GAZZE İMTİHANIMIZDAN DERSLER VE İBRETLER / Köşe Yazısı - Bilal KARAKURT

Bilal KARAKURT
bilalkarakurt.18@gmail.com
Bismillahirrahmanirrahim.
Gazze’de insanlığın gözleri önünde büyük bir soykırım yaşanmaktadır. Bu durum sadece Gazze ve Filistin’in imtihanı değildir. Aksine hepimizin ortak imtihanıdır. Zulüm ile âbâd olunmaz. Sonuçları ne kadar ağır olursa olsun bu süreç elbette bitecektir. Geriye kalan ise bireylerin ve toplumların tavrı ve duruşu olacaktır.
İzzetli Gazze halkının direnişine, onurlu mücadelesine hepimiz şahidiz. Yer, gök, arş şahit. Cenab-ı Hak onları nimetlerinin en güzeli ile ödüllendirsin. Onlar, Allah’ın dinine yardım ediyorlar, onun davasına sahip çıkıyorlar. Allah da onlara yardım ediyor. Kalplerinin üzerine sekinetini indiriyor. Allah (cc) Fetih suresinde buyurduğu: “İmanlarına iman katsınlar diye müminlerin kalplerine huzur ve güven aşılayan da O’dur” vaadini yerine getiriyor. Allah, o kullarının kalplerine sekinetini indirmeseydi kişi ne kadar güçlü olursa olsun evlatlarının cesetleri karşısında bu şerefli duruşu gösteremezdi. Bu, Allah’ın apaçık bir yardımıdır.
İmtihanın diğer tarafında ise biz varız. Herkese düşen görev ve sorumluluklar vardır. Resulullah, mü’minleri bir vücuda benzetiyor. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar. Bizler, mü’minleri tarif eden bu hadisin neresindeyiz? Tarifi imkânsız acılar içinde olan kardeşlerimiz için bizlerin tavrı nasıl? Onların dertleri ile dertleniyor muyuz? Onlar açlık ile mücadele ederken biz burada lüks takıntısı içerisinde olamayız. Giyeceğin, yiyeceğin, bineceğin lüksüne talip olamayız. Alışkanlıklarımıza bir Gazze neşteri vurmamız gerekiyor artık.
Gazze konusunda yapılabilecek en etkili eylemlerden biri, siyonizmin algı oyunlarını ve yalanlarını duyurmak, bu konuda kamuoyu oluşturmaktır. Küresel medyayı elinde bulunduran siyonizm ve siyonizm sevicileri kurdu kuzu, kuzuyu da kurt göstermektedir. Ve bunu başarılı bir şekilde yapmaktadır. Bize düşen ise bıkmadan, usanmadan Gazze direnişinin haklılığını haykırmaktır.
Gazze için yapılan eylem, yürüyüş ve mitingler konuyu gündemleştirme açısından çok kıymetlidir. Özellikle gençlerde mücadele azmi ve cihat ruhunu aşılayabileceğimiz önemli çalışmalardır. Ancak toplum ve İslami STK'lar olarak sadece bununla yetinirsek eksik kalmış oluruz. Yapmamız gereken başta Gazze olmak üzere ümmetin tüm dertleri ile ilgilenen duyarlı bir nesil yetiştirmektir. İsrail'i protesto etmek için sahaya inen ancak Filistin meselesinden, davasından haberi olmayan, sadece kulaktan duyma ve sosyal medyadan edindiği bilgilere sahip olan bireylerin uzun vadede Filistin meselesine ve ümmete ciddi katkılarının olacağını düşünmüyorum.
Gazze’de yaşananlar yeterince gündemleştirilmezse unutulma ya da alışma tehlikesiyle karşı karşıya kalınabilir. Gazze’yi gündeme getirme konusunda akıllıca hareket etmek gerekiyor. Sürekli kan ve yaralanma görüntülerinin servis edilmesi insanları bu tabloları kanıksamaya ve bunlara alışmaya yönlendirebilir. Bunun yerine harekete geçmeye yönelik, birlik ve beraberliğimizi pekiştirecek, evrensel İslam kardeşliğini kuşanmamız gerektiği bilincini aşılayacak, insanları boykota yönlendirecek paylaşımların yapılması daha isabetli olacaktır.
