KOŞUNUN BAŞLANGIÇ YERİNİ SEÇEBİLMEK / Köşe Yazısı - Başyazı

11.10.2024 10:43:53
Başyazı

Başyazı

Her yürüyüşün, her koşunun bir başlangıç yeri vardır şüphesiz. Bir yürüyüşten veya koşudan bahsedeceksek bir başlangıç yerinin olması elzemdir. Sağlıklı bir yürüyüşün olmazsa olmazıdır.

 

Ümmet olarak birçok sorunla boğuşmakta, birçok meseleyi taşımaktayız küfemizde. Anormal bir yoğunluk gibi görünmekle birlikte var oluş misyonumuz, yaratılış gayemizi göz önünde bulundurduğumuzda sırtımızdaki yük bunlarla çelişen bir özelliğe veya boyuta sahip değildir. Hatta çoğumuz için taşıdığımız yük, taşımamız gereken yükün çok altında.

 

Şüphesiz yüklendiğimiz yükün niceliği, ağırlığı önemlidir. Yükün niceliğinden çok daha önemli olan husus ise yükün niteliği, yürüdüğümüz istikamette sahip olduğu öncelik durumudur. Acil ihtiyaçların neresine tekabül ettiğidir.

 

Bir işin kendi içinde sahip olduğu potansiyel değer önemli olmakla birlikte asıl önemli olan organizeye kattığı değer, yürüyüşümüzün kavileşmesine sağladığı katkıdır. İstikametimiz için taşıdığı önemdir.

 

Tam da burada karşımıza başka bir mesele çıkmaktadır: Yüklendiğimiz işin, çözmeye çalıştığımız sorunların aktörü olabilmemiz için mevcut konumumuzun, bulunduğumuz yerin sağlıklı bir değerlendirmesini yapabilmemiz gerekiyor. 

 

Görünen o ki yol almamızın önündeki temel engellerden biri meselelerimize yeterince vakıf olamamaksa diğeri bulunduğumuz yerin, gücümüzün yeterinde idrakinde olmamak gelmektedir. Bunun doğal bir sonucu olarak da karşıt güçleri tanımada yaşadığımız zafiyetler gelir.

 

Medeniyetimizin temel değerlerinin hem kuramsal hem de eylemsel olarak ne kadar farkındayız? Medeniyet birikimimizi temel alarak yeni zamanlarda ne kadar üretebilmekteyiz? Bir çözüm merkezi olabilmekte miyiz mesela? Sorunlarımızı bu temel dinamikler üzerinden ne kadar çözüme kavuşturabiliyoruz? Koşunun neresindeyiz? Koşunun neresinde olduğunuz,  hem hareket kabiliyetimizi bilmemiz hem de yolun kalan kısmını nasıl bir hız ve performansla almamız gerektiği konusunda bize önemli ipuçları verecektir? Düşmanı ne kadar tanıyoruz? Hızını, zayıf yönlerini ne kadar biliyoruz? Düşman bizden hangi alanda daha fazla mesafe kat ediyorsa bu, düşmanın bizim bazı zaaflarımızı bildiği ve bunlardan faydalandığı anlamına gelir. Düşman hangi zayıf yönlerimizi kullanmaktadır? Bizim bu konuda aldığımız tedbirler nelerdir?

 

Soruları arttırmak, çeşitlendirmek mümkündür. Konuya birkaç somut mesele üzerinden devam etmeye çalışalım.

 

Kanayan birçok yaramız var. Filistin, Doğu Türkistan, Keşmir bunlardan sadece birkaçıdır. Son yüz senedir yara haline ge(tiri)len ve ihtiyaç (!) halinde kanatılan yaralarımız… Bangladeş, Kıbrıs, Bosna hakeza… 

 

Bahsettiğimiz İslam coğraflarında yüzyıl önce hiçbir sorun yokken kısa bir süre içinde nasıl bu kadar kronik bir sorun haline ge(tiri)ldi?  Sorunların ana kaynağı nedir? Bu konuda ümmet olarak, ülke olarak ya da STK olarak ortaya koyduğumuz bir çözüm alternatifimiz var mı? Varsa bu alternatif(ler) üzerinden ne tür çalışmalar yaptık? Ne tür çalışmalar planlamaktayız?

 

Batı’nın önümüze koyduğu coğrafya problemine ümmet olarak sağlıklı bir çözüm ortaya koyamadığımız kanaatindeyiz. Mezhebi ayrılıklar bugün Batı’nın bizi yönetmek için en iyi kullandığı bir koz olarak önümüzde durmaktadır. Irk- kavmiyet meselesi bugün çok katmanlı bir sorun olarak belimizi bükmüş durumdadır. Coğrafya faktörü hakeza…

 

Bu sorunlar beraberinde paramparça bir ümmet görüntüsü vermekte, suni sorunlardan başını kaldıramayan, yolunu bulamayan bir koşucu görüntüsü oluşturmaktadır. Komşu ülkelerde meydana gelen savaşlardan dolayı ülkemize gelen misafirlere yaptığımız muameleye baksanıza. Yüzlerce yıl adeta etle kemik gibi olan kardeşlerin, deyim yerinde ise bir çırpıda birbirine düşman edilmesinin tarihsel, kültürel, sosyal psikolojik arka planını, hesaplarını Müslüman halkın önüne koymak gerekir. Bir bilinç oluşturmak gerekir bu konuda.

 

Yukarıda bahsi edilen konuların, tanımlamaların, sorun kaynaklarının tamamı için turnosul kâğıdı gören bölgelerin başında kanaatimizce Filistin gelmektedir. Filistin’in elden çıkmasının sürecini bilmek gerektiği gibi Batı’nın en azından son iki yüzyılda İslam coğrafyasını yönetimi altına almak için yaptığı çalışmaları, çevirdiği entrikalar, bilimsel ve akademik araştırmaları da (oryantalizm gibi )bilmek gerekmektedir.

 

Bu süreçler bilinmeden başta Filistin olmak üzere coğrafyamızda içine sokulduğumuz cendereden çıkmamız ve bir çıkış yolu bulmamız, istikamet üzere yol almamız mümkün görünmemektedir. 

 

Şüphesiz hâlihazırda Filistin ve diğer bölgeler için yapabileceğimiz ne varsa, atabileceğimiz ne adım varsa atmamız gerekmektedir. Bunun yanında bahsini ettiğimiz sorulara da sağlıklı cevaplar bulmadan medeniyet meydanında hak ettiğimiz yeri bulmamız mümkün görünmemektedir. 

 

Sonuç olarak, görünen temel sorunlarımızdan biri kendimizi tanıma problemidir. Diğeri ise düşmanını tanımama… Bu iki alanda gerek bireysel gerek kurumsal gerekse kitlesel çalışmalara odaklanmak, bilinç oluşturmak, gelecekle ilgili yol haritaları hazırlamak, içinde bulunduğumuz cendereden çıkmamız için hayati bir önem arz etmektedir.

Bu yazı toplam 369 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.