KAYGISIZ BİR YAŞAM! / Köşe Yazısı - Ömer MAÇİN
Ömer MAÇİN
omacinx@gmail.com
KAYGISIZ BİR YAŞAM!
Kişisel ve toplumsal yaşam seyrimiz, tıpkı bir geminin denizde yol alması gibi seyrü sefer halindedir. Bu sefer insanlık tarihi başlangıcından bu yana birçok limana demir atmış, seferdekilerin birçoğusularda boğulmuş ya da boğulma tehlikesi geçirmiştir. Ne olursa olsun bu geminin sakinleri tarafından hep aranan tehlikesiz, güvenli, huzurlu bir yolculuk olmuştur.
İnsanın gelişmesinin ve gerilemesinin temellerinden biri olan kaygı da insanoğlunun gündeminde sürekli varolmuştur. Zira kaygı, hoşlanılmayan bir durumun başa gelmesinden veya arzulanan bir şeyin elde edilememesinden duyulan endişe şeklinde tanımlanabilir. Bu duygu nesnesi belli olan bir his ise buna korku deniyor ancak nesnesi belli değilse ve kişi bundan korku duyuyorsa kaygı deniliyor. Günümüzde geçmişe oranla bir hayli kaygı durumlarının artmış olduğu söylenebilir. Geçmişte oransal olarak daha az olan dertler, endişeler, travmalar bugün adım başı karşımıza çıkmaktadır. İnsanlık tüm güçleriyle seferberlik ilan etmişçesine kaygı gibi bir evrensel tehdidi ortadan kaldırmaya çalışıyor. Ancak bir türlü istediği sonuca ulaşamıyor hatta kaygıyı yok edeyim derken daha da kaygının kölesi oluveriyor.
Peki, insan neden kaygılanır? Belirsizlikten, tehditten, açlıktan, işsizlikten, ölümden, yetersizlikten, güçsüzlükten, çirkinleşmekten, mutsuzluktan, hastalıktan, başarısızlıktan... Tüm bu olgular, günümüz insanlarını farklı şekillerde tehdit edip kaygıya sürüklemektedir. Atalarımızda da bu kaygılar var idi. Ne yazık ki günümüzde kaygı, bulaşıcı bir virüs şeklinde hayatımızın her alanını zindana dönüştürüyor. Bir türlü kontrol altına alınamıyor. Ne devletler, ne psikiyatristler, ne kişisel gelişimciler, ne de diğerleri bir çözüm bulamıyor. Kaygıyı kontrol etmek için ilaçlar üretiliyor, uzmanlar tavsiyeler içeren yayınlar ve kitaplar hazırlıyor. Kaygıdan kurtulmak için harcanan emekler bile kaygı oluşturuyor. Ancak ne yazık ki kaygının nevroza ve psikoza dönmüş hali insan cinsini huzursuzluklara, felaketlere, başıboşluklara, cinnetlere, merhametsizliğe, savaşlara sürüklemeye devam ediyor. Nasıl kurtulacağız bu tehlikeli kaygılardan?
Bu sorunun cevabını herkes kendi penceresinden verebilir. Ancak sahih olan bakış açısını nasıl bulabiliriz? Kanaatimizce bu sorunun cevabını bulmak için doğru soruyu sormakla başlamak gerekir. Sonrasında da insanı kuşbakışı gören, insanı en başlangıcından en sonuna kadar tanıyan, tüm eksi ve artılarını bilen bir bakışa danışmalı. Uygulamalı olarak olumsuz kaygıyı bir sorun olmaktan çıkarıp olumlu kaygıları hayatın doğal bir parçası haline getirebilen örnek yaşamlardan çıkarabiliriz.
Doğru soru: Kaygısız bir yaşam mümkün müdür? Eksik ve zayıf olarak yaratılan her varlık doğal olarak kaygılanacaktır. Çünkü ulaşmak istediği ve sakınmak istediği şeyler olacaktır. Dolayısıyla bu dünya hayatı kaygının yaşanacağı bir yerdir. Kaygının olmayacağı tek bir yer var: cennet. Kısaca bu dünyada kaygısız bir yaşam mümkün değildir.
İnsanı ilk anından son anına kadar bilen yüce Allah, bizim kaygıya dair doğru bakış açısını alabileceğimiz yegane kaynaktır. Çünkü bugüne kadar hiçbir psikolog insanı gereği gibi tanıyamamış, hiçbir sistem insanın kaygı sorunlarını gereğince çözememiştir. Kaygı, her insanın ve her canlının yaşadığı bir duygu. Günümüzde neredeyse kaygının olmadığı bir alan kalmamıştır. Örneğin, iyi ebeveynlik yapamama kaygısı, macera eksikliğinden kaynaklanan kaygı, işsizlik, çok fazla seçenek bolluğundan kaynaklanan kaygı, savaş kaygıları, terör, hastalık, ölüm, aşk ilişkilerindeki kaygılar... Ruh sağlığı çalışanları da tüm bu kaygıları dindirmek için tüm imkanları seferber etmiş durumdadırlar. Bunun için ilaç üretiyorlar, terapi programları hazırlıyorlar, medya-internet-tv-basın aracılığıyla önleyici bilgilendirmeler yapıyorlar. Ancak gelinen noktada kaygıya neden olan şey tam da kaygıdan kurtulma çabası olmuş sanki.
