TEVHİDİ HAYATIMIZDA GÖRÜNÜR KILMAK
“Onlar kendilerini değiştirmedikçe, Allah onların durumunu değiştirmez .“ (13:11) ilahi hükmü aynı şekilde tarihin de hükmüdür. Bu durum, İslam ümmetine uygulandığında; önceki reform teşebbüslerinin başarısızlığını ve hala süregelen rahatsızlıkların nedenini açıklar
Reform veya ıslah teşebbüsleri günümüzde hala belli bir ivmede devam ettiğine göre kriter alabileceğimiz ölçü değerlerimiz olmalıdır. Beşeri ideolojilerin, ithal anlayışların derdimize deva olması mümkün görünmüyor. Çünkü “hiçbir toplum, meselelerinin hallini değerlerden tamamen soyutlanmış biçimde çözemez ya da kendi dini mirasından kaynaklanmayan değerlere havale edemez.” Sorunlarını başka bir çatı altında halletme girişimi çoğunlukla hüsranla sonuçlanmış, birçok toplumun zillet halinin müsebbibi olmuştur.
Bunun günümüzde birçok örneği vardır. Son yüzyıldır İslam dünyasına musallat olan kavmiyetçilik belası bunun somut örneklerinden sadece biridir.
Toplumsal açıdan böyle iken bireysel açıdan farklı bir metod üzerinde durmak çok da makul gelmemektedir. Toplum için ıslahın kaynağı olan hususları tek tek bireylerin ıslahı için de ölçü almak mümkündür.”İnsan; ancak Allah’ın halifesi sıfatıyla İslam görüşüne kişisel bir bağlılıkla, mekân-zaman bütünlüğü içinde sorumlu bir şekilde davranabilir. Müslüman ilahi kanunun icrası görevine yeniden dönebilmek için mekânın-zamanın(maddi, sosyal, manevi, ruhi) nedensel süreçlerine müdahale etmelidir.”
Bunu yaparken tabi ki fıtri olana riayet, elde edeceği sonucu etkileyecektir. Halisane bir niyetle çıkılan yolca necis olana yatkınlık ya da meyil, kâmilleşme sürecini olumsuz etkileyecek; hatta necis olanın bünyeyi kuşatmasına bile neden olabilecektir. Sorumluluk bilincinin gereklerini olması gerektiği gibi (değerler çerçevesinde) davranışlarına yansıtamayanların hasar noktalarına yapacakları müdahale sonuç almaktan uzak olacaktır.
En az niyet kadar sonuca ulaştıracak metod da tevhide uygun olmalı, vahyin sınırları dâhilinde olmalıdır. Küfrün argümanları, tezleri ile İslam davasını sahiplendiğini iddia etmek, yapsa yapsa bizi küfrün oyuncağı yapar. Bir ara revaçta olan İslam sosyalizmi tartışmasını hatırlayın…
Metod ile ilgili yeri gelmişken şunun da altını çizme gereği duyuyoruz: Toplumsal ya da bireysel ıslahtan bahsettiğimiz her ortamda diri tutmamız gereken kavramlardan biri de irşattır. Peygamber Efendimizin buyurduğu üzere:”Din, gerçekte insanın diğer insanlarla olan ilişkileri ve onlara karşı davranışlarıdır.”
Bu minvalde, ”eğitim, irşad ve nasihat bir Müslüman için o kadar önemli bir meseledir ki, Allah bunu en büyük mutluluk ve kurtuluş ile eşit tutmuştur. İyiliği emredip kötülükten sakındırmak en büyük eğitimdir.”
Tevhidin görünür yansımalarını etkileyen hususlardan bir diğeri de ümmet olma konusundaki pratiklerimizdir. Ümmet, yaşantımızın merkezine yerleştirilmesi gereken ve temel bir ilke olması icab eden bir şarttır. Bundan dolayı da “ümmet, tam bir ahlaki ve dini yaşantının “olmazsa olmaz” şartıdır.”
Yine ayeti kerimede de geçtiği üzere “Allah, insanlara emreder;”Sizden iyiye çağıran, doğruluğu emreden ve kötülükten sakındıran bir cemaat olsun. İşte kurtuluşa erenler ancak onlardır.(3:104)Açıkça görüldüğü gibi Müslümanlar, kendilerini bir ümmet, yani belli bir şekilde örgütlenmiş bir toplumsal yapı halinde biçimlendirmekle emrolunmuşlardır.”(124)
Tevhidin pratik yansımalarından biri de siyaset alanıdır. Siyasetin nasıl yapılacağı konusunda farklı yaklaşımlar olmakla birlikte ”İslam’ın ümmet anlayışı insanın iktidar arzusunu önemser. “ Zamanın halifesine biat etmeden ölen cahiliye ölümüyle ölmüştür.” Peygamberimizin ünlü bir hadisidir. Devleti, siyasi düzeni kurum[sal]laştıran Allah’tır ve siyasi sürece katılım[ı] dini bir vazife..” olarak gören anlayış ağırlıklı olarak kabul gören bir kanaat olarak görünmektedir.
Tabi ümmetçi bir anlayışı tevhidin merkezine yerleştirirken günümüz kavramlarının yarattığı kafa karışıklığını, kavram kargaşasını da vurgulamadan geçmek olmaz.”Ümmetçi teori, liberalizmin siyasi teorilerinin aksine hükümetin azınlığı değil çoğunluğu yönettiği; egemenliğin çoğunluğun keyfi iradesine değil Allah’a ve şeriata ait olduğu ve mutlak iyinin, üyelerin saadeti değil de ilahi kuram olduğu tek kuramdır. Ümmetin üyesi olarak her Müslüman mecburi asker değil, yeryüzünde mutlak iradenin gerçekleşmesini sağlamak için sürekli faaliyet halinde, hayat boyu bir gönüllüdür.”Anormali normal gösteren günümüz terminolojisinin yarattığı karışıklık bu yönüyle üzerinde durulması gereken önemli bir gedik olarak karşımızda durmaktadır.
Tevhid, Müslümanın kendisini tarihin mihveri olarak görmesine imkân verir, çünkü o Allah’ın iradesini tarihte yerine getirebilecek tek halifedir.
Sahi kişinin Allahın halifesi olması kadar etkileyici, kuşatıcı bir sorumluluk, ulvi bir manifesto, ağır bir görev var mıdır? Ya da Allah’ın halifesi olmanın şuurunda olanı dünyaya meydan okumaktan alıkoyabilecek kimdir?
Kaynak: İsmail Raci Faruki, Tevhid, İnsan Yayınları
Bilal AKGÜL