Ziya Tepe: Hatıralar 1.Bölüm

Ziya Tepe: Hatıralar 1.Bölüm

Ziya Tepe: Hatıralar 1

Takdim

Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla

Hatıra-anı türünün kişisel tecrübelerin –yaşanmışlıkların paylaşılmasının yanında, dönemi ile ilgili kalıcı bir iz bırakma olduğu işin erbabı tarafından söylenegelmiştir. Yaşayanın nevi şahsına münhasır tecrübelerinin toplumun istifadesine sunulması adeta topluma bir ufuk kazandırırken, eser vesilesi ile tarihe de not düşülmüş olur. Acısıyla, tatlısıyla gelecek nesillere kimi zaman yol haritası olabilecek, işaret taşı hükmünde kayıtlar…

Yaşadığımız coğrafya son yüzyılda önemli bir değişim geçirdi. Tüm yönleri ile sancılı, travmalarla yoğrulmuş, badirelerle dolu; güne, aya biçilen sayısal değeri çokça aşan, rüyanın içinde rüya misali adeta yumağa dönüşen sorunlar… Hayat hikâyeleri… Kırılmalar…

Ziya Hoca, tüm bu yaşanmışlıkların yaklaşık olarak elli senesine fiilen şahitlik yapmış, birçok olaya tanıklık etmiş, kırılmaları görmüş nadir şahsiyetlerden biridir kanaatimce.

75’li yıllardan itibaren kendini İslam davasının bir neferi olarak gören ve aralıksız okumalarının yanında aralıksız toplumsal ıslah çalışmaları ile ülkemizin öze dönüş gayretlerine tanıklık eden bir şahsiyetin şüphesiz anlatacaklarından çıkarılacak önemli dersler olacaktır.

Ziya Hoca’ya çok farklı kesimlerden gelen hatıralarını esere dönüştürmesi gerektiği ile ilgili tekliflere bizzat şahit olan biriyim. Konunun önemine inanan Hocamız gelen tekliflerle birlikte adım atmanın zaruri olduğu düşüncesine gelince somut adım atıldı. Son iki senedir, yazları biraz daha yoğun olmak kaydıyla, belli günlerde bir araya gelinerek eser hazırlanmaya çalışıldı. Dönemin tanıkları ile bu süre zarfında kimi zaman yüz yüze görüşmeler yapıldı.

Eser önemli oranda tamamlanmış bulunmaktadır. Nasip olursa belli aralıklarla okuyucu ile bölüm bölüm paylaşmaya çalışacağız.

Gayret bizden, tevfik Allah’tandır.

Bilal Akgül

-Hocam biraz kendinizden bahseder misiniz?

-İlkokulu bitirdiğimde nüfus cüzdanımı aldım. Rahmetli babam da kendine göre doğum tarihimi 1955 olarak kaydetti. Babam tarafı Bingöl muhacirlerinden, annem de Eski Kâhta yerlilerindendir. Annemin annesinin bir tarafı Çeçendir.

Ben 5 yaşında iken benden iki yaş büyük olan ablam ilkokula başlamıştı. Rahmetli babam ablam için ebatı küçük olan ve saman kâğıdından olan defter ve kalem getirmişti. Ben de bu defter ve kalemden birer tanesini alarak Eski Kâhta Camisinin arkasında, pencereleri olmayan, sadece bir odadan ibaret olan okula gittim.

Mevsim sonbahardı. Okulun kapısı açıktı. Kapıdan içeri girince sıralar yüksek olduğundan en son sırada, sonradan deli olan ve ismi Ekrem olan bir çocuk oturuyordu. Bu çocuk beni kaldırarak yanına oturttu. Bana alçak sesle “Bu gün senin dersin sıfırdır.” dedi. Defterime bir sıfır çizdi. “Bu sayfayı sıfırlarla dolduracaksın” dedi. Ben de o güne kadar kalemi elime almadığımdan dolayı yazmakta zorlandım. Ekrem, “Bugünkü dersi senin yerine ben yazacağım” diyerek defterin sayfasını sıfırla doldurdu. Evet, anlayacağınız okul hayatıma matematikle başladım ve matematikle devam ediyorum.

Tabi ondan sonra 7 yaşına kadar okula gitmedim. İlkokulu Eski Kâhta’da bitirdim.

Müsaadenizle ilkokuldaki bir iki anımı paylaşmak istiyorum. Bir gün sınıfta öğretmenimiz “Herkes sırasıyla kısa bir hikâye, fıkra, anı, anlatacak.” dedi. Sınıfımızda gal (hantal, tembel ve ağır) lakaplı Mehmet Sayım adlı öğrenciye sıra geldiğinde şunu anlatmıştı: “Hocam birisi varmış, İstanbul’a gitmiş, çalışmış, çalışmış, çalışmış sonra evine gelmiş.” Öğretmen “Bitti mi oğlum” dedi. O da :”Evet” demesiyle beraber öğretmen ve bütün sınıf gülmüştü.