Bizler çok kırılgan varlıklar haline geldik. Bu kırılganlık da bizi sürekli tedirgin ediyor. Adeta kendimizi yaşamımızın ve hayatımızın yegâne tanrısı gibi görüp her şeyin üstesinden gelebileceğimizi düşünüyoruz. Belki de sorunların başladığı nokta “Tanrıyı öldürdüğümüz” zamandı. O günden beri insan olarak yaşamak yerine tanrı rolünü üstlenmeye çalıştık ve henüz bu ağır ve yanlış yükün de farkında değiliz gibi.
İnsanın yaşamını sürdüremez hale getiren ya da yaşama sevincini, motivasyonu yok eden kaygılar ile tam zıddı olan kaygılar vardır. Bu boyutuyla, yaşama ümidimizi kıran, yok eden kaygılara karşı tetikte olup çözüm yolları aramalıyız. Bu çözüm yolları aranırken temel bakış açımız olan “kaygısız yaşam mümkün değildir” anlayışını ıskalamadan olumlu ve yapıcı kaygılar edinmek üzerine odaklanabiliriz. Yani bizi hayata bağlayan, insana güven veren, iç dünyamızı mamur eden kaygılar.
“Kim bütün dertlerini bir tek dert haline getirirse(Yalnız ahireti düşünürse), onun dünyevi uhrevi dertlerini/ sıkıntılarını gidermeye Allah kâfidir. Kimin dertleri, dalbudak salmışsa, Allah onun dünyanın hangi vadide helak olacağına aldırış etmez.” (Hakim, 7934; Beyhaki, Şuabu’l-İman, 1744) buyuruyor Peygamberimiz (S.A.V). Bu boyutuyla tüm kaygılarımızı tek bir kaygı haline getirerek vekilimizin Allah olması mı yoksa mantar gibi çoğalan, matruşka bebek misali kaygı enflasyonu mu daha makul?
Hülasa, kaygısız bir yaşam mümkün değil. Olumsuz kaygılarımızı olumlu kaygılarla değiştirerek bizi yaşama bağlayan bir kaygı durumuyla her iki dünyamızı da mamur hale getirebiliriz.
Bu yazı toplam 2893 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
- KAYGISIZ BİR YAŞAM!25 Mayıs 2021 Salı 22:41
- MUTLULUĞUN KİMYASI20 Şubat 2021 Cumartesi 02:39
- Metafiziği Yaşayamama Gerilimi20 Mayıs 2020 Çarşamba 00:00
- Ruhu Bulan Psikoloji ya da Bilişselciler11 Mayıs 2019 Cumartesi 23:15
- Ruhun Maslahatları ya da Ruh Sağlığının Korunması 6 Şubat 2019 Çarşamba 22:54
- Zararlı Empati1 Kasım 2018 Perşembe 10:14
- İlerleyelim mi Derinleşelim mi?4 Mart 2018 Pazar 16:42
- Gençliğin Yetişmesinde STK’ların Rolü29 Eylül 2017 Cuma 11:22
- Ya Öfkeni Kontrol Edersin ya da O Seni Kontrol Eder7 Ocak 2017 Cumartesi 12:29
- MADDECİ İNSANIN CEZASI: MADDE BAĞIMLILIĞI28 Ekim 2015 Çarşamba 16:35
- Hülya AKCEBEGAZZE ŞEHİTLERİNE
- Hasan UYARDİRİLİŞ NESLİNİN ÖNCÜSÜ: SEZAİ KARAKOÇ
- Yusuf YAVUZYILMAZNURETTİN TOPÇU VE EĞİTİM
- Osman DAĞSESSİZ ÇALIŞAN KAHRAMANLAR
- Mehmet ORMANBİR MÜTEFEKKİRİN İMTİHAN YAKLAŞIMI
- İsmail ULUÇAYXIX. ASIRDA BİR KÜÇÜK FİRAVUN: EVELYN BARING (LORD CROMER)
- Hasan Sadi YÜRGÜÇETKİSİ DEĞİŞEN VE DÖNÜŞEN SİNEMA
- Sabri KELEPÇETUFAN-I AKSA
- İ. HALİL TÜNÇMENGENÇLİK, ZİHİNSEL DİNAMİZM VE ANLAM ARAYIŞI
- Yakup ÇETİNKAYASEYYİD CEMÂLEDDİN AFGANÎ
- Akif AKMAN JÖN TÜRKLERDEN BUGÜNE ALGI YÖNETİMİ DERSLERİ
- Mehmet ÖZELPOST TRUTH (GERÇEKLİK SONRASI) ÇAĞDA FİLİSTİN SORUNUNU KONUŞMAK
- Bilge ÇAĞLANMODERN EĞİTİMLE DEĞİŞEN DİNDARLIK
- Veli KARATAŞ “AKLA VEDA” AKL-I SELİME DAVET
İMSAK | GÜNEŞ | ÖĞLE | İKİNDİ | AKŞAM | YATSI |
04:22 | 05:44 | 11:45 | 14:58 | 17:34 | 18:49 |