OKUMAK BİZİM NEYİMİZ OLUYOR? / Köşe Yazısı - Bilal AKGÜL

23.03.2015 23:37:19
Bilal AKGÜL

Bilal AKGÜL

 

Okumak Bizim Neyimiz Oluyor?

 
Kitap okuyanın az olduğu bir dönemde yaşıyoruz.
Okuyanların ise ne kadar verimli ve sistemli okuduklarının irdelenmesi gereken bir dönem…
Geleneksel sorumuzla başlayalım: Sahi biz nerede doğru yaptık ki medeniyetler tarihine damgamızı vurduk?
 

Soru şu açıdan önemli: Gerek bireyler açısından gerekse medeniyetler açısından, zamanın, boş zamanın nasıl değerlendirildiği önemli. İrwin Edman’ın deyimiyle; “Kalitenin ölçüsü boş zamanlarınızda ne yaptığınızdır. Medeniyetlerin kalitesi de insanlara sağladığı boş zaman ve bunun kalitesi ile ölçülür.”

Moğol işgali öncesi Bağdat’ın okuma düzeyi ile ilgili verilen bilgiler de bu açıdan çarpıcıdır. Bağdat’ta “entelektüel seviyede kitap okuyanların sayısı şehrin nüfusunun üçte biri…” olduğu ifade edilir. O zaman bölgenin en kalabalık şehirlerinden olan Bağdat’ta üst düzey okuma için verilen yüzdeliğe bir de bu açıdan bakın.
Sadece bizim medeniyetimizde değil, kendi dünya görüşlerini egemen kılmak, dünya görüşüne insanları ikna etmek için çalışanların ortak özelliği iyi kitap okumalarıdır.
 
“Komünist Rusya’nın kurucusu Lenin, Sibirya sürgününde Marks’ın kitabını Sibirya’nın o dondurucu soğuğunda bin kez okurken; muhteşem bir medeniyetin varisçileri olan bizler neyi kaç defa okuyor[uz]?...”
Okuma ile ilgili en sık karşılaştığımız mazeretlerden biri “zamansızlıktır”. Daha doğrusu okumaya ayıracak zamanın olmadığı ile ilgili şikâyettir. İdareci veya belli bir sosyal sorumluluğu olanların günlük hayatın meşgalesi içinde ihmal edebilecekleri, zaman ayırmayabilecekleri sorumluluk alanı olarak kitap okumayı işaret etmeleri manidardır.
 
Oysa tersi olması gerekmiyor mu? Sorumluluk mevkisinde olanların en çok okumaları, bilgilenmeye en çok zaman ayırmaları gerekmez mi?
 
“ 8 yıllık… saltanatına kıtalar fethini sığdıran….Yavuz Selim,develere yüklettiği kütüphanesini bir an olsun yanında ayırmamakta, şehzadelik döneminde 3 saate indirdiği uykusuyla günde 8 saatini kitap okumaya ayırmaktaydı.”
 
“ [Yine]… Nizamül Mülk, Fatih, Yavuz… gibi devlet adamlarının en büyük özellikleri bazen günde 8 saat kitap okumalarıdır.” Bırakın ciddi mevkileri, sıradan günlük meşgaleleri bile kitap okumamak için mazeret olarak ileri sürenleri nereye koymalı?
 
 İslam medeniyetinin “kitap medeniyeti” olarak tanımlanması, İslam’ın okumaya verdiği önemle ilgili bir algı oluşturur sanırım.
 

 
Kitap, kendini tanıma konusunda da önemli bir fırsat, yeteneğini keşfetme konusunda önemli bir imkândır. M.Von Doren’in dediği gibi;”Dünya, kişi için, kitaplardan edindiği tecrübelerden dolayı daha başka âlem haline gelebilir.”

 
Bu gün bilimsel çalışmaları ile andığımız Edison, Einstein gibi kişilerin bir üniversite bitirmekten çok, yaptıkları okumalarla hem yeteneklerini keşfettiğini hem de bu yeteneklerini insanlığın faydasına sunduklarını görmekteyiz.
Kendini tanıma konusunda okuma gibi yazmanın da etkili olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Okumayla birlikte yazma, düşüncelerin olgunlaşmasını sağlar, okunanların sindirilmesine katkıda bulunur. Bu yönüyle yazmayı okumanın kardeşi olarak görmek abartı olmasa gerek. Birikimin kalıcı hale getirilmesinin yaratacağı fayda hakeza…
 
Okuma sistematiğimiz değerlendirilmeye değer bir diğer konudur. Bir eseri, özellikle seçkin bir eseri tekrar tekrar okumak eserden daha fazla istifade sağlamamıza katkıda bulunacaktır. Mehmet Akif’in nerede ise ezberleyecek kadar tekrar etme gereği duyduğu Mevlana’nın Divanı Kebir’ini tekrar tekrar okumasını buna örnek gösterebiliriz.
Tekrar okumanın yanında fiş tutmayı eserden daha fazla istifade edilmesinde elzem bir yöntem olarak görüyorum. Bu, esere daha da dikkatli bir şekilde yaklaşılmasına, ayrıntıların yakalanmasına katkıda bulunurken; diğer yandan daha sonra yapılacak çalışmalarda (yazı, sunum vb) bu notların ciddi bir katkısı olacaktır.
 

Bireysel gelişimimizde etkili olduğu kadar toplum olarak kendi ayaklarımızın üzerinde durmamızda, kendi değerlerimize olan bağlılığımızın artmasında önemli sacayaklarından biri de kitaptır. Öyle ki,”Dünyada kurulan tüm medeniyetler kültür zenginliğinden doğarlar. Medeniyetin kaynağı kültür, kültürün kaynağı bilgi, bilginin kaynağı da kitaptır.”

 
Bu minvalde, bir toplumun çökertilmesinin referanslarından biri olarak o toplumun cahil bırakılmasının gösterilmesi dikkate değerdir. Doğu toplumlarının içinde bulundukları duruma bir de bu açıdan bakalım. Özellikle medeniyet tarihimizle günümüz arasında yapılacak bir kıyaslama trajik sonuçlar ortaya çıkaracaktır.
Yukarıda verdiğimiz Bağdat örneğinin benzerinin farklı şehirlerde de olduğunu tasarlayın. Sahi Kurtuba’dan Tuleytula’dan haberi olan var mı? Bin sene önce Endülüs topraklarında oluşan kültürel atmosferden… Kitabın toplumdaki kıymetinden… “O dönemde toplumda elit sayılmanın kriteri kütüphanedir” diyeyim gerisini siz düşünün.
 

 
Bir hadisle bitirelim:”Kim ilim tahsil etmek için bir yola çıkarsa, Allah ona cennetin yolunu tutturur. Şüphesiz melekler, hoşlandıkları için ilim yolcularına kanat gererler. Göklerde ve yerde bulunan melekler ve sudaki balıklar Allah’tan, ilim adamlarının bağışlanmasını dilerler. Bilgili kimsenin bilgisizce ibadet edene üstünlüğü, ayın on beşindeki halinin diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler (bilginler) peygamberlerin mirasçılarıdır. Peygamberler geride altın ve gümüş para miras bırakmazlar; ancak ilim miras bırakmışlardır. İşte kim o mirası elde ederse büyük bir nasip elde etmiş olur”(Tirmizi, ilim,(V,48,49)

 

Bilal AKGÜL 

Bu yazı toplam 7903 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.