenin özgürce ifade edilmesi bir tür meşveret olduğu unutulmamalıdır. Allah Resulü nün ashabıyla meşveret düsturları bu bağlamda dikkate alınması gerekir.
Yalnız bundan önce kişilere bu meşveret edebinin ve istişare usulünün öğretilmesi ve kişiliklere bunun yerleştirilmesi gerekmektedir. İnsaf düsturu elden bırakılmamalıdır. Musa Carullah ın “Akıl her hakikatin mizanıdır.” Sözüyle birlikte şunu ifade ediyoruz:
“Hür akıl her hakikatin mizanıdır.
İnsan aklı ve iradesi hür olabilirse meçhul olan her şeyi keşfedebilir.”
6.               İslami dünya görüşünün bakış açısını yerleştirme/kazandırma ilkesi: Diğer düşünce sistemleriyle yüzleşebilmek için Mevlana nın pergel örneğiyle somutlaştırdığı gibi bir ayağımızın kendi medeniyetimizin değerlerine sağlam basması gereklidir. Kendi değerleriyle yüzleşmemiş ve tahkik etmemiş bir bireyin karşılaşacağı her rüzgarla savrulması kaçınılmazdır. İslami dünya görüşünün kazandırılabilmesi için İslami kavramlarla düşünmek ve kendini İslami kavramlarla ifade edebilmek gerekir. Bu konuda Alparslan Açıkgenç in “İslam nedir diye sorulduğunda, İslam dünya görüşüdür denilmelidir.” Sözüne katılıyoruz.
7.               Olayları, insanları, düşünceleri değerlendirmede/analizde adil tenkit prensibine sahip olma ilkesi: Cenab-ı Hakk “Bir kavme olan kininiz sizi adaletten alıkoymasın. Adil olun. O takvaya daha yakındır.” [Maide 8] buyurmuştur. İnsaf, bir olayın veya olgunun tek tarafından değil; her tarafından bakmayı ve ona göre durum belirlemeyi gerekli kılar.
8.               Dilin inceliklerinin ve gramerin öğretilmesine özel önem verilmesi ilkesi: Dil düşüncenin evidir. Bilhassa kendi anadiline hâkim olmayan bireylerin okuduklarını anlayabilmesi ve kendini ifade edebilmesi imkansızdır. Öğrenciye anadilini incelikleriyle öğretebilme bir eğitim sisteminin atabileceği en önemli ve öncelikli temelidir. Bireyler bu temel üzerine binalarını kuracaklardır. Bununla birlikte İslami bir eğitimde Arapça öğrenmeye ve belagate teşvik de önemli yer tutmaktadır. Arapça birinci kaynağa yönelmeyi sağladığı gibi belagat da tebliğ görevinin hakkıyla yerine getirilmesini sağlayacaktır.
Aktarma görevi omuzlarına yüklenmiş olan Müslümanların bu görevlerini ifa edebilmeleri için muhatabına kendilerini ifade edebilmeleri zorunludur. Muhatabın durumuna göre hitap hikmeti gerektirdiği gibi kullanılan dilin de iyi bilinmesini gerektirir. İslam klasiklerinin diline dikkat çekilmesi de büyük bir eksikliği dolduracaktır kanaatindeyiz.
9.               Zamanın ruhunu yansıtma ilkesi: Eğitim programının zamanın ruhunu yansıtan ve ruhuna hitap eden esnekliğe/dinamikliğe sahip olması gereklidir. Çağının suni gündemlerinde boğulmadan onun gereklerini idrak edebilen ve gününün ihtiyaçlarını önceden görüp buna göre çözüm üreten bireyler yetiştirilmesi hedeflenir.
10.            İhtiyaç İlkesi: Eğitim programı, fertlerin günlük ihtiyaçlarını (düşünsel, fiziki, manevi vs.) karşılayacak özellikte olmalıdır. Bu ihtiyaçlar kendi medeniyeti dışında üretilen bunalımların yapaylığından uzak, birey ve topluma kazanç sağlayacak ihtiyaçların olmasının gerekliliği gözden uzak tutulmamalıdır. Ayrıca karşılaştığı sorunlar karşısında çözüm üretebilen, dayanışma bilinci yüksek bireyler yetiştirilmesine uygun bir sistem gereklidir.
11.            İlim/İlmilik İlkesi: Eğitim sistemi kişide sürekli öğrenme bilinci (sorumluluğu) oluşturabilmelidir. Ömür boyu öğrenmek ve gelişmek toplumdaki herkese ama bilhassa öğrencilere aşılanması gereken bir ihtiyaç olarak kabul edilmelidir. İslam da öğrenme işi belli yıllar arasına sıkıştırılan ve sonunda bir belgeyle noktalanan bir süreç değil, beşikten mezara kadar durmadan devam eden bir süreçtir. Daimi öğrenmenin yolu öğrenciye öğretim yılları içinde okuma, anlama ve kendini geliştirme aşkı aşılamayla mümkündür. Gerçek olan şudur ki; “okuma zevkini kazanamayanın öğretimi yarıda kalmıştır.”
12.            İhtisaslaşma İlkesi: Fertlerin bulundukları hal/iş üzere uzmanlaşmaları kolaylaştırılmalı/teşvik edilmelidir. Her işi bilen kişiler, hiçbir şey bilmeyenlerdir. Günümüzde bilginin hızla büyümesiyle birlikte, birçok alanda uzmanlaşmak imkansızlaşmakta, uzmanı olunmayan iş ise hiçbir şeye yaramamaktadır. Ansiklopedist bireyler yerine yeteneğine ve isteğine uygun bir alanda bireylerin uzmanlaşması gereklidir. Hocaların da öğrenciyi yeteneklerine göre kanalize edebilmesi gereklidir. Ayrıca; tüm derslerin art arda verildiği sınavı geçmeye endeksli sistem, bilgili ve bilgi üreten bireyler yetiştirmeyi sağlayamaz ve hatta amaçlayamaz.
13.            Eğitim programının müfredatı medeniyetimizden neşet eden bir özgüven ve cesaret aşılayabilmesi/verebilmesi ilkesi: Kendi medeniyetinden, tarihinden, tarihinin kendine yüklediği misyondan ve tarihi aldatılmışlığından haberi olmayan kişiler ancak başkalarının tezgahında hazırlanan oyunda piyon olmaya hakları vardır.
Batı nın Müslümanları sömürgeleştirmesinden evvel, onları zihnen buna hazır hale getirmesini ifade eden  medeniyetimizden utanma  olgusu aşılmalıdır. Bu aşılma süreci kuru bir böbürlenme şeklini alması tehlikeli ve tembelliğe sürükleyici olacağı da göz önüne alınmalıdır. Özgüven ile kibir, mütevazılık ile ezik kişilik birbirine karıştırılmamalıdır.
Unutulmamalıdır ki; “Büyükler bize sadece, biz diz çökmüş olduğumuz için büyük görünürler. Ayağa kalkalım.”
14.            Eğitim müfredatı fani şahsiyetler üzerine bina edilmemelidir; baki hakikatler üzerine bina edilmelidir ilkesi: İslami bir eğitim şahıs merkezli olamaz. Ayrıca delilsiz, burhansız hiçbir davaya itimat etmemek, mümkün olduğu kadar hakikat olduğu ortaya çıkan şeyi inkar etmemek ilkesi öğrenimin her alanında bir değer olarak öğrenciye kazandırılmalıdır. Matematik ilmini sosyal bilimlere de indirgemek gereklidir.
15.            Hikmetli Geziler İlkesi: İnsanlık tarihinin, medeniyet birikiminin ürünlerini tanıtıcı gezilerin düzenlenmeli ve böylece öğrencide tarih bilinci geliştirilmelidir. Yani gezme yeniden diriliş için araç olacak şekilde düzenlenmelidir.
“Gezide neler kazandırılmalı?” sorusuna cevap aramak gereklidir.
16.            Fikir birliğinden öte kalp birliğini önemseme ilkesi: Bu ilke toplumsal huzur ve barışın teminatıdır. Ayrıntıda boğulup hakikati ayrıntılarda arayanlar ayrıntıların dışlayıcılığında boğulmaya mahkumdurlar. Aynı inancı paylaşanların, aynı istikamette yol alanların kardeşliğine hiçbir muğlak ayrıntı düşmanlık oluşturmamalıdır. Bu da cemaat olmanın değil, ümmet olma bilincinin gereğidir.
17.            Ümmet Olma İlkesi: İslam birliği fikri her aşamada vurgulanmalı ve nihai hedef olarak tayin edilmelidir. Ümmet anlayışı, aynı inanca bağlı olanların her zaman ve her koşulda barış ve güven içinde birbirlerine yaklaşımıdır. Ümmet bilinci dışa karşı yekvücut, içte ise kültürel ve yerel zenginlikleriyle var olan ve öylece devam eden ülkelerin kardeşlik anlaşmasıdır.
Bu haber toplam 2655 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.