ÜLFET / Köşe Yazısı - Hasan UYAR

30.06.2015 11:51:49
Hasan UYAR

Hasan UYAR


 

                                                                                ÜLFET
  Ülfet belâlı şey, fakat uzlet sıkıntılı,
                                                                                         Bilmem nasıl geçirmeliyim son beş on yılı?
                                                                                                           (YAHYA KEMAL BEYATLI)
 
                Modern zamanlarda bireyselleşme furyası ile birlikte anlam ve yaşam dünyamızda yitime uğrayan kavramlarımızdan biri de ülfet olsa gerek… Hep kendini merkeze alan çağın insanı, her kötülüğün kaynağı olan benlik ve bencillik girdabında eriyip gidiyor. Modernizmin çözücü, çürütücü, eritici etkilerine karşın insanımızı koruyucu limanlardan biri de ülfet zeminidir. İyi insan olmanın şartlarından biri de ülfetli olmaktır. Ülfet; konuşma, dostluk, arkadaşlık, cana yakın olma: "münasip kimselerle güzel bir şekilde görüşüp konuşma" anlamlarına gelmektedir. İnsanlar toplum içinde yaşadıkları için birbiriyle tanışıp görüşmeye, iyi geçinmeye mecburdur. Allah Teâlâ Hucurat Süresi 13. Ayetinde şöyle buyuruyor: “Ey insanlar biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Tanışasınız diye sizi milletler ve kabileler halinde kıldık….” O halde, geçerli dinî bir sebep olmadan inanların toplumun dışında yaşamak istemeleri doğru değildir. Toplumun içinde fakat  onlarla hoşça geçinerek hayatlarını sürdürmeleri, dinî ve ahlâkî bakımdan daha uygundur. Peygamber (s.a.s) insanlardan kaçmamış, tam aksine onların içine girmiş, beraber yaşamış ve kendileri ile en güzel şekilde münasebetler kurmuştur. Allah Teâlâ mü'minlerin kalplerini birleştirmiş , onların gönlüne- dostluk ve ülfet- doldurmuştur. Bunun devam ettirilmesi Müslümanların görevidir. Müslümanlar cemaat olmak zorundadır. Yani inanan insanların birlikteliği onlara güç, kuvvet, dirlik ve düzen verir. Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde: "Mü'min ülfet eden ve kendisi ile ülfet edilendir. Ülfet etmeyen ve kendisi ile ülfet edilmeyen kimsede hayır yoktur. İnsanların en hayırlısı insanlara yararlı olanıdır.”  (Ahmed b. Hanbel) 
                Kardeşlerim! Allah korkusu, din, iman ve mukaddesat yokluğu insanları medeni  değil  vahşi toplum haline getirir.  Başkalarını sevmeyenlerin onlarla ülfet etmesi mümkün değildir. Çünkü sevgiden yoksun gönüller başkaları ile konuşup görüşmek, dostluk kurmak istemezler. Aslında ülfet, Allah Teâlâ'nın kullarına bağışladığı büyük bir nimettir. Bu nimeti bahşeden Allah Teâlâ'nın kadri bilinmeli, ona hakkıyla şükredilmelidir. Zira bu nimetten mahrum olanlar uzlete çekilmek, diğer insanlardan uzaklaşmak, yalnız ve sıkıntılı bir hayat geçirmek zorunda kalırlar. Bu da insan tabiatına ters düşer. Halbuki ülfet insanları birbirine yaklaştırır, düşmanlıkları yok eder, dostlukların doğmasına vesile olur, düzenli işleyen bir cemiyet hayatının doğmasını mümkün kılar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Seni aldatmak isterlerse, bil ki şüphesiz Allah sana kâfidir. Seni ve inananları yardımıyla destekleyen, kalplerini uzlaştıran O'dur. Eğer yeryüzünde olan her şeyi sarf etsen bile, sen onların kalplerini uzlaştıramazdın, ama Allah onları uzlaştırdı. Doğrusu O, güçlüdür, hakîmdir (Enfâl Süresi 62-63)”
