KİRLENMİŞ BİR ZİHNE KUR’AN NEYLESİN? / Köşe Yazısı - Cevdet BALLI

22.09.2021 20:30:38
Cevdet BALLI

Cevdet BALLI

 

          KİRLENMİŞ BİR ZİHNE KUR’AN  NEYLESİN?

Günümüzün en önemli sorularından bir tanesi ‘İslam coğrafyası neden bu haldedir?’ sorusu olsa gerek. Ve kime İslam coğrafyasının sorunlarını nelerdir diye sorarsanız size, Milliyetçilik, Kavmiyetçilik, Mezhepçilik, Dünyevileşme ve daha nice sorunları sayar. Çözüm nedir sorusunun cevabı da hazırdır: Kur’an’a dönmek.

Çok kolay değil mi? Sorun belli çözüm belli. Peki, madem sorun ve çözüm belli, öyleyse İslam Coğrafyası neden bir karış yol almamıştır yüzyıldır?

Elbette ki sorunu bilmek ve çözüm üretmek gerekir aksi takdirde hep geriye gideriz.

Ama asıl sorun, çözümü yanlış yerde aramaktır sanırım. Bilimsel deneylerde bile aynı yöntemi defalarca denemek bilime aykırıdır. Soruna çözüm diye sunulan yolun bir faydası yoksa soruna başka yoldan gitmek gerekir. En basit kural budur bilimde.

Kur’an-ı Kerimi çözüm olarak göstermek ve olduğun yerde durmak birinci sorunumuz olarak kayda geçirelim. İkinci sorunumuz ise Kur’anı tam anlamı ile anlamamış olmamızdır. Üçüncü sorunumuz ise sorunu kendi dışımızda aramaktır.

Bizler Kur’an-ı Kerim’i sorunun çözüm merkezi olarak gösterirken Kur’an-ı Kerim ise sorunun çözümü olarak bizi gösterir.

Çünkü Kur’an-ı Kerim nefsin temizlenmesini öncelik olarak kabul eder ve müminleri buna davet eder.

“Nefsini maddî ve mânevî kirlerden temizleyen kesinlikle kurtuluşa erecektir.”(Şems:9)

Peki gerçekten Kur’ani anlamda temiz miyiz? Bu soruya cevap olarak yıllarca “Evet” denilmiştir. Yoksa kurtuluşa ermiş olurduk. “Evet” dediğimiz halde neden kurtuluşa erişemedik? Demek ki tam anlamı ile temizlenmemişiz. Bundan dolayı da Kur’an-ı Kerim kalbimize tam inmedi veya inemedi.

Peki neden?

Çünkü sadece nefsimiz değil zihnimizde kirlenmişti. Bundan dolayı da bizler temizlenmeyi ve kirlenmeyi ayırt edemedik.

Kirlenen yada kirletilen zihinlerimiz bize doğru yolu göstermekte zorlandı ve zorlanmaya devam ediyor.

Birkaç yüzyıldır işgal altında olan zihinlerimiz işgal güçleri tarafından yönlendirilmekte ve onların doğrularına doğru yanlışlarına da yanlış diyoruz. Yani onların dili ile konuşuyoruz. Beyin bizim olsa da kontrol edenler onlar. İlginç olan ise bizler bunun farkında bile değiliz.

Birkaç misalle konuyu anlatmaya çalışayım.

Ortadoğu’da sınırları cetvelle çizenler hem coğrafik olarak ve hem de sosyolojik ve kültürel olarak ayırdıklarında coğrafyayı öyle bırakıp gitmiş değillerdir. Toplumu zorbalıkla yönetebilecek uşaklarını da seçtikten sonra da işleri bitmiş değildir. Petrolü ve değerli metalleri aldıktan sonra da gitmiş değillerdir.

Peki ne? Cevabı, köleleşmiş zihinlerde veya yüzyıldır düzelmeyen ve kan gölüne dönen İslam coğrafyasında değil mi sizce?

İdareyi bize bırakıp gittiler mi? Bizi çok seviyorlar ya. Bizi diktatörlerden kurtarıp özgürlüğü ve refahı bize hediye edip gittiler, öyle mi?

Peki bu kadar kolay mı? Onca masrafı size özgürlük getirmek için mi yaptılar?

Bunu böyle kabul etmek mümkün değil! Batı asla 10 almadan 1 vermez. Öyle bir Batı ki; derdi almak ve vermek de değil. Derdi; Fatihler, Selahaddinler doğmasın ve hep kendileri efendi olarak kalsın, diğer insanlarda onların uşakları olarak onlara hizmet etsin. Eziklik içinde savrulan bir İslam dünyası isterler.

Onlar giderken; (Varsayalım gittiler ) zihinlerimizi Batı boyası ile boyatıp gittiler; çünkü bizler yıllarca Batı hayranlığı ile yaşadık ve yaşıyoruz. Her şeye Batı gözlüğü ile baktık. Kendi değerlerimize hor görüp Batı’yı öve öve bitiremedik.

Edebiyat ve sanatımızı kirletip gittiler; şiirimizi, sinemamızı ve tiyatromuzu; İslami ve toplumsal değerlerimize bir saldırı aracı haline getirdiler. Öyle ki ne kadar Batıcı o kadar iyi ve ne kadar çıplak o kadar çok izlenilir ve sevilir hale getirildiler.

Yıllarca TV i ekranlarında dinimize ve değerlerimize küfreden uşaklarını bırakıp da gittiler; farkında olmadan her gece yemekten sonra TV ekranlarında değerlerimize saldıran uşakları izler olduk. Gün geldi biz bile onların doğrularına inandık. Fadime Şahinler hiç eksik olmadı ekranlarda.

Toplumsal değerlerimizi yerle bir edip gittiler; öyle ki yalan söylemek ayıp sayılmıyor. Birini kandırmak uyanıklık oluyor. Faiz yemek mecburiyet sayılıyor. Düğünlerimizde dans ve ortada gelin oynatmak normal karşılanıyor. Karşılıksız iyilik yapan keriz muamelesi görüyor. Daha neler neler…

Geleneklerimizi bile kirletip gittiler; saçma sapan gelenekler bıraktılar bizlere. “Gençtir ne olacak. Hayatını yaşa keyfine bak.” Yılbaşı kutlaması ve noel baba saçmalığı, sevgililer, anneler, babalar günü kutlamaları ve daha niceleri…

 Bunları okurken sizlerin de birçok örneği saydığınızı duyar gibiyim.

Sonuç olarak;

Kur’an-ı Kerim’in de ifade ettiği gibi kendi nefsimizi temizleyerek işe başlamalı ve hayatımızdaki eksileri artıya çevirerek değişime adım atmalıyız.

Kendimizi korkusuzca hesaba çekmeli ve “Bu davranışım yanlıştır” diyebilmeliyiz.

“Kim ne der?” korkusunu yenmeli ve adet, gelenek ve günlük yaşamda yaptıklarımızı Kur’an süzgecinden geçirmeliyiz.

Her gün yeni bir iyilik yapmalıyız.

Unutmamak gerekir ki; iyilikler yeniden diriltir bizleri ve temizler zihinlerimizi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 3205 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.