Bugün Gazze’de mücadele edenlerin geneli gençlerdir. Müslümanların tarihinin her devresinde gençlerin önemli bir fonksiyonu olmuştur. Gazze’deki gençler durumun farkında olmasalardı, siyonist rejimin ne yapmaya çalıştığını, planlarının ne olduğunu bilmeselerdi ve en önemlisi de dava şuuruna sahip olmasalardı bu mücadeleyi veremezlerdi. Bize düşen de gençlerimizi ve çocuklarımızı bu şuurla yetiştirmektir. 7 Ekim’den bu yana yaşananlar ilk defa başlamış olaylar değildir. Katliamlarla dolu bir sürecin bir kesitini yaşıyoruz şu anda. İşte bu süreci iyi öğrenip iyi öğretmemiz gerekmektedir.
Gazze’de son yaşananlarla birlikte insan hakları, uluslararası hukuk, savaş hukuku gibi kavramların birer palavra olduğunu öğrendik. Dünya’nın gözleri önünde soykırım yaşanmaktadır. Batı’nın insanlığa ve dünyaya katacağı hiçbir şey kalmamıştır. Bunlardan bir beklenti içinde olmak ise ayrı bir zillet durumunu ifade etmektedir.
Kurulması bir oldubittiye getirilen korsan devlet İsrail, kurulduğu 1948 yılından bu yana sayısız katliamlar gerçekleştirmiştir. Hatta resmi olarak kurulmasından yaklaşık bir ay önce 1948 yılında Deir Yasin köyünde gerçekleştirdiği katliam, ilerdeki katliamlarının adeta habercisi ve girizgâhı olmuştur.
1948 sonrasında Müslüman devletler olaya ümmet merkezli ve çözüm odaklı yaklaşacaklarına, tavır ve tutumları ulusal düzeyde kalmıştır. Müslüman devletler sınırlarını koruma ve İsrail’e kaptırdıkları toprakları alma derdine düşmüşlerdir. Ümmet merkezli ve samimi olmayan bu yaklaşım pek tabii işlevsiz kalmıştır ve işlevsiz kalacaktır. Bazı Arap devletleri Filistin konusuna çözüm odaklı bakmayı bir tarafa bırakın işleri daha da içinden çıkılmaz duruma getirmişlerdir. 2006 yılında Hamas Filistinlilerin teveccühü ile iktidara gelmiştir. Ancak bazı Arap devletleri ve Batı’nın ve içerdeki El Fetih grubunun ambargosu ve iş yapamaz duruma düşürmelerinden dolayı HAMAS iktidarı etkisiz kalmıştır. Böylece Filistin, kendisini gerçek manada temsil edecek HAMAS gibi bir aktörden mahrum kalmıştır. Filistin için bedel ödemiş, başta Şeyh Ahmet Yasin olmak üzere birçok öncü ismini bu yolda şehit vermiş bir hareket yalnızlığa itilmiştir.
Katil İsrail sadece Filistin’de değil, Filistin dışında da katliamlarda bulunmuştur. Bölgeye adeta bir kâbus gibi çökmüştür. 1972 yılında Suriye tarafındaki bazı köyleri bombalaması sonucu 200’ün üzerinde kişi hayatını kaybetmiştir. 1973 yılında Libya’ya ait bir yolcu uçağı İsrail tarafından düşürülürken, 1982 yılında ise akıllara durgunluk veren Sabra ve Şatilla katliamları gerçekleşmiştir. Beyrut kasabı Ariel Şaron komutasındaki gruplar Beyrut’ta bulunan Sabra ve Şatilla mülteci kamplarında büyük katliam gerçekleştirdiler ve 991 kişi feci şekilde can verdi. Bu kan dondurucu katliamı yapan Şaron ileride İsrail’in Başbakanı olacaktır.
İsrail’in en kanlı saldırılarından biri de Cenin katliamıdır. Cenin ’de bulunan mülteci kampına 2002 yılında yapılan saldırı sonucu 1000’i aşkın kişi hayatını kaybetti. Mülteci kamplarında yerlerinden edilmiş savunmasız insanlar kalır. Ve bunların çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşur. İsrail’in bu savunmasız insanlara yaptığı katliam, vicdan ve merhametten ne kadar uzak olduklarını, ne derece cani olduklarını göstermektedir. Tüm bunlar yaşanırken bugün olduğu gibi o gün de Müslüman devletler sadece kınamakla yetinmişlerdi.