Bir diğer anı da şu idi: Okulumuz iki sınıftan ibaretti. Bir sınıf birden üçe kadar, diğer sınıf ise 4. ve 5. sınıfı kapsıyordu. İlk üç sınıfı okutan kişiye “Eğitmen” deniliyordu. Bizim eğitmenimiz de köylümüz olan Abdullah Balcı idi. Kendisi ilkokulun ilk üç sınıfını okuyarak eğitmen olmuştu. Bu sınıfın giriş kapısının üst kısmında darbeci Cemal Gürsel’in fotoğrafı vardı. Bir gün müfettiş, ders çıkışında Cemal Gürsel’i göstererek “Sizler de ilerde bunun gibi olun,” dediği hiç aklımdan hiç çıkmadı.

İlkokul dördüncü sınıfta okurken benden iki sınıf ileride olan ve ortaokula giden Aziz Kutlar, Şeyh Abdulkadir Geylani’nin “Gunyetü’t Talibin” adlı eserini getirerek bize okuyordu. Benim en çok ilgimi çeken de kitaptaki cennet ve cehennem bahsi idi. Daha sonraları bu kitabı aldığımda, kitabı ve özellikle cennet ve cehennem bahsini birçok defa okumuştum.

Bize ilkokul döneminde olumlu yönde etkide bulunan bir diğer husus ise Nemrut Dağı’nda Amerikalı, köylünün kısaca Miskovel dediği bayan arkeolog ile Yeni Kale ve Eski Kale’de arkeolojik çalışmalarda bulunan Almanyalı İskender Tarihi Profesörü Doktor Dörner ve ekiplerinin sahada yaptıkları birçok bilimsel çalışmalarını müşahede etmemizdir.

O dönemde Nemrut Dağı’na araç yolu olmadığından turistler köyümüze gelir, gece köyde konakladıktan sonra sabah ezanı ile beraber katır sırtında tahmini üç saatlik süre ile Nemrut’a çıkarırdık. Turistler hayvan sırtında, bizler de üç saatlik yolu katırlarımızın ardında dağı yaya olarak çıkıyorduk. Çoğu zaman Nemrut Dağı’nın zirvesine çıktıktan sonra hiç dinlenmeden turistlerle beraber turistik yerleri gezer, tekrar geri dönerdik. Bazen de çıkışta Horik Köyü’nde yemek molası verilirdi. Bu süreler içinde çeşitli ülkelerden gelen turistlerle hemhal olma imkânı oluşuyordu.

Doktor Dörner’in bir kısım çalışmasından bahsetmek istiyorum. Bunlardan birisi, Eski Kâhta Köyü’nün girişinin sağ alt tarafındaki arazide yaptığı 1.5, 2 metre derinliğindeki kazıda şehir yapısının kalıntılarını görmüştüm. Sonra bu kalıntıların üstü çalışma yapan ekip tarafından toprakla kapatılmıştı.

Şeytan Köprüsü’nün sol üst kısmında Doktor Dörner’in kitabında da bahsettiği tepedeki kazı çalışmalarında Memlükler döneminde işletilen demir ocağını da bizzat gördüm. Sonra bu ocağın üstü de kapatıldı. Dörner,  Memlükler döneminde bu ocakta işlenilen demirin işleniş yöntemi ile bugünkü işleniş yönteminin aynı olduğunu, yalnızca bu zamanda modern aletler kullanıldığını “Nemrut Dağı’nın Zirvesinde Tanrıların Tahtları” kitabında belirtir.

Bir diğer kazı çalışması da Eski Kâhta-Damlacık yolunun Arsemia yolundan ayrıldığı yerin aşağı kısmında (çay tarafı) yaptığı kazıda da şehir kalıntıları bulunmuştu. Onun da üstü kapatıldı. Benim dikkatimi çeken husus, nokta kazıların yapılması ve o kazılarda kalıntıların ortaya çıkmasıdır.

Bizim köylülerin dert yandığı husus, ister Amerikalı arkeolog Miskovel, isterse Alman arkeolog Dörner’den ciddi bir fayda görmemeleridir. Belki sadece günlük yevmiye yönünden bir faydası olmuştur. Bu iki arkeolog, ekiple yıllarca çalışmalarına rağmen eski Kâhta köyünde kendilerinden sonra maalesef kalıcı bir eser de bırakmadılar.

O dönemde rahmetlik Pakistanlı alim Mevlana Mevdudi ’nin de Eski Kâhta’ya gelip katır sırtında Nemrut Dağı’na çıkmış olduğunu sonradan öğrenmiştim.