        Abdullah İbn-i Mes'ud şöyle buyuruyor: "Kur'ân nâzil olmaya başlamış, dört sene gibi az bir zaman geçmişti ki, birdenbire beynimizde yıldırım çakar gibi bize hitab eden bir âyet nâzil oldu: "İman edenlerin: Allah(ın azametin)'ı ve Hakk'dan nâzil olan Kur'ân'ı tefekkür ve haşyetle (korku ve saygı ile) kalplerinin dolup yumuşayacağı an gelmedi mi? Bundan önce kendilerine kitab verilmiş (Allah'ın dâvetine icâbette gecikmekle) üzerlerinden UZUN ZAMAN GEÇMİŞ ve kalbleri katılaşmış ve çoğu da yoldan çıkmış kimseler gibi olmasınlar." Yani âyet-i kerime; hâlâ onlara gönüllerini ürpertecek, kalblerini yumuşatacak, gözlerini yaşartacak vakit gelmedi mi? diyordu. Halbuki ashâb-ı kiramı ülfete alıp götürecek bir durum henüz mevzu bahis değildi. Çünkü her gün yeni yeni âyetlerin inişine şahid oluyor, Nebiler Nebisi'nin (s.a.v) dizleri dibinde oturuyor. İslâm adına her şeyi orijinalitesiyle yaşıyorlardı. Hâl böyleyken birdenbire, demek ki, ülfet olmuş, gözlerinin yaşı kurumuş, hissiyatları dumura uğramış ki, hâlâ gözlerinin yaşaracağı, gönüllerinin ürpereceği an gelmedi mi? diye beyinlerine yıldırım ve şimşek gibi çakan, her yanıyla tevbih (iyi niyetle azarlama) olan bir âyete muhatap oldular.
Kardeşlerim! Allah korkusu, din, iman ve mukaddesat yokluğu insanları medeni  değil  vahşi toplum haline getirir. İnanıyoruz ki başkalarını sevmeyenlerin onlarla ülfet etmesi mümkün değildir. Çünkü sevgiden yoksun gönüller başkaları ile konuşup görüşmek, dostluk kurmak istemezler. Kendi insanını düşman bilip ezmek için fırsat kollar ve hileli yolları tutarlar. Lakin en  sonunda en  acı zilletten kurtulamazlar. Dünyaları zindan, ahiretleri ise  Allah bilir hüsran olur. Allah (c.c) merhametsiz, sevgisiz, nefret, kin sahibi ve insanlıktan yoksun olanlara fırsat vermesin. Allah Teala İsra Süresi 28 ayette şöyle buyuruyor: “ Eğer Rabbinden umduğun bir rahmet için onların yüzlerine bakamıyorsan, hiç olmazsa kendilerine gönül alıcı bir söz söyle…(İsra Süresi 28)” Peygamber efendimiz (sav) şöyle buyuruyor: “Müşriklerle oturmayın, onlarla bir araya gelmeyin! Kim onlarla oturur ve onlarla seve seve birlikte olursa, onlardandır.(Tirmizî)” Eğer insan kendini yenilemiyorsa, mürur-u zaman (zaman aşımı) ve onun kaçınılmaz son durağı olan ülfetle imândan ziyade farkına varmadan küfre yaklaşmış olur. Çünkü her bir günah içinde küfre giden bir yol vardır. Günah tevbe ile çabuk silinmezse, insan her günâhla küfre bir adım atmış olur. İkinci bir günâh bir adım daha, üçüncü bir günâh bir adım daha...  Neticede inanmış insan farkına varmadan kendini dalâlet ve küfür deryalarında buluverir. Nitekim bir Hadis-i Şerifte de buyrulduğu gibi: "Kul bir günâh işlediği vakit kalbinde siyah bir nokta, bir leke yapar, eğer tevbe edip çekinir, istiğfar eylerse kalbi yine parlar, döner yine yaparsa o leke artar, nihayet bütün kalbini kaplar. İşte Kur'ân'da Allahü Teâlâ'nın buyurduğu "pas" budur. "Hayır, onların işleyip kazandıkları şeyler,kalblerinin üzerine "pas" olmuştur. Mutaffifin Süresi 14”  
       Dostluğa, kardeşliğe, samimiyete insanları sevmeye ve cemaat yaşantısını içine sindirenlere, gönül gözünü Rabbinin emirleri doğrultusunda açık tutanlara, kin ve nefreti kalbinden, gönlünden, sinesinden atanlara, insanlara karşı mütevazi, sevecen ve ölçülü davrananlara ne mutlu, Allah böylelerinin adedini artırsın, her zaman yollarını ve bahtlarını açık eylesin
Hasan Uyar
 
 
KAYNAKÇA : 1-) HAYATÜ SAHABE
                       2-) ÜLFET VE TEDAVİ YOLLARI (Prof.Dr. Davut Akyüz)

 


 

Bu yazı toplam 4383 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.