7 Ekim sonrası yaşananlar İsrail zulmünün başlangıcını değil zirvesini oluşturmaktadır. Bu noktaya gelene kadar bazılarını yukarda da saydığımız pek çok katliam gerçekleştirilmiştir. Gazze’de 2009 yılında da büyük bir saldırı yapılmıştır. 2009 Gazze katliamı olarak bilinen saldırıda 1500’ün üzerinde Gazzeli şehit olmuştur. 2010 yılında Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara gemisine saldıran İsrail, 9 Türkiye vatandaşını şehit etmiştir. Amacı sadece Gazze’dekilere insani yardım götürmek olan barış gönüllüsü insanlara yapılan bu saldırı, İsrail vahşetini bir kez daha gözler önüne sermektedir.
İsrail’in saymakla bitiremeyeceğimiz insanlık suçlarını her daim hatırlamak ve hatırlatmak gerekmektedir. Çünkü süreci ve yaşananları bilseydik ve şuurunda olsaydık İsrail mallarını 7 Ekim’den önce de boykot ederdik. Genç nesil bu yaşananları birebir görmediği için onlara mutlaka öğretmek gerekmektedir.
7 Ekim sonrasındaki süreçte en kan dondurucu gelişmelerden biri 17 Ekim’de İsrail’in Gazze’deki El-Ehli Baptist hastanesini bombalamasıdır. Saldırıda 500’ü aşkın sivil hayatını kaybetti. Üstelik bunlar yaralı olarak hastaneye yatan kişiler ve yakınları idi. Bu olaydan sonra başta Türkiye olmak üzere dünyanın dört bir tarafından insanlar İsrail konsolosluklarının önünde protesto gösterileri düzenledi. Dünya kamuoyu Gazze’de yaşananları daha yakından takip etmeye başladı.
Şartlar ne kadar ağır olursa olsun mü’min kişi ye’se düşmez. Çünkü bizim ölülerimiz cennete, onların ölüleri ise cehenneme gidecektir. Bizim için kaybetmek yoktur. Yalnız Allah’ın rızasını kazanma hedefimiz vardır. O bizden razı oldu mu başımıza ne gelirse gelsin vakarla karşılarız. Çağ elbette zor. Fakat biz bu çağa gönderildik, biz bu çağın insanıyız. İmtihanımız zor, fakat biz Allah’ın dinine yardım edersek O da bize yardım edecektir. Bu noktada herkese düşen görev ve sorumluluklar vardır. Allah kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemez. Allah yolunda mallarımızla, canlarımızla ve zamanımızla cihat etmeliyiz.
Bu yazı toplam 414 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
- GAZZE İMTİHANIMIZDAN DERSLER VE İBRETLER19 Ekim 2024 Cumartesi 09:18
- SEZAİ KARAKOÇ VE DİRİLİŞ NESLİ 23 Mart 2024 Cumartesi 16:59
- O’NA SECDE ETMEYEN HER ŞEYE SECDE EDER12 Şubat 2022 Cumartesi 20:57
- SEZAİ KARAKOÇ'UN ARDINDAN18 Kasım 2021 Perşembe 21:43
- "GENÇLER İÇİN SOSYAL MEDYA İLMİHALİ" KİTABI ÜZERİNE28 Ağustos 2021 Cumartesi 22:48
- RASİM ÖZDENÖREN22 Mayıs 2021 Cumartesi 21:44
- Mehmet ÖZELPOST TRUTH (GERÇEKLİK SONRASI) ÇAĞDA FİLİSTİN SORUNUNU KONUŞMAK
- Bilge ÇAĞLANMODERN EĞİTİMLE DEĞİŞEN DİNDARLIK
- Veli KARATAŞ “AKLA VEDA” AKL-I SELİME DAVET
- Mehmet ALTUNÜLKEMİZDEKİ EĞİTİMİN DÜNÜ BUGÜNÜ VE YARINI
- Ali KARAKAŞFUAT SEZGİN VE HADİS KİTABETİNE DAİR İDDİALARI
- Kemal SAYARKemal Sayar İyiliğin kanatları
- Musa ARMAĞAN MEVDUDİ'NİN İSLAMIN GELECEĞİ VE ÖĞRENCİLER KİTABI ÖZETİ
İMSAK | GÜNEŞ | ÖĞLE | İKİNDİ | AKŞAM | YATSI |
04:22 | 05:44 | 11:45 | 14:58 | 17:34 | 18:49 |