Hocam bu yörede İslam’ı iyi bilen birileri var mıydı?

Köyde saygın bir şahsiyet olan Ömer (Yücetaş) Efendi, Osmanlıca eğitim görmüştü. Yöremizde Osmanlıca bir metin çözmek için genelde Ömer Efendi’ye başvurulurdu. Ömer Efendi, dünyevi meseleleri pek konuşmaz, genelde İslam âlemi, tarihi ve İslam dini hakkında konuşur ve bu tür konulara özel bir ilgi gösterirdi. Kendisi, 36 yıl boyunca köyde fahri (ücretsiz) imamlık yaptıktan sonra görev aldı (resmi imam oldu).

Doktor Dörner, Ömer Efendi’ye “Yörenizde İslam’ı iyi bilen biri varsa onunla görüşmek isterim” der. Ömer Efendi de “Kergürek Köyü’nden Hacı Mustafa diye biri vardır” der.

Bir gün Ömer Efendi ve Doktor Dörner hayvan sırtında Kergürek Köyü’nde İmamlık yapan Hacı Mustafa’nın yanına giderler. Hacı Mustafa çok güzel bir sese sahipti. Dörner‘e Kur’an’dan bir sure okur. Sonra da Doktor Dörner, “Bu okuduklarının anlamını bana söyler misin “ diye sorar. Hacı Mustafa da anlamını bilmediğini söyleyince, Dörner hayretler içinde kalır.

-Hocam, ailenizin ekonomik durumu nasıldı, babanız ne işle meşguldü?

Küçük yaşlarımda babam Suriye’de elbiselik kumaş kaçakçılığı yapardı. Bu işte mahir olduğu arkadaşları tarafından söylenirdi. Tabi o şartlara göre ailenin ekonomik durumu iyi idi. Birkaç defa jandarma baskınından sonra bu işi bırakarak çerçilik işine başlar. Ben de ortaokul döneminde yaz tatili boyunca babamla köyleri gezerdim. Bu durum Eski Kâhta çevresindeki çok sayıda köyü ve köy halkını tanımama vesile oldu. Yörede tanınan sohbet erbabı birçok kişinin defalarca sohbetlerinde bulundum. Bunların en ünlülerinden Mem Üsık, Hıs Hec gibi kişilerle tanışma imkânım oldu.  Yörede ulaşım olmadığı için şehre gidenler gece çoğu zaman bize misafir kalırlardı. Babamın sosyal yönü güçlü idi. Babam yörede halk tarafından sevilen, sayılan ve tanınan bir şahsiyetti. Lise son sınıfında ailem Kâhta’ya göç etti. Annem 1979’da babam ise 1980’de vefat etti.

-Ortaokul ve lise yıllarınızdan bahseder misiniz?

-Ortaokul ve liseyi Kâhta’da okudum. O dönemde temel derslerimizin çoğu, bazen yıl boyunca boş geçerdi. Formalite icabı son bir ayda bir ilkokul öğretmeni veya farklı bir öğretmeni görevlendirerek o süre içinde birkaç yazılı yapıp bu şekilde karnemizde o derslerin boş kalmamasını sağlıyorlardı.

Ayrıca derslerimizin bir kısmına da ilkokul öğretmenleri girerdi. O dönemde ilkokul öğretmenleri öğretmen lisesi mezunlarından oluşuyordu. Anlayacağınız ortaokul ve lisede görülen eğitim çok çok zayıftı.

-Dönemin okul atmosferi hakkında neler söylemek istersiniz?

Gençlik arasında ve okulda hâkim olan ideoloji soldu. Sonrasında ise Türk milliyetçileri geliyordu. Ben de sahip olduğum kadarıyla İslami anlayışa sahip olanların yanında yer alırdım. Benim, daha çok ilme, okumaya hevesim ve ilgim vardı.

Ortaokul yıllarında şahit olduğum, sol kesimin öğrencilerinin ev çalışma sistemi ve faaliyet yöntemi 80 sonrası İslami kesimin yaptığı çalışma sistemine benzerdi. Sol kesim önceleri okumaya, kültüre, fikri çalışmalara önem veriyordu. Bu kesim, okumadan, kültürden uzaklaştıkça kendi aralarında bölünme ve çekişme de o oranda arttı.

İslami kesimde de benzeri bir sürecin yaşanmasına şahit olduk. Ortaya çıkan sonucun sosyolojik olarak incelenmesini önemsiyorum. Toplumsal hareketler ortaya çıktığı şartlarda sahip olduğu hedeflere ancak sistemli, daimi, derinlikli bir bilgilenme ve kültürlenme süreci ile ulaşabilir. Yoksa sonuç vermez.

Nasipse devam edecek…



Bu haber toplam 1596